Bu yazı Mısra Öz’e atfedilmiştir

Çocuk hayaller ve hikayeler üzerinden büyür.

Sevginin kusursuzluğunun tam uygulama alanı çocuğun ta kendisidir. Çocuğun kendini var etme kurgusu; olmak istediği ve hayalini kurduğu kişiler ile birlikte kendini tanımlayarak, sürekli değişkenlik içinde sevimli ve coşkulu bir mücadele ile kendini ifade eder.

Önceliği anne ve babaya verirler…

Aile kurumsal bir yapı arz etse de özünde duygusal bir birlikteliğe sahip olarak kendini içeriden dizayn eder, bu duygusallığın paydaşlarından olan çocuğun sevgisi; bir birliktelik üzerine hayatı birleştirme kadar basit bir içeriğe sahip değildir. Bu duygusal kurumun merkezindeki çocuk sevgisinin tarifi veya izahı yapılamaz ki yapılamadığı gibi anlatılamaz, sadece yaşanılır…

Bu duygusal ortamın koruyucusu devlettir.

Devlet, soyut bir kavram olarak belirlense de organizma olarak somut birimlere sahiptir. Ve tamamen kurumsal bir yapıdır.

Madem devletin böyle bir koruyucu misyonu var, derdi tasası; halk ile kurduğu ilişkide, var olma nedenini tamamen insan odaklı ve insana hizmet olarak kullanmak olmalıdır. Çünkü, bu organizmanın işlevlik kazanmasını ve sürdürelebilir olmasını halk sağlamakta…

İşte bu dert ve tasa ve koruyucu misyon içinde çocukların geleceği ve can güvenliği de söz konusudur.

Çocukların hayallerini ve hikayelerini gerçekleştirmesi için, devlet kurumsal anlamda her türlü alt yapı desteğini vermekle mükellef olduğu gibi, ayrıca onların hayallerini gerçekleştirecek toplum içindeki her eyleminde, her hareketinde ve her ilişkisinde onu korumakla da mükelleftir. Çocuklar devletin arka bahçesi değil, toplumun ön bahçesidir.

Devlet çocuk üzerinde yaptırım gücüne sahip değildir. İnancı, düşüncesi, eylemleri belirli safhalardan geçtikten sonra, kendi iradesini ortaya koyana kadar devlet, var olan tüm geçerli bilgileri öğrenmesine ortam sağlayacağı gibi, burada da objektif bir tutum ile çocuğun tek tip vatandaş olma özelliği üzerinden bir tasarruf yetkisine de sahip değildir.

Tüm bunların ortasındaki devlet onları korumakla mükelleftir.

8 Temmuz 2018 tarihin meydana gelen Çorlu tren faciasında ölen 25 kişiden 7’si çocuktu.

Oğuz Arda Sel, Gülce Dikmen, Ömer Alperen, Mavinur Tifliz, Beren Kurtuluş, Sena Köse, Bihter Bilgin

12 Nisan 2018 Rabi Naz Vatan, evinin önünde nasıl olduğu bilinmeyen bir şekilde yaralı bulundu ve kaldırıldığı hastanede öldü.

29 Kasım 2016 tarihinde Adana’da Süleymancılar Tarikatına ait ‘Tahsil Çağındaki Talebelere Yardım Derneği Orta Öğretim Kız Öğrenci Yurdu’nda çıkan yangında 11 çocuk yanarak öldü.

Yasemin Kara, Hafize Sultan, Seda Topbaş, Şule Altun, Emine Pertlek, Nefize Sarıkaya, Elife Deniz, Sema Karataş, Gülcan Nagir Zeynel, Sena Özkan, Zeynep Serdedeniz, Ayşe Genç, Gülsün Çelik

1 Ağustos 2008 tarihinde aynı tarikata mensup Konya’nın Taşkent ilçesine bağlı Balcılar beldesinde ‘Kurs ve Okul Talebelerine Yardım Derneği’nin kaçak Kuran kursu verdiği Boğaziçi Özel Öğrenci Yurdu’nda tüpgaz patlaması sonucu 18 öğrenci yaşamını yitirdi.

Hatice Doğru, Fadimana Toz, Fadime Yazıcı, Teslime Duran, Şerife Göktaş, Leyla Semerci, Ümmünur Gümüştekin, Elif Beyza Tuğyan, Sema Bayram, Rukiye Sena Demirbaş…

Hepsinin bir hikayesi olacaktı.

Kimi futbolcu, kimi yazar, kimi yönetmen, kimi öğretmen, kimi kaymakam, kimi vali, kimi polis, kimi iş insanı, anne olacaklardı, baba olacaklardı…

Ve devlet koruması altındaydılar bu çocuklar.

Evet bugün ‘23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’.

Çocukların milletin geleceği gerçeğini ortaya koyan Atatürk, Kurtuluş Savaşında şehit ve gazilerin çocuklarına yardım amaçlı kurdurduğu ‘Çocuk Bayramı’nı-şimdi işlevsizleştirilmesine rağmen yine Atatürk tarafından ısrarla savaş zamanında bile açık tutulup, çalışıp karar alan, savaşın kazanılmasında karar merci olan Millet Meclisi kuruluşu ile birleştirerek çocuklara ulusal bir bayram hediye etmiştir ‘23 Nisan Ulusal Egemenli ve Çocuk Bayramı’.

Bu bayramı da her bayramı da kutlamak her çocuğun hakkıdır.

Eğer çocuklar milletin geleceğiyse, çocukların hikayeleri çalınmaz, aksine, çocuklara hikayelerini yazacakları ortamlar yaratılır. Ama önce, bayramları kutlamak için onların yaşam hakkına saygı duyularak yaşamları güvence altına alınması gerekir. Devlet denen organizma bu sorumluluğu alarak kurulmuştur. Eğer devlet, bu sorumluluğu yerine getiremezse devletin değeri olan her anne-baba devlete hukuki yollardan bunun hesabını sorma hakkına sahiptir. Çünkü her anne-baba devlet denen kurumsal yapının kurucu üyesidir.

Devlet çocuklar adına hikâye yazmaz.

Çocukların kendi hikayelerini yazmaları için yaşamlarını güvence altına alır.