Bugünle bağlantısı olmayan dün ölü bir gündür*

Yazar-yönetmen Kenneth Branagh’ın doğup büyüdüğü ve parçası olduğu toplumun gerçeklerine yer verirken, kişisel anılarını olanca samimiyetiyle dile getirmesi ve önemsediği değerleri hepmize hatırlatması son derece kıymetli. Branagh’ın Belfast filmi, 1960’lar Kuzey İrlanda’sını siyasi, mezhepçi, etnik sosyal yapısını karakterlerin üzerinden oluştururken gözlemci, gerçekçi ve biçimci öğeler ile anlattığı hikâyesini evrensel nitelikler üzerinden sunabilmekte. Bu sayede seyircinin olaylar ve karakterlerle bağ kurmasına da olanak vermekte. Belfast filmi Kenneth Branagh’ın belirli bir zamana ve mekâna yönelik içten, coşkulu, hareretli bir methiyesi. Aynı, Alfonso Cuarón’un benzer şekilde göz kamaştıran 1970’lerin başında Meksika’da yaşayan orta sınıf bir ailenin hayatını anlatan “Roma” filminde olduğu gibi. Belfast’ın dramatik yapısı, Branagh’ın kendi bakış açısının öznel değerlendirmesiyle kurduğu bir biçim ve estetiğe sahip.

Olayların geçtiği dönemi ve o dönemde insanların başlarından geçenleri aktarırken, Branagh’ın kişisel anılarını, tarihsel olaylar ile birlikte kurgulaması dolayısıyla, izleyici hem gözlemci mesafesinde tutulabilmiş hem de izleyenin öznel okumalarına alanlar açılabilmiş. Hem göze hitap eden hem duygu yüklü hem de anlamsal olarak da besleyici olan filmi izleyip hayran olmamak mümkün değil.

BİR ÇOCUĞUN GÖZÜNDEN

Yönetmen Kenneth Branagh’ın doğduğu şehre bir aşk mektubu olarak da görebileceğimiz bu film, "The Troubles" dönemi denilen 1960’ların sonunda başlayan; kendilerini Britanyalı olarak gören ve Kuzey İrlanda’nın Birleşik Krallık’ın bir parçası olarak kalmasını isteyen Protestan birlikçiler ve sadakatçiler ile kendilerini İrlandalı olarak gören ve Birleşik Krallık’tan ayrılıp birleşik bir İrlanda isteyen Katolik milliyetçiler ve cumhuriyetçiler arasındaki çatışmaların yaşandığı günlerde Belfast’ta geçmekte. Protestan bir ailenin en küçüğü olan dokuz yaşındaki Buddy’nin (Jude Hill) hayatında büyük rol oynayan annesi Ma (Caitriona Balfe), İngiltere’de çalışarak ailesini geçindiren Pa (Jamie Dornan) ve büyükanne ile büyükbabadan (Judi Dench ve Ciarán Hinds) oluşan bir ailenin hikâyesinin içine dalıyoruz. Gerilimini ve yoğunluğunu arttıran çatışmaların çocuğun ve ailesinin günlük yaşamları üzerindeki etkisinin artışı ile gelişmeler sonunda ailenin kendi iradesi dışında zor durumlara çekildiğini ve önemli kararlar almaya zorlandıklarını görüyoruz.

OSCAR ALMA ŞANSI

Oscar 2022’de hak ettiği tüm kategorilerde yerini alan film; en iyi film, yönetmen, yardımcı kadın oyuncu, yardımcı erken oyuncu, özgün senaryo, ses, özgün şarkı olmak üzere yedi kategoride aday. Favori filmimin adaylar arasında yer almadığını daha önce yazmıştım. Lakin mevcut adaylar arasında En İyi Film ödülünü alması gereken yapımın Belfast olduğunu düşünüyorum. Çünkü kaderi güçlü karşıtlıklar üzerinden çizilen masum bir çocuğun ve her şeyini geride bırakarak anavatanından kaçmak zorunda kalan insanların hikâyesini doğru zamanda anlatan doğru bir film. Bu denli çalkantılı ve anlaması güç bir dönemin gerçek tarihsel bir fonda olayların tekrardan keşfedilircesine, siyah beyaz estetiğinde puslu bir romantizme yerleştirilerek anlatılması nitekim bugünle bağlantısı olmayan dün ölü bir gündür* diyebilerek zamansızlaşması...

BRANAGH’IN SICAK KALBİ

Kenneth Branagh için son derece kişisel bir film olan Belfast, güçlü yönetmenlik sanatının haricinde son derece güçlü oyuncu performanslarına sahip. Özellikle büyükanne ve büyükbaba rolünde izlediğimiz Ciarán Hinds ve Judi Dench’in ödülleri hak ettiğini düşünüyorum. Bu ikilinin torunları Buddy ile ilişkilerinin yansıdığı her sahne büyüleyiciydi. Diyalogların hem evrensel hem de bu kadar spesifik bir duruma, bir yere, bir tarihe ait olabilmesi özgün senaryo dalında da Belfast’ın şansı olduğunu göstermekte. Mesela Pa’nın, İrlandalı lirik şair ve oyun yazarı William Butler Yeats’in “Paskalya” şiirinden alıntıladığı “Çok uzun süre fedakârlık, kalbi taşlaştırabilir” dizesinin kulağa ve kalbe iyi geldiği gibi aynı zamanda, İrlanda’nın İngiltere’ye karşı başlattığı ayaklanma ile bağımsızlığına giden çok uzun bir yolu anlatan şiire ait olması gibi. ("Too long a sacrifice can make a stone of the heart." dizesinin ham çevirisini yapmak zorunda kaldım, ne yazık ki farklı dönemlerden farklı etkiler görünen Yeast’in şiirlerinin Türkçe çevirileri hâlâ çok az ve yetersiz.) Son olarak, filmde Belfast’lı Van Morrison’ın, elektro gitar ve saksafon ağırlıklı bestelediği bestesi ve film için yazdığı yeni şarkısı "Down to Joy" da özgün şarkı kategorisinde de favorim.

* Eleştirmen ve Akademisyen Cleanth Brooks’un modern şiir eleştirisinden.