Tribünlerdeki seyircilerin “Hükümet istifa” gibi en masum ve haklı protestosuna bile katlanamayan ve ilk deplasman maçına gitmelerini yasaklayan bu çağdışı kafadan her şey beklenir. Neyse ki az kaldı.

Geçen günlerde söylediğimiz bir türkü, sosyal medyada gündem oldu. Birçok televizyon kanalı yayımladı. On binlerce yorum, yüzbinlerce beğeni ve milyonlarca etkileşim aldı.

Depremden zarar gören vatandaşlarımızla dayanışmaya nasıl katkı sağlarız fikrinden yola çıkarak Müyorbir Yönetim Kurulu üyeleri Edip Akbayram, Belkıs Akkale, Onur Akın, Hüseyin Turan, Mehmet Gümüş, Mustafa Özarslan, Ufuk Beydemir ve ben (Bülent Çarkacı hasta olduğu için katılamadı) buluştuk ve bağlı bulunduğumuz Kültür ve Turizm Bakanlığı’na, deprem bölgesinde yaşayan üyelerimize destek olabilmek için bir proje sunduk. Tabii ki bizim mesleki alanımız olduğu için müziğe de yer veren bir projeydi bu. O yüzden gitarımız da vardı, bağlamamız da, bendirimiz de...

Birkaç saatte tamamladığımız bu çalışma sonrasında tamamen kendiliğinden, benim de çok sevdiğim “Nesine Söyleyim Canım Efendim” türküsünü hiç prova yapmadan, tonumuza bile doğru dürüst bakmadan söyledik, bir cep telefonu kamerasıyla çektik, bir süre sonra da yayımladık. Aslında müziğin neredeyse günah keçisi ilan edildiği ülkemizde biraz riskli bir hareketti yaptığımız ama doğru olduğuna inandık ve sonucunda tek bir olumsuz yorum bile almadık.

Benim bu sütunlarda defalarca altını çizdiğim, müziğin sadece bir eğlence aracı olmadığını en sonunda kanıtlayabildiğimiz için çok mutluyum.

Bizler ortak bir kederi paylaştığımız zamanlarda hangi şarkıları, türküleri söyleyebileceğimizi biliriz. Kimi zaman müzik duygusal yaralarımızı saran, travmalarımızı atlatmamıza yardımcı olan en yakın dost değil midir?

Efkarlandığımız zaman, üzüldüğümüz zaman, özlem duyduğumuz zaman hepimize iyi gelen şarkılar yok mudur?

Peki insanlar ne buldu bu türküde? Hani zaman zaman duyarız ya “duygulara tercüman olmak“ diye bir deyimi. Ne demektir bu? Başkalarının düşüncelerini anlayarak onu dile getirmek. Bizim de yaptığımız tam olarak buydu.

Şarkışlalı Serdari’ye ait, orijinali on yedi dörtlük olan, yaklaşık iki yüz sene önce yazılmış bu türkünün sözlerine bakalım, bugün yaşadıklarımıza ışık tutuyor mu?

Nesini söyleyim canım efendim

Gayrı düzen tutmaz telimiz bizim

Arzuhal eylesem deftere sığmaz

Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim

Benim bu gidişe aklım ermiyor

Fukara halını kimse sormuyor

Padişah sikkesi selam vermiyor

Kefensiz kalacak ölümüz bizim

Serdari halimiz böyle n’olacak

Kısa çöp uzundan hakkın alacak

Mamurlar yıkılıp viran olacak

Akıbet alınır öcümüz bizim

Ne diyorsunuz?

Bu yazdıklarından dolayı Serdari’ye “halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama” suçlarından -gıyabında- dava açılmaz değil mi? Belli de olmaz.

Tribünlerdeki seyircilerin “Hükümet istifa” gibi en masum ve haklı protestosuna bile katlanamayan ve ilk deplasman maçına gitmelerini yasaklayan bu çağdışı kafadan her şey beklenir. Neyse ki az kaldı.

Kalın sağlıcakla…