Kendisi, çevresi ve çevresinin çevresi “yeni Türkiye”nin inşası için taş taşıdı, harç kardı, tuğla döşedi. Bunun için Hopa’daki Metin Lokumcu’ya da “Ergenekoncu” dedi, üniversitedeki solcu öğrenciye de; Cemaat’in Abant toplantılarında da boy gösterdi, “yetmez ama evet” kampanyasında da... Vesayete karşı demokrasi, merkeze karşı çevre, elitlere karşı millet… Türk sağının 1950’den beri uydurduğu ne kadar palavra varsa, hepsine soldan, sol adına, solun argümanlarıyla destek verdi; İslamcılığın meşruiyet adına soldan umduğu medeti karşılıksız bırakmadı, görevini layığıyla yerine getirdi.

Evet, Murat Belge’den söz ediyorum. Yaratılmasında pay sahibi olduğu karanlığın kendisini de yutmasından korkmuş olacak ki, İngiltere’deki “Risk Altındaki Akademisyenler Konseyi”ne başvurmuş, Oxford’da öğretim üyesi olması için destek talebinde bulunmuş, Türkiye’den gitmeye hazırlanıyormuş. Belge nasıl bir risk altındadır, tehdit mi edilmektedir, hakkında açılmış davalar mı vardır, çalıştığı üniversiteden mi uzaklaştırılmıştır, eğer Belge risk altındaysa, KHK ile görevlerinden uzaklaştırılan, mahkemelerde yargılanan, işsiz bırakılan yüzlerce akademisyen için ne denmelidir?

Bunlar hep soru elbette ama asıl soru şu: BirGün’deki bir yazımda “kandırılmadılar, kandırılmayı arzu ettiler” dediğim Belge ve hempaları, nasıl olmaktadır da tek bir özeleştiri dahi vermemekte, yanıldıklarını kabul etmemekte, özür dilememekte, dün “Türkiye demokratikleşiyor” dediklerinde de, bugün “diktatörlük geliyor” deyip ülkeden kaçmaya hazırlandıklarında da haklı olabilmektedirler?

Bu sorular aklımızın bir köşesinde dursun, bugünlere gelmemizde katkısı, payı olan hiç kimse unutulmasın; birkaç gündür Belge’ye yapıldığı gibi, yeri ve zamanı geldiğinde arsızlıkları, utanmazlıkları yüzlerine çarpılsın, güzel. Çünkü hafıza iyidir, unutmamak iyidir, hiçbir şey unutulmasın. Evet ama başka bir şey daha unutulmasın, “birinci yetmez ama evet dönemi” çoktan kapanmıştır, liberallerle iktidarın aşkı artık son bulmuştur. Şimdi “ikinci yetmez ama evet dönemi”ndeyiz. Başka aşklar, başka âşıklar, başka ittifaklar var. Bunları görmeliyiz, bunları görmemiz gerekiyor.

Her şeyden önce şunu bilelim: “Yetmez ama evetçilik” basitçe bir sandık tercihi değil, iktidarla kurulan bir ilişki biçiminin adıdır. Sadece 2010 Referandumu’na bakarak anlaşılamaz, bir odağın ya da bir kişinin iktidarla kurduğu ilişki biçimine, onu nasıl tarif ettiğine, ona dair siyasi tutumuna bakarak anlaşılır. İktidarın yapıp ettiklerinin bir bölümünü yetersiz bulmakla birlikte olumlu görmeye, buradan bir siyasi pozisyon geliştirmeye ve ittifak arayışına “yetmez ama evetçilik” diyoruz.

Dolayısıyla “yetmez ama evet”, geçmişte kalmış, olup bitmiş, sırf liberallere özgü bir tutum değil; değişen, gelişen, yeni aktörlerde, yeni tutumlarda, yeni ittifaklarda somutlaşan bir politik hattın adı, liberallerde de, milliyetçilerde de, ulusalcılarda da gözlemlenebiliyor, her dönem kendine yeni aktörler bulabiliyor.

Bunu dün liberaller yapıyordu, bugün kendisine “ulusalcı” ya da “Atatürkçü” diyenlerin bir kısmı yapıyor. Bu, dün “demokratikleşme” adına yapılıyordu, bugün “bağımsızlık, millilik, anti-emperyalizm” adına yapılıyor. Bu, dün iktidara koltuk değnekliği anlamına geliyordu, bugün de iktidara koltuk değnekliği anlamına geliyor.

Dünün yetmez ama evetçiliği Radikal’de, Taraf’ta, Birikim’de, Murat Belge’yle, Hayko Bağdat’la, Ufuk Uras’la, Cengiz Çandar’la, Nilüfer Göle’yle, Oya Baydar’la hayat buluyordu; bugün Sözcü’de, Aydınlık’ta, Halk TV’de, Perinçek’le, Nedim Şener’le, Soner Yalçın’la, Metin Feyzioğlu’yla, Uğur Dündar’la hayat buluyor.

Dünün yetmez ama evetçileri iktidarın Türkiye’yi AB üyesi yapacağı, ülkede evrensel değerleri hâkim kılacağı, statükoyu sona erdireceği, vesayet rejimini bitireceğini iddia ediyor, desteklerini bunun üzerinden sunuyor, bunun üzerinden bir müttefiklik ilişkisi tesis ediyorlardı. Bugünün yetmez ama evetçileri ise desteklerini iktidarın Türkiye’yi bağımsız bir devlet yapacağı, ABD ve Atlantik ekseninden koparacağı, emperyalizmle mücadele ettiği, vatan savaşı yapıldığı, ikinci milli mücadelenin verildiği iddiaları üzerinden sunuyor, bunun üzerinden bir ittifak tesis etmeye çalışıyorlar.

İktidarla kurdukları ilişki, yani “yetmez ama evetçilik” bağlamında, dünün iktidar destekçisi liberalleriyle bugünün iktidar destekçisi ulusalcıları arasında hiçbir fark bulunmuyor; ikisi de farklı saiklerle aynı şeye, iktidarın ömrünü uzatmaya ve meşruiyetini tesis etmeye hizmet ediyor, ikisi de aynı rolü yerine getiriyor. Yapılması gereken mi? Dünün yetmez ama evetçileri nasıl tarihin çöplüğüne atıldıysa, bugünün yetmez ama evetçilerine de aynısını yapmak gerekiyor. Çok geç olmadan üstelik, hemen şimdi.