Bulgur yararlıdır. Kolaydır. Ucuzdur. İnsanoğlunun bulduğu ilk yemeklerdendir. Yani yemek olarak ilk kültürlerdendir.

Bulgur yararlıdır. Kolaydır. Ucuzdur. İnsanoğlunun bulduğu ilk yemeklerdendir. Yani yemek olarak ilk kültürlerdendir.  Doğadan doğrudan elde etmeye toplumsal bir üretim halkası eklenmiştir. Elde edilen mesafe kısa da olsa, sonuçta bilinçli bir üretim süreci devreye girmiştir.
               
Bu kısa mesafe iyi ki girmiştir; Beyoğlu’nun iyi esnaf lokantalarından Şahin Lokantası’nda Ali Usta çok güzel bulgur pilavı pişirmektedir.
 
Televizyonlarda kimi tartışma programlarını izlemek, güçlü bir bedensel ve ruhsal sağlamlık gerektiriyor.

Bunun böyle olduğunu yeni öğrenmiş değilim. Bu nedenle, gazete yazılarımda, televizyon programlarından yola çıkarak kimin ne dediği üzerinden bir metin kurmamaya özen gösteriyorum. Bu tavrımda, üstadım Nazım Alpman’ın eskilerdeki bir yazısı da etken oldu. İlham aldığım o yazısında Türkiye’de köşe yazarlığının çok kolay olduğunu, belli bir yaşın üstünde olup, belli bir derecede mürekkep yalamış olan herkesin, bir iki gazete karıştırıp, biraz da televizyon izleyince, bir köşe yazısı çıkarabileceğini yazıyordu. Hem benmerkezciliğe bir keser, hem de köşe yazarına bir terbiye çentiği!

Bunları bile bile, bazen televizyon programlarını görünce, üzerine kalem oynatmaktan geri duramıyorum.

Geçtiğimiz günlerde, yine böyle bir televizyon programında değerli bir zat şu bildik bulgur tekerlemesine yeni bir açılım getirdi. Özetle dedi ki; Türkiye’de işçi sınıfı yok.  Çünkü,  yazın köyüne gidip bulgurunu getiriyor. Yiyecek ihtiyacını karşılıyor. Batıda böyle bir durum yok.

Bulgur meselesi  önemli. Yazının başında da belirttik ki bulgur çok yararlıdır. Bulgurun yararı ve varlığı bizi farklı kılıyor. Biz farklıyız. Bizim işçilerimiz, sınıf olamaz. Sınıf bilincine erişmez. Çünkü onlar için “zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri olmama” durumu geçerli değil. Çünkü köylerinde bulgurları var. O halde, bulguru olan, sıkıntıya düşmez. Bir eli bulgurda, diğer eli yine bulgurda olduğundan,  proleter yoksulluğu, yoksunluğa ve açlığa karşı bir sosyal ve bilinçsel tepki olan sınıf “zümreye” dahil olmaz.
 
Bu yaklaşıma ve bu “bulgurcu” derinliğe sahip yeni liberallerin –haklı olarak- çok gıcık olduğu başka bir söz geliyor akla;  “Sınıfsız imtiyazsız kaynaşmış bir kitleyiz” sözü.  Yeni liberaller, eskinin bu küflü “paradigmasını” yerle bir ederken, yeni bir dar koridora sokuyor bizi; Türkiye’de işçi sınıfı yok! Çünkü bulgur çok.  Bir yandan ise AB politikaları gereğince, köylülüğün, tarımın tasfiyesi var.  Oysa bütün yeni liberaller sıkı AB’ci. Bu durumda, AB’nin, tarımı tasfiyesinin aslında bir işçi sınıfı yaratmak planı olduğunu kabul etmemiz gerekiyor! Çalışanların gideceği bir köy ve köyde bir buğday olmayınca, kentte kalıp, süpermarketteki ithal bulguru satın alacaklar! Olaylardan ideoloji çıkaran liberallerin bir torba bulgurun sadece bir torba bulgur olmadığını bilmelerini/anlamalarını ummak boşuna.

Ayının ünlü yanıtını anımsıyorum hemen; “Bu yıl armut çok bol olacak!” Nereden biliyorsun? “Canım öyle istiyor!”
               
Haftaya; Max Weber bulgur sever mi?

Haftanın dizesi; “Ölüm insanla geldi dünyaya” (M. C. Anday, Toplu Şiirler I, Adam Y.)