Dikey olarak örgütlenen küresel dijital şirketlerin veri üzerindeki ayrıcalıklarıyla ekonominin birçok sektörünü kontrol ettiklerini ve muazzam bir ekonomik gücü ellerinde topladıklarını görüyoruz. Yapay zekânın kâr için değil de toplum yararına kullanılabilmesini istiyorsak öncelikle bu ayrıcalığı reddeden, veri paylaşımı üzerine kurulu alternatif modellere ihtiyaç var.

Bulut, büyük veri ve nesnelerin interneti

İzlem Gözükeleş

Tarih, kimi zaman kurtarıcı olarak görülen kimi zaman da şeytanlaştırılan teknolojiler hakkında yaratılan mitlerle dolu. Telgraf, ulusları birbirine bağlayacak, önyargılara ve düşmanlıklara son verecekti. Sokaklar elektrikle aydınlanınca suç son bulacak; elektrik, dünyaya uyum ve barış getirecekti. Halk, radyo sayesinde siyasetçileri doğrudan duyacak ve kararını buna göre verecekti. Televizyon, eğitimdeki altyapı sorunlarını çözecekti. Çift yönlü iletişime olanak veren kablolu TV ile elektronik demokrasi inşa edilebilecekti. 1990’larda ise reel sosyalizmin çöküşü sonrasındaki boşluğu internet mitleri doldurdu. İnternet de önceki teknolojiler gibi her şeyi değiştirecek ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Kuşkusuz bu teknolojilerin katkıda bulunduğu bir değişim vardı. Ama Mosco’nun* (2004) da vurguladığı gibi asıl değişim söz konusu teknolojiler gündelik hayatın içinde sıradanlaştıklarında yaşanıyordu. Bu mitlerin iki yönü vardı. Birincisi; mitler, topluluk ve demokrasi için gerçek bir arzuyu ifade ediyorlardı. İkincisi; mitler, teknolojiyi siyaset dışına itiyordu. Bu durumu, internet mitlerinin yerini alan yapay zekâ (YZ) mitlerinde de görebiliyoruz. Bir yanda yoksulluktan adaletsizliğe kadar çeşitli politik sorunların YZ ile çözülebileceği umudu, diğer yanda ise robotların dünyayı ele geçirmelerinden işsizliğe neden olmalarına kadar YZ ile insanı karşı karşıya getiren senaryolar var. Birincisi, sorunların kökenlerine inilmesini zorlaştırdığından bazen sorunlar daha da derinleşiyor. İkincisi ise asıl karşı karşıya gelenin insanlar ve sınıflar olduğu gerçeğinin üzerini örtüyor. Toplumun bir kesiminin gücü kullanmak ve biriktirmek için YZ’den nasıl yararlandığı ve diğerlerinin bu güce nasıl maruz kaldığını tartışmak yerine robot istilası ya da robot hakları gibi şu an çok uzak olan ihtimalleri tartışıyoruz.

Oysa YZ, elektrik ve su gibi bir hizmet olma yolunda ilerliyor; platform ekonomisi ve akıllı şehirlerle dünyevileşiyor. Bu süreci anlamak için birbiriyle ilişkili üç temel alana (bulut bilişim, büyük veri ve nesnelerin interneti) yoğunlaşmanın daha yararlı olacağını düşünüyorum.

Bulut bilişim

Bilişim teknolojileri tarihi, bilişim dünyasının önde gelen isimlerinin gerçekleşmeyen kehanetleriyle dolu. 1977’de Digital Equipment’ın kurucusu Ken Olsen, insanların kendi evlerinde bilgisayar bulundurmaları için bir nedenleri olmadığını söyler. Ethernet’in mucidi Robert Metcalfe ise 1995 yılındaki bir yazısında internetin 1996’da çökeceğini iddia eder ve 1999’da 6. Uluslararası WWW Konferansı’nda yaptığı konuşmada yazdığı makaleyi karıştırıcıdan geçirip yer. Acaba 1945’te birkaç büyük bilgisayardan oluşan bir dünya pazarı öngören IBM Yönetim Kurulu Başkanı Thomas Watson’ı da bu başarısız kâhinler listesine ekleyebilir miyiz?

PC devrimi ile beraber Olsen da Watson da yanılmıştır. Ama adını, mühendislerin diyagramlardaki ağları göstermek için kullandığı sembolden alan bulut bilişimle beraber Watson’ın öngörüsüne benzer bir durum yaşanıyor. TSE’nin “işlemci gücü ve depolama alanı gibi bilişim kaynaklarının ihtiyaç duyulan anda, ihtiyaç duyulduğu kadar kullanılması esasına dayanan, uygulamalar ile altyapının birbirinden bağımsız olduğu ve veriye izin verilen her yerden kontrollü erişimin mümkün olduğu, gerektiğinde kapasitenin hızlı bir şekilde arttırılıp azaltılabildiği, kaynakların kullanımının kolaylıkla kontrol altında tutulabildiği ve raporlanabildiği bir bilişim türü” olarak tanımladığı bulut bilişimle kişisel bilgisayar öncesi günlere geri dönüyoruz; bulut bilişim pazarı, başta Amazon, Microsoft, Alibaba ve Google olmak üzere birkaç şirketin hakimiyetinde. Şirketler ve kurumlar, kendi bilişim altyapılarını kurmak ve bunu işletecek personel istihdam etmek yerine buluttan yararlanmayı daha kârlı buluyorlar. Amazon’un müşterileri arasında Netflix, Adobe, Facebook, Twitter, Siemens, Airbnb, Shell, BBC gibi şirketlerin yanında ABD’deki kamu kuruluşları da var. Akıllı telefonlar ve cihazlar çeşitli YZ hizmetlerine bulut üzerinden erişiyorlar. Watson’ın öngörüsü geç de olsa gerçekleşmiş görünüyor.

Büyük veri

YZ’nin ilk günlerinde araştırmalar çoğunlukla bilgi temelli yaklaşımlarla ilerliyor, YZ’nin metni anlaması, robot için planlar yapması veya teoremleri ispat etmesi için gerekli yetenek araştırmacılar tarafından kodlanıyordu. Veriden öğrenmeye dayalı YZ yaklaşımları o zaman da bilinmesine rağmen donanımsal kısıtlılıklar ve kullanılabilecek verinin sınırlı olması başarı şansını azaltıyordu. 2012’de video oyunları için geliştirilen GPU’nun YZ için uygun hale getirilmesi ile daha fazla katmandan oluşan sinir ağlarından yararlanmak olanaklı hale geldi. Ayrıca sistemlerin eğitimi için gerekli veri havuzu da hızla büyüyor ve çeşitleniyordu.

Veriye dayalı YZ, özellikle örüntü tanıma gerektiren işlerde oldukça başarılı sonuçlar alıyor. Veri, YZ’nin olanaklarını artırıp çeşitlendirdiğinden birçok dijital ürün ve hizmet, doğrudan bir gelir elde etmek için değil (açık veya gizli) veri toplamak için piyasaya sürülüyor.
Yine de insansı robotların çok uzağındayız. Şu anki sistemler, üst düzey soyut kavramlardan çok veri kümesindeki istatistiksel örüntüleri tanımada başarılılar. Son zamanlarda veriye dayalı YZ yaklaşımlarının sınırları üzerinde daha çok duruluyor. Bu sınırlılığa rağmen YZ ile otonom arabalar ve ulaşım ağları hayata geçirilebiliyor; dağıtım ve tedarik zincirleri baştan sona planlanabililiyor; iş ilişkileri ve şehirler yeniden yapılandırılabiliyor.

Nesnelerin interneti

Üretkenlikte devrim yaratan ve ekonomik ve sosyal ilişkilerimizi dönüştüren veri, akıllı sistemleri besleyen anahtar kaynak olarak görülüyor. Örneğin bugün Uber, yalnız ağ dışsallıklarıyla değil veriden (her bir sürücü ve farklı tipteki sürücüler; geçici ve mekansal örüntüleri ve farklılıklarıyla şehir trafiği vb hakkında veriler) elde ettiği dijital zekayla yeni rakiplerin piyasaya girişini zorlaştırıyor. Nesnelerin interneti de veri miktarını ve çeşitliliğini artırarak YZ’ye yeni olanaklar sunuyor.

Nesnelerin interneti, ağlar üzerindeki nesnelerin ve canlı organizmaların algılayıcılar yardımıyla etkinliklerini ölçen, izleyen ve kontrol eden bir sistem. Giyilebilir teknolojiler, akıllı ev cihazları, montaj hatlarındaki robotlar, İHA’lar nesnelerin interneti teknolojisinden yararlanıyorlar. Nesnelerin interneti, küresel sistemin ekonomik ve politik bir talebi olarak gelişiyor. Şirketler nesnelerin internetini daha verimli örgütlenebilecek bir üretim sürecinin aracı olarak görüyorlar. General Electric ve IBM gibi eski şirketler, robotik üretimi genişleterek, gelişmiş tarama ve izleme yeteneklerinden yararlanarak ve büyük veri analizini kapsamlı bir şekilde kullanarak endüstriyel üretimin yeniden yapılandırılmasında söz sahibi olmaya çalışıyorlar.

Bunun yanında, “akıllı şehir” projeleri ile yeni şehirler kuruluyor; eskiler yeniden yapılandırılıyor. Bu yeniden yapılanma sürecinde bilişim tekellerini en önde görüyoruz. Örneğin, Toronto’daki akıllı şehir projesinin başında Google var.

***

Veri, dijital ekonominin temelini oluşturuyor. Dünyanın önde gelen YZ şirketlerinin bu üç alanda faaliyet gösteren, en çok ve en çeşitli veriye sahip olan şirketler olması rastlantı değil. Dikey olarak örgütlenen küresel dijital şirketlerin veri üzerindeki ayrıcalıklarıyla ekonominin birçok sektörünü kontrol ettiklerini ve muazzam bir ekonomik gücü ellerinde topladıklarını görüyoruz. YZ’nin kâr için değil de toplum yararına kullanılabilmesini istiyorsak öncelikle bu ayrıcalığı reddeden, veri paylaşımı üzerine kurulu alternatif modellere ihtiyaç var. Bu nedenle veriyi tartışırken mahremiyetin yanında dijital ekonomideki yerini de dikkate almak gerekiyor.

*Mosco, V. (2004). The Digital
Sublime: Myth, power, and
cyberspace. Mit Press.