Salâh Birsel’in “Bulut Geçti” şiiri 28 Şubat 1942 tarihinde “İnkılapçı Gençlik” dergisinde yayımlanır. Derginin ilk sayfasında yer alan şiir şöyledir:

“Sen şimdi kocanın evinde oturursun

Ve saçların eskisi gibi değil

Geceleri yemekten sonra

Çorap söküğü dikersin

Belki de ellerin soğan kokar

Senin kocan bir suratı çirkin adam

Ağzı açık uyur

Ve senin vücudun bozulur çocuk doğurdukça”

Şiir yayımlanınca CHP’nin gazetesi “Ulus”ta, sonraları Demokrat Parti’den milletvekili olacak Sabahattin Sönmez bir yazı kaleme alacak ve şu soruyu soracaktır:

“Haydi bu gençlerin yerli sanat anlayışlarına, yeni şiirlerine tahammül edelim, bu sabrı gösterelim, fakat bu zararlı propagandaya göz yummak kabil midir?”

Soruyu Zonguldak’tan Muzaffer Soysal ve Ankara’dan Refik Halit Karay yineleyecek, Karay’ın 29 Mart 1942 tarihli “Tan” gazetesinde “Çorap Söküğü Diken Zavallı Ev Kadını” adlı yazısı Salâh Bey’in deyişiyle “suç atmayı bir sanat katına” çıkaracaktır

“Bence bu şiir, yalnız evlenmeyi kötülememektedir; genç kızları ere varmaktan, evli olmaktan şiddetle tiksindirdikten başka, onları sadece bir eğlence ve nefis körletme vasıtası olarak tanıdığını da anlatıyor, oynaşlığa, sürtüklüğe heveslendiriyor.”

Tabii en doğru yanıtı Salâh Bey hakkında soruşturma açan basın savcılığı verecektir.

Bereketi olsun, İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi yargıcı şiirde söylenenlerin “doğal ve gerçeğe uygun” olduğu kanısına vararak 17 Nisan 1942’de “Bulut Geçti” şiirini bütün suçlamalardan aklayacaktır.

Fakat bu karar İstanbul Cumhuriyet savcı yardımcılarından Hilmi Davaslıgil’i hoşnut kılmayacak ve Davaslıgil, şiirin “aile mevcutiyetini ve aile kurmak esasını sarsacak ve kadınlığın ana olmak hususundaki fikri temayülünü zayıflatacak” nitelikte olduğu ve şairin “açıkça çocuk doğurmamayı telkin ettiği” ve kararın da bilirkişiye başvurulmadan alındığı üzerinde durarak, bunu Basın Yasası’nın 41. maddesine aykırı görecek ve aklama kararının bozulması için Yargıtay’a başvuracaktır.

25 Temmuz 1931 gün ve 1881 sayılı Basın Yasası’nın 41. maddesi “Buna aykırı davrananlara 1 aydan 1 yıla kadar hapis cezası verilir” hükmünü içermektedir.

Ve Yargıtay bilirkişi raporu olmadan verilen kararı bozacak, yargıç da bozma kararına uyduğu için duruşma yeniden başlayacaktır.

O zamanlar şiir konusunda en yetkili bilirkişi olarak Mithat Cemal, Orhan Seyfi Orhon ve Halit Fahri Ozansoy bilinmektedir.

Gelin görün ki, bilirkişi verdiği raporda bir şeyler söylemiştir ama, şiir Basın Yasası’nın 41. maddesine göre suç niteliği taşıyor mu taşımıyor mu, bunun üzerinde açık bir yargıda bulunmamıştır.

İki arada bir derede kalan yargıç, bilirkişi üyelerini teker teker mahkemeye çağırıp onların düşüncelerini almak isteyecektir.

Mithat Cemal ile Orhan Seyfi’nin mahkemedeki açıklamalarında bir ayrılık yoktur. İkisi de “Bulut Geçti” şiirinin ahlak bozucu olduğu üzerinde birleşirler. Yalnız küçük bir noktaya da dokunurlar: Dergilerde bundan daha bozguncu şiirler yayımlanmaktadır.

Halit Fahri ise Mithat Cemal ve Orhan Seyfi’den farklı düşünmektedir. Zola’nın gerçekçiliğinden uzun uzadıya söz edip gerçekçiliği savunduktan sonra “Bulut Geçti” şiirinde söylenenlerin de gerçeği aynen yansıtmaktan başka bir şey yapmadığım belirtecektir.

Salâh Bey de bir yıl önceki duruşmada kendini şu sözlerle savunmuştur:

“Ben şiiri anlam için yazmam. Zaten bugün şiirde anlamın temeli oluşturmadığı üzerinde bir düşünceye varılmıştır. Ben şiir yazarken, bir güzellik yaratmak isterim. Şiir sözcüklerle yazıldığı için, kendiliğinden bir anlam çıkar. Şiir sözcüklerin birleşmesinden gelmiş büyük bir sözcükten başka bir şey değildir.”

Bu kez de mahkemede buna benzer şeyler öne sürecek ve “Karpuza bıçak saldım” sözü nasıl suç değilse, şiirde söylenenlerin de suçla bir ilgisi olmadığını, sadece bir gerçeği yansıttığını savunacaktır.

Peki, Salâh Bey tehlikeli bir adam mıdır, değil midir?

13 oturumdan sonra, yargıç yargısını yineleyecektir: Değildir.

Dikkatiniz uyanık olsun, bugün olduğu gibi o zamanın gazeteleri, Salâh Bey’in tehlikeli bir adam oluşu üzerine sütunlar doldurduğu halde, tehlikesizliğinin anlaşılması karşısında ağızlarını açmayacaklardır.