Üç gün önce TÜİK, Nisan-Haziran 2009’un milli gelir tahminlerini yayımladı. Bunalımın makro-ekonomik bilançosu, böylece ortaya...

Üç gün önce TÜİK, Nisan-Haziran 2009’un milli gelir tahminlerini yayımladı. Bunalımın makro-ekonomik bilançosu, böylece ortaya çıkmaya başladı.
2009 ve 2008’in Ocak-Haziran ayları için ana harcama kalemleri itibariyle hesaplanan milli gelir verilerini, aşağıdaki tablo aracılığıyla karşılaştıralım. “Harcamalara göre milli gelir”, özel tüketim, devlet tüketimi (cari devlet harcamaları), yatırım ve ihracat kalemleri toplamından ithalat çıkarılarak tahmin edilir. Tablodaki gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) da böyle hesaplanmaktadır.
Tablonun son sütunundaki dış kaynak hareketleri ise, milli gelirin seyrini belirleyen en önemli dışsal etkeni ortaya koymaktadır
• • •
Görülüyor ki, 2009’un ilk altı ayında kamu harcamaları dışında tüm öğeler düşmekte; milli gelir de yüzde 10.6 oranında küçülmektedir. Küçülme rekoru yatırımlardadır; yüzde 50’ye yaklaşan bir gerileme söz konusudur. 2001 krizinde de sermaye birikimi hızla düşmüş; bu gerilemenin telâfisi uzun zaman almıştı. Yatırımlar, sabit sermaye birikimi ile stok hareketlerinin toplamından oluşur. Sadece sabit sermaye birikiminin milli gelir içindeki payı, Nisan-Haziran 2009’da (cari fiyatlarla) yüzde 17.5’tir. Bu oran on iki ay öncesinde yüzde 21.2 idi. Ekonominin gelecekteki dinamizmini sermaye birikimi belirler. Bu bunalımın da Türkiye ekonomisinin ileriki yıllardaki büyüme potansiyeline ağır darbeler vurmakta olduğu anlaşılmaktadır.
Dış ticarete gelelim. Mal ve hizmet ithalatı ihracattan daha hızlı bir tempoyla daralmış; hatta 2008’deki dış ticaret açığı, bu yılın ilk altı ayında küçük boyutlu bir fazlaya dönüşmüştür. Bu durum küçülmeyi frenlemiştir. Zira, ithalat artışları, iç talebi yurt dışına kaydırır; ülke dışı üretimi ve istihdamı destekler; ithalata rakip olan yerli üretim kollarını daraltır. İthalat daha az düşseydi; örneğin ihracatla aynı oranda gerileseydi, milli gelirin küçülme hızı yüzde 15’e ulaşacaktı.
Ekonomiyi “inişe geçiren” temel öğelerden biri olan “net dış kaynak” hareketlerine de bakalım. Burada, kayıtlı-kayıt dışı, yabancı-yerli tüm sermaye hareketlerinin net toplamını alıyoruz. Görüldüğü gibi, 2008’in ilk altı ayında net sermaye hareketlerindeki 28.1 milyar dolarlık giriş, bir yıl sonra 2.3 milyar dolara inmiş; böylece dış kaynak girişinin yüzde 92’si buharlaşmıştır. Bu durum, ekonomiye sert bir dış şok taşımış; bu köşede daha önce tartışılan nedenlerle bunalıma gidişi tetiklemiştir.
• • •
Yukarıdaki verileri üç ay geriye, yani bunalımın başladığı Ekim 2008’e taşıyalım ve sonraki dokuz aylık milli gelir hareketlerine bakalım. Görülecektir ki, dokuz aylık bunalım içinde (Ekim 2008-Haziran 2009), Türkiye ekonomisi on iki ay öncesine göre yüzde 9.2 oranında küçülmüştür.
Bütün nicel göstergeler, Türkiye ekonomisinin aşağı-yukarı on iki aylık bir küçülme sürecinden geçmekte olduğunu ortaya koyuyor. Ekim’e geldiğimizde büyük bir olasılıkla büyümeye ilişkin göstergeler 2008’deki düzeylere ulaşacaktır. Ancak, Temmuz-Eylül’de hızlı bir toparlanma umanlar, galiba hayal kırıklığına uğrayacaklar. Kısaca açıklayayım:
» 2009’un ilk altı ayındaki gevşek maliye politikaları, Haziran sonrasında vergilere yüklenilerek terkedildi. İç talebin böylece baskı altına alınması, canlanmayı frenlemektedir.
» Sanayi üretimi Temmuzda sadece yüzde 1 artmış; kapasite kullanımı ise Ağustos’ta düşmüştür. Şubat’ı izleyen dört ayda toparlanmaya başlayan sanayi üretimi, artık durgunlaşmaktadır. Sanayi genellikle milli gelir hareketlerini peşinden sürükler. Öyle anlaşılıyor ki bir önceki yılın aynı dönemiyle karşılaştırılarak belirlenen “küçülme” süreci Eylül 2009 sonuna kadar sürecektir.
» Temmuz 2009’da net dış kaynak girişi (765 milyon dolar), on iki ay öncesine göre yüzde 82 düşmüştür. Ekim-Haziran arasında ekonominin döviz bilançosunu bir can simidi olarak destekleyen kayıt-dışı sermaye girişleri Temmuz’da net çıkışa dönüşmüştür. Sermaye hareketlerindeki daralma devam etmekte ve iç talebi aşağıya çekmektedir.
• • •
Eylül sonuna geldiğimizde, bunalımın on iki aylık makro-ekonomik bilançosunun yüzde 9 civarında bir küçülme olarak belirlenmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Kısacası, ekonomi 2001’den daha ağır bir bunalımdan geçmektedir.
Ne bunalımı? Siyasetin ve büyük medyanın gündeminde bunalım değil, yapay “açılma” tartışmaları vardır.
Zira, başbakan “bunalım” olgusunu gündemden silme becerisini göstermiş; ötekiler de ayak uydurmuşlardır.