Fotoğrafçı Dilan Bozyel, Paris-Beyrut Mutluluk Hattı isimli kitabını “Bir kadın çantasında aradığını bulunca, bir adam okuduğu kitabın sayfalarında, bir oğlan çocuğu satacağı bir gülün umudunda arıyor mutluluğu” sözleriyle anlatıyor

Burada cinsiyetçi vurguya yer yok

IŞIL ÇALIŞKAN

“Bir insanın yaşadığı yeri nasıl seçtiğini hep merak ettim” diyen fotoğrafçı Dilan Bozyel, cebinde sorusu ve fotoğraf makinesiyle yollara düşer. Ve yolları ona mutluluğu çağrıştıran iki şehirden geçer: Paris ve Beyrut. Biriktirdiği arayış tecrübelerini elekten geçirdiğinde duygu durumlarının, şehirleri seçtiğini fark ettiğini söyleyen Bozyel, kadrajındakileri ‘Paris-Beyrut Mutluluk Hattı’ isimli kitapta topladı. Bozyel ile kitabını ve fotoğrafçılığı konuştuk.

►“Herkesin rotası evine çıkıyormuş. Peki, evimiz nerede?” Şu salgın günlerinde bunu bir kez daha sorguladık. Nedir insandaki bu aidiyet hissi?

İnsanoğlunun ait olma çabası, tek başına ruhen çelimsiz kalma endişesinden ve dolayısıyla topluma kabul edilmeme korkusundan kaynaklanıyor. Tuhaftır, yaban bir dağ başında açmış yalnız bir gelincik çiçeği görünce büyülenir, hayran kalırız ve hatta fotoğrafını çeker, üstüne şiirler şarkılar bile yazarız. Fakat kimse, yaban bir dağ başında açan yalnız bir gelincik olmayı düşlemez, empati bile kurmaz. Yalnızlık korkusu; insanoğluna, uygulanmış ve denenmiş anlamıyla güvende olmak yani kabul görebilmek için ev olgusunu yaratır. Bu gereksinimi yadırgamıyorum, en nihayetinde annemizin karnından çıktığımızda ayaklarımız toprağa değmez yavru bir tay gibi, o toprakta ayağa kalkana dek yalnız başımıza uğraşmayız; bir çift el dokunur bize doğduğumuzda, ardından bir başka çift el alır bizi sarmalar, temizler. Lakin bazılarımız, o dağ başında, toprağın verdiği güvenle açan gelincik çiçeği gibi yabani doğar ve hayatı boyunca sorar, sorgular, arar ve cevaplarını bulmak için yola çıkar...

burada-cinsiyetci-vurguya-yer-yok-739674-1.

Sizin mutluluk hattınız neden Paris ve Beyrut arasından geçiyor? Bu iki şehre olan duygularınızı nasıl ifade edersiniz?

Ailemin yanından bundan on beş sene önce ayrıldığımda, çocukluğumdan beri aklıma takılan bir sorunun cevabı için yollara başvurdum. Bir insanın yaşadığı yeri nasıl seçtiğini hep merak ettim. Doğduğum yeri seçme hakkına sahip değil isem bunun karşılığında; nerede yaşayacağıma karar verme hakkına sahip olduğuma inandım. Cebimde sorum ve fotoğraf makinemle yola çıktım. Şehirler aracılığıyla hayatı gözlemledim. Bu on beş yıl içinde biriktirdiğim arayış tecrübelerimi elekten geçirdiğimde duygu durumlarının, şehirleri seçtiğini gördüm. Bu kitapta, nadir bulunan duygu durumunu anlatmaya karar verdim; mutluluk. Paris ve Beyrut’ta yaşadığımda mutluydum. Paris, beni yaşam stiliyle değil yol göstericim olan -şu an hayatta olmayan- yazarlar, şairler ve müzisyenlerin yolu o sokaklardan geçtiği için büyüledi. Notre Dame Kilisesi’nin yamacındaki köprünün altında, bir gece yarısı, Sen Nehri’ ndeki yansımasıyla dans eden bir meczubu izlerken empati kurduğumu hissettim o sanatçılarla. Beyrut ise göz alıcı bir harman; Fransız estetiğinin Arap kültürüyle öpüştüğü şehir. Kitap bu tarifle oluştu özetle.

SİYAH VE BEYAZ SINIRLARI KALDIRIYOR

‘Mutluluk Hattı’ bir arayışı simgelediği için mi siyah beyaz karelerden oluşuyor?

Kitapta fotoğraflar orijinal renkleriyle yer alsaydı, şu an şehirlerin kimliğinden bahsediyor olurduk. Kitabın, şehirleri tanıtan bir içeriğe sahip olmasını istemedim. Mutluluk olgusu ve arayışı tasvir eden fotoğraflar içersin istedim. Beyrut’ un kendi sarı tonlarını, Paris’ i gri tonlarıyla kullansaydım, modern hayata dair detaylar, kadrajın estetik vurgusunda dikkati dağıtacak; izleyiciyi zevkine göre yönlendirecek, algıda iki şehir arasında kıyaslamaya yol açacaktı. Oysa, siyah beyaz fotoğraflar izleyicide şehirler arasındaki sınırı ve geçmişle şimdi arasındaki zamanı ortadan kaldırıyor.

burada-cinsiyetci-vurguya-yer-yok-739675-1.

Kitabın başında filmlerden bilinen şeftali ve çiçek kokan Fransız kadınların burada olmadığını söylüyorsunuz. Neden bu uyarıya ihtiyaç duydunuz?

Paris sokaklarında fotoğraf çekmiş erkek fotoğrafçıların neredeyse hepsinin arşivinde, endamıyla yürüyen bir Fransız kadın portresi vardır. Sinema tarihinde ise Fransız filmlerin çoğu erotik ve alımlı Fransız kadın estetiğini vurgular. Şeftali ve çiçek kokusu, erotik bir kadın çağrışımı yaratır beyinde. Bu nedenle uyarmak istedim okuyucuyu. Bu kitap yolculuğu sınır ve zaman içermediği gibi etikadan bağımsız olarak, cinsiyet vurgusu da içermiyor.

Bu kareler yalnızca bana mı hüznü çağrıştırdı? Yoksa hüznün olmadığı yerde mutluluk da olmadığından mı?

Fotoğraflarda ters köşe var; hiçbir karede, algıya ilk izlenim olarak düşen mutluluk ifadesi yok fakat fotoğrafları okumaya başlayınca -ki algının derinlerinde yapılan bir yolculuktur sanat- her fotoğrafta arayış halinde olan beden formlarını görebilirsiniz. Bir kadın çantasında aradığını bulunca, bir adam okuduğu kitabın sayfalarında, bir oğlan çocuğu satacağı bir gülün umudunda arıyor mutluluğu.

burada-cinsiyetci-vurguya-yer-yok-739676-1.

FOTOĞRAFÇILIĞA BU DENLİ HEVES OLUMLU DEĞİL

►Instagram’ın bu kadar revaçta olduğu bir dönemde herkes ‘fotoğrafçı’ oldu. Nasıl görüyorsunuz bu manzarayı?

Fotoğrafçılığa bu denli heves edilmesini olumlu buluyorum. Yaşamın, daha inceleniyor olması; unutulan sanat estetiğine tekrar önem verilmesi, göz ve algı gelişimi gündelik hayata da yapıcı etkileri olan pratikler. Ama sıkıcı ama yenilikçi ya da amatör yahut profesyonel, fotoğraf çeken/çekmeye çalışan insan sayısının artmasından memnunum.