Kaçacak tek bir noktanız varsa pek de kaçmış sayılmazsınız. Çok geçmeden enselerler sizi. Çizgisel perspektif yasalarının geçerli olduğu bir düzleme yerleştirilmiş hayatların kaçabilecekleri sadece tek bir noktaları vardır. Resmin geometrik yasasına göre, gözden çıkarak gözün bakmakta olduğu nesneye düşen paralel ışın çizgileri kaçış noktası denilen ortak bir noktada kesişmek zorundadır. “Bu paraleller yatay bir düzlemde yer alıyorsa, kaçış noktası her zaman “ufuk” denen yerde, başka bir deyişle, merkezi kaçış noktasından geçen yatay çizginin üzerinde bulunmaktadır” (E. Panofsky, Perspektif, Metis). Mevcut şeyler düzeninin ötesinde uzanan ufuk çizgisi hayallerin başladığı yerdir ve hayallerin ufuk çizgisinin her noktasından her yöne doğru kaçabilme fırsatları varken iktidar, perspektif yasası sayesinde tüm kaçış çizgilerini sadece tek bir noktaya yönlendirir: “Buradan kaçınız!” Diyeceksiniz ki iki boyutlu resim düzlemiyle bizim hacimli hayatlarımızın ne ilgisi var? Üstelik çizgisel perspektif ile yapılmış resim, derin olmadığı halde derinlik yanılsaması yaratıyor; bizim hakiki derinliğimiz var. Acaba öyle mi? İşin kolayına kaçarak, ekranlarda var olmaya başladığımızdan beri hayatlarımızın derinlik yanılsaması yaratılmış bir düzlemde geçtiğini söyleyebilirdim. Fakat ekranların dışında da üç boyutlu değil, iki boyutlu hayatlar sürüyoruz. Hikâyelerimiz, perspektif yasalarına göre düzenlenmiş bir düzlemde geçiyor.

***

Gündelik hayat, birbirleriyle kesişmesinler diye birbirine paralel olarak yerleştirilmiş hayatların yer aldığı bir düzlemdir ve üstelik bu hayatlar, perspektifli resimde olduğu gibi, tek bir göz tarafından izlenir, denetlenir ve kaydedilir. Göz, iktidarın panoptik gözüdür ve mekân, bu gözün bakışına göre tasarlanmış, bedenler mekâna yine bu gözün görebileceği şekilde yerleştirilmiştir. Bedenler mevcut gerçeklikten kaçmak istediklerinde, perspektif yasaları gereği mecburen ufuk çizgisi üzerinde kendilerine ayrılan kaçış noktasına doğru hareket etmek zorunda. “Biz bu düzleme nasıl yerleştirildik?” diye sorabilirsiniz. Her şey, tek bir merkezin etrafında örgütlenmeyle başladı. Daha önceleri bedenler, içinde bulundukları ortamların doğal kuvvetleriyle biçimlenir ve biçimleriyle değil, sürekli değişen işlevleriyle tanımlanırdı. Diğer bir deyişle beden bir biçim değil, bağlantılanma süreciydi. Bedenler merkeze boyun eğdikçe bağlarından soyutlanıp salt bir biçim haline getirildi ve kimliklendirildi. Ve her biçim gibi tek bir işlevle tanımlanıp ait oldukları yerlere yerleştirildi. Ve aralarında kurabilecekleri olası bağları engellemek için bedenler çitlerle çevrildi. Merkeze yerleşmiş iktidar artık penceresinden baktığında paralel sıralar halinde düzenlenmiş, budanarak şekil verilmiş bedenlerden oluşan güzel bir bahçe görüyor ve bahçesiyle gurur duyuyor. İktidar değiştiğinde bahçenin geometrik şekli değişebilir ama bedenlerin durumu asla.

***

Kaçış noktası, merkezdeki göz tarafından geometrik bir kesinlikle saptanmış ve umuda açılan geleceğiniz de kapatılmıştır. Boş yere umutlanmayın, kâbustan kaçamayacak, hep şimdiye yakalanacaksınız. Ortaçağlarda halk kaçış noktasını karnavallarda deneyimliyordu. Yılın büyük bir kısmında efendileri için çalışanlar, karnaval zamanlarında sıkışıp kaldıkları toplumsal tabakalardan sıyrılabiliyor ve hiyerarşinin alt üst edildiği şenliklerde geçici de olsa özgürleşmeyi yaşayabiliyorlardı. Efendiler karnavallara ve şenliklere göz yumuyorlardı, tıpkı uzun süre havalandırılmayan şarap fıçısı gibi toplumun da patlayacağını biliyorlardı çünkü. Günümüzde toplumun havasını alma yöntemleri de değişti. Karnavallar, ancak bilet satın alarak girebileceğiniz aşırı programlı dj partilerine, müzik festivallerine dönüştü. Kaçış noktası olarak tatiller de öyle. Paket tatillerde sımsıkı paketleniyor bedenler. Oysa karnavallar, her türlü programın ihlal edildiği açık bedenlerin zamanıydı.

İktidar sizi düşünüyor; kaçabilmeniz için size kaçış noktası bile tasarlamış: Hem kendinizi hem de yeryüzünü tüketeceğiniz boş zaman faaliyetleri. Tükettikçe daha fazla yıkım üretiyorsunuz. “Kaçıyorum” dediğiniz her seferinde iktidara yakalanıyorsunuz. İktidardan kurtulmak mı istiyorsunuz? Perspektifinizi değiştirin, gerisi kolay.