Susmanın politik bir eylem olduğunu hatırlatmak zorunda kalmak ne acı.

Buradayım kardeşim

Savaştan ötürü Ukraynalı siviller yurtlarını terk etmek zorunda kaldı.

H. Tuğça Şener

Ey onbeşli onbeşli

Bundan yedi yıl önce, Çanakkale Savaşı’nın 100. yılında Anıtkabir’e gittiğimizde bu ağıt eşliğinde 15 yaşında gencecik oğlanlar sabaha karşı saat 4’te 100 yıl öncesinin savaş kumanyasını dağıttı: Buğday kırığı çorbası ve somun ekmek.

Bugün her ne kadar alt yaş sınırı 18 olsa da 15’inde nice oğlan ve kız çocuğu Ukrayna’da savaşta. Kumanyaları henüz hâlâ var, kaç gün daha dayanır bilinmez. Lviv’de aş evinde bilfiil çalışan ev sahibimin tahminlerine göre, mevcut durum ancak 10 gün daha yetecek durumda olacak siz bu satırları okurken. “Karım ve kızım Polonya’da size emanet. Para var ama paranın bir hükmü yok ki. Bize yiyecek lazım. Bize yiyecek ulaştırmanın bir yolunu bulabilir misiniz?” diye mesaj gönderdi perşembe günü. Cuma itibarıyla Ukrayna ve Rusya arasında yapılan müzakerelerin ikinci turu sonunda sivil halkın ülkeyi terk etmesine imkân tanımak için insani koridorlar oluşturulması kararı alındı. “Çatışmanın sert olduğu bölgelere ilaç ve gıda takviyesi için geçici ateşkes kararında anlaşılmış.”

Nisan 2021’de bir iş görüşmesinde tanıştığım Vlaydslav’ın Ukraynalı mı Rus mu olduğunu bilmiyordum. Hiç merak etmedim, hiç de sormadım; uzun zaman oldu “Nerelisin?” sorusuna cevabın benim için hükmünü yitirdiği. Savaş başladıktan birkaç gün sonra aklıma geldi “bizim Vlad ne yaptı acaba” diye sormak. En yakın arkadaşının kız kardeşi gelmiş Ukrayna’dan, iki çocuğuyla. Durumu öğrenen ev sahibi evden kovmuş bunları. Buldukları ilk fırsatı değerlendirip tek odalı bir eve çıkmışlar. Tek odalı dediğim, taş çatlasa 30 m2’lik bir daire, dilerseniz stüdyo diyin, daha havalı olur. Amerika menşeili firmasında Polonya’dan Ukrayna marketine çalışıyordu Vlad. Ukrayna’da ne market kaldı ne de iş. “Sözleşmem nisanda doluyor. Firmanın beni tutması için hiçbir sebep yok. Ne yapacağım?” diyor.

Epeydir gitmemişim markete, değil markete gitmek, evden çıkmamışım bile. Salgın korkusuna eve tıkıldık, hayatımız yatak odasından salona ve mutfağa gitmekle geçiyor 2 yıldır. Markette rafları değiştirmişler, aradığım hiçbir şeyi bulamıyorum. Sadece alacaklarımızı alıp çıkmayalım, raflar arasında gezinip aslında hiç niyetimiz olmayan şeyleri de alalım diye mi böyle yapıyorlar anlamıyorum ki. Marketin girişinde tepeleme bebek bezi ve konserve yiyeceklerle dolu alışveriş arabasını görünce içimden söylenmiştim, “hangi dangalak arabayı böyle doldurdu da bırakıp gitti acaba” diye. Sonra kasaların ötesinde, çıkışta da bu arabalardan olduğunu gördüm. İnsanlar paket paket bebek bezi alıp bu arabalara bırakıyorlardı. Dilini bilmediğin ülkede yaşamak böyle bir şey işte; Ukrayna’dan gelen sığınmacılara destek paketleri olduğunu ancak o zaman anladım. Sağımda yumurta reyonu, solumda peynirler, buz gibi koridorda kalakaldım. Bebek bezleri ne tarafta acaba diye düşündüm. Sonra elimdeki alışveriş listesini fark ettim, nasıl sıkmışsam tırnaklarım batmış avucuma: 8 paket çamaşır deterjanı, 5 paket sıvı sabun, olabildiğince konserve gıda, liste uzun… Bizim firmadaki Ukraynalı çalışanların savaştan kaçıp Polonya’ya gelmiş aileleri ve ekipçe destek olduğumuz birkaç Ukraynalı aile için ihtiyaç listesi, kim elinden ne gelirse getirip işyerindeki toplama alanına bırakıyor.
Dahil olduğum uluslararası bir ileti grubunda “Ukraynalı arkadaşlarımızın yanındayız” yazan birkaç e-postaya cevaben “buraya politikayı karıştırmayın” diye uyarı geldi. Susmanın politik bir eylem olduğunu hatırlatmak zorunda kalmak ne acı, hele ki susmayıp da söylediğiniz şey şundan ibaretse: “Elimden bir şey gelmez biliyorum ama birlikte bir fincan çay içmek istersen, sarılmak istersen, derdini anlatmak veya derdini unutturacak başka şeylerden konuşmak istersen, buradayım kardeşim.”