İstanbul Üsküdar’da Çamlıca Tepesi eteklerinde yer alan Kirazlıtepe Mahallesi’nde yaşam, her geçen gün daha da zorlaşıyor. Kentsel dönüşüm nedeniyle gerçekleştirilen yıkımın sonrasında mahalle bugün molozlar içerisinde. AKP’li Üsküdar Belediyesi, ‘hayalet mahalle’ haline getirilen Kirazlıtepe’deki kentsel dönüşüm projesi için, hak sahiplerinden yeterli imzayı alamadı. Bunun üzerine de mahalle, ‘riskli alan’ ilan edildi. Devamında da Üsküdar Belediyesi’nin […]

Burası Gazze değil Üsküdar… Bir mahalle enkaz altında

İstanbul Üsküdar’da Çamlıca Tepesi eteklerinde yer alan Kirazlıtepe Mahallesi’nde yaşam, her geçen gün daha da zorlaşıyor. Kentsel dönüşüm nedeniyle gerçekleştirilen yıkımın sonrasında mahalle bugün molozlar içerisinde.

AKP’li Üsküdar Belediyesi, ‘hayalet mahalle’ haline getirilen Kirazlıtepe’deki kentsel dönüşüm projesi için, hak sahiplerinden yeterli imzayı alamadı. Bunun üzerine de mahalle, ‘riskli alan’ ilan edildi. Devamında da Üsküdar Belediyesi’nin TOKİ ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’yla birlikte yürüttüğü Çamlıca Camii çevresi kentsel dönüşüm projesi ciddi mağduriyetlere neden oldu. Her noktasından deniz ve köprü ‘manzarasının’ görüldüğü mahallede, önce Esentepe Camii’si yıkıldı, ardından da evlerin büyük çoğunluğu… Ancak bu süreçte gerçekleştirilen yıkımın sonrasında molozlar olduğu gibi bırakıldı. Bu süreçte İstanbul Tabip Odası, “Burada yaşayanların yaşam alanları daraltılmış, hatta yok edilmiştir. Beden ve ruh sağlığı bozulmuştur” şeklinde rapor hazırlandı. Ardından da Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) mahallelinin kontrolsüz yıkımlarla asbeste maruz kaldığını açıkladı.

102 kişiden SUÇ DUYURUSU

Mahallelinin AKP’li Belediye Başkanı Hilmi Türkmen’e bu yüzden tepkisi büyük… Mahalleli, güvenliklerinin kalmadığını ve molozlar nedeniyle sağlıklarının bozulduğunu vurguluyor. Bu yüzden de 102 kişi, asbest soluduklarını belirterek, Üsküdar Belediyesi ile Başkan Hilmi Türkmen hakkında suç duyurusunda bulundu. Haftalardır molozların kaldırılması talebiyle Üsküdar Belediyesi önünde eylem yaparak yetkililere sesleniyorlar. Eskiden AKP’ye oy verdiklerini dile getiren yurttaşlar, artık oy vermeyeceklerini kaydediyor.

Peki, mahalledeki son durum nasıl? Bu sorunun yanıtı almak için “boğaza nazır” mahalleyi ziyaret ettik. 780’e yakın hak sahibinin olduğu mahallede, 300’ün üzerinde evde yıkım gerçekleşti. Yıkım için imza verenlerin birçoğu ise bu kararından pişman… Mahalleye girer girmez her tarafın molozlarla kaplı olduğunu görmek mümkün. Bir tarafta moloz dağlarında çocuklar oynuyor, diğer tarafta kadınlar toz içerisindeki balkonlara çamaşır asıyor.

İlk olarak Ayşe Uçar ile konuşuyorum, 60 yıldır Kirazlıtepe’de oturduğunu söylüyor. Eliyle yıkılan caminin yanındaki gecekonduyu gösterip, “O gecekondu benim. Bak her taraf moloz, pisliğin içinde oturuyoruz” ifadelerini kullanıyor.

Kolundaki yaraları gösteren Uçar, “Üzüntüden hastalandım, hâlâ daha hastayım” diyor. Devamında da Uçar, “Ben vatandaş değil miyim” diye soruyor ve ekliyor: “Molozlar yetmezmiş gibi bir de çuvallarla çöp döküyorlar. Evler yıkıldı, kaldık molozlar arasında… Camiyi, ‘buradan gitsinler’ demek için yıktılar ama gitmiyoruz. Bizi cezalandırmak istiyorlar. Bu belediyeye ne yaptım ben?”

VİCDANSIZLIK…

Uçar’ın ardından 1984 yılında Adapazarı’ndan Kirazlıtepe’ye yerleşen Nigar Alkurt sözü alıyor: “Biz de isteriz güzel evlerde oturmayı… Tozun toprağın içinde kaldık, bu çok vicdansızlık.”

Sonrasında Müzeher Yıldırım ile molozlarla kaplı, iki yanında da yıkık binaların olduğu dar bir sokağa giriyoruz. Müzeher Yıldırım da AKP’li belediyeye tepkili. Yıldırım, 1962 yılında Trabzon’dan Kirazlıtepe’ye yerleştiklerini kaydediyor, “Çocukluğumuz burada geçti, her yer yemyeşildi şimdi moloz doldu” ifadelerini kullanıyor. Soruyorum, şöyle anlatıyor: “Dükkânlarımın ruhsatlarını iptal ettiler, kiracılarım çıkmak zorunda kaldı. Ben evimi vermedim onlara, direndim ama tehdit altındayız.”

Yıldırım, Kirazlıtepe’nin riskli alan ilan edildiğini hatırlatarak, eliyle yan tarafı gösteriyor ve “Burası niye riskli alan değil” diye soruyor: “Çevresi riskli değil de burası niye riskli? Burası kolay kurulmadı, ben kuyudan halka su verdim, su sonradan geldi buralara. Nasıl ayrılayım ben buradan, adalet mi bu?”

Yıldırım’ın ardından ‘manzara’ eşliğinde Mahmut Kemal Kot ve eşi İnci Kot ile görüşüyoruz. Kot çifti de evini vermeyenlerden… AKP’li belediyenin Kirazlıtepe’de yaşayan insanları çok mağdur ettiğini dile getiriyorlar. Mahmut Kemal Kot, “Belediyenin yaptığı uygulama çok adaletsiz. Biz de bu adaletsizliğe karşı kemikleştik. Burada bir güven sorunu var, çünkü kanunları hiçe saydılar, gördünüz molozları…”

VAROŞLARA YAKIŞIR MIYMIŞ!

İnci Kot ise şöyle konuşuyor: “Ben evimi 25 senede özenerek yaptım. Gençliğim yalnız geçti çünkü çocuğumla birlikte inşaat yaparken eşim dışarıda çalışmak zorundaydı. Bu insanların hepsi tırnaklarıyla kazıyarak yaptılar burayı. Yolunu, suyunu, elektriğini, camisini kendimiz yaptık, direnerek, gayret ederek… Taşıma sularla, gaz lambalı evlerde oturarak yaptık bunları. Tam, ‘her şey düzeldi, artık rahat edeceğiz’ dedik, şimdi kentsel dönüşüm çıktı. Oysa Belediye Başkanı Türkmen de burada büyümüştü. O zamanlar bu manzaradan kimsenin haberi yoktu. Herkes ekmek derdindeydi, şimdi oturdunuz manzara size yeter, gidin diyorlar. Nereye gidecek bu insanlar? Biz sanki hamamböceğiyiz de ilaç sıkıp gönderecekler… Zenginleri getirecekler. Burası varoşlara yakışırmıymış… Bu lafları duydukça ne diyeceğimi bilemiyorum, çünkü buradan oy aldılar ama ihanet ettiler buraya. İnsanlara imzalattırılan kâğıtta, ‘imar transferi’ yazıyor. Bunlar artık bu insanları küçük görmeye başladılar. Onlar Allah’ı hep konuşuyorlar ya, o Allah’a çok güveniyoruz, mazlumun yanındadır inşallah. Bunlar her türlü kanunu bozup, her türlü rezilliği yapmaya başladılar. Kılıfına da uyduruyorlar.”

Devamında Hasan Hüseyin Göçer ile konuşuyoruz. Göçer’in evinin duvarında, “Birliğimizi ve komşuluğumuza zarar veren uygulamaları reddediyoruz” yazılı pankart asılı. Eliyle, molozların dışında dökülen çöpleri gösteriyor ve ve şöyle konuşuyor: “1973’ten beri buradayım. Hakkımızı vermiyorlar ki… Tapulu arsam var, ucuza benden alıp başkasına vereceklermiş…”

Yıkık binalar arasındaki ‘gezimiz’ sürerken, sözü Melek Kurtkaya alıyor. Kurtkaya’nın aktarımına göre, plakasız ve filmi araçlar, Kirazlıtepe’deki molozların üstüne çöp döküyor. “Bunu gözümüzün önünde yapıyorlar” ifadesini kullanıyor ve ekliyor: “Bizim istediğimiz sadece adalet.”

Kentsel dönüşüme dair güvence istediklerini kaydeden Melek Kurtkaya, şu çarpıcı aktarımda bulunuyor: “Dinsiz demesinler bize, biz her şeyi biliriz, hakkımızı arıyoruz sadece. Biz apartmanlarda oturamaz, bir hayat sürdüremeyiz. Alışmışız buraya, üstüne maddi gücümüz de yetmez, eşlerimizin bir emekli maaşı var. Mutfakta pişirecek bir şey de yok. Yeşillik de kalmadı ki önceden toplar, pişirirdik. Bak her yer beton… Burada çocuklara okul yapacağız diyorlar, çocuk mu kaldı? Asbestten, atılan çöpten zehirlendiler… Bizim çocuklarımızın hakkı değil mi çiçekler içerisinde oynamak? Molozları arasında oynuyorlar. Her gün molozların içinden tehlikeli bir şey bulup, ‘Hazine bulduk’ diyorlar, ellerinden zor alıyoruz, kurtarıyoruz çocukları. Ben bunları Allah’a şikâyet ediyorum.”

Son olarak Müzeyyen Ay ile yıkılmış bir evin önünde konuşuyoruz. Ay, 1973 yılında Kirazlıtepe’ye yerleştiğini aktarıyor ve “Yıktırmayacağım evimi” diyerek başlıyor sözlerine. Haftalardır yaptıkları eyleme dikkat çekiyor: “Ne belediye başkanı, ne de hükümet yetkilileri benim burada çektiğim eziyeti çekmedi. Ben kolaylıkla yapmadım bu evi. ‘Bize insanca yaşamı reva görmediniz, bari hastalıkla mücadele etmeyelim’ diye eylem yaptık. Herkes kulağını tıkamış gözünü kör etmiş bize karşı.”

Müzeyyen Ay, şöyle sonlandırıyor sözlerini: “Çocuklarımız, kendimiz sürekli hastalanıyoruz. Burada kentsel dönüşüm değil, rantsal dönüşüm yapılmak isteniyor. Güzel gözüktü ve onarın ellerinden almamızın zamanı geldi diye düşündüler. 2 senedir İsrail’in Filistin’e uyguladıklarını yaptılar. Önce evlerimizi yıkmakla tehdit ettiler, başaramadılar. Komşularımızı kandırarak ikna ettiler. En son benim evim kalıncaya kadar onlarla mücadele edeceğim.”

***

İşgal altındaki FİLİSTİN GİBİ

Kirazlıtepelilerin avukatı Onur Cingil, bölgede yaşayan yurttaşların çoğunluğunun tapu sahibi olduğunun altını çiziyor. Yıkılan camiye ilişkin Yapı Kayıt Belgesi aldıklarını belirten Av. Cingil, Gezi Direnişi’nin yaşandığı günlerde, AKP’lilerin hâlâ ispat edemedikleri, “camide içki içtiler” yalanını hatırlatıyor ve “Bu camiye postallarla girdiler” diyor. Av. Cingil, şunları söylüyor: “Camiyi yıkma nedenleri, burası bir toplanma alanıydı. En son yıkılması gerekirdi… Yıkıldığı hafta, Camiler Haftası’ydı, Yıkılmasının nedeni, insanların gitmesini sağlamak, onları dağıtmaktı. Camiyi ayakkabıyla girdiler demişlerdi ya buraya postallarla girdiler.

Av. Cingil, hükümet yetkileri ve bakanların molozları görmemesi için yol boyunca demir paravan konduğunu dile getiriyor: “Çöp konteynırlarını topluyorlar, dışarıdan çöp getiriyorlar. Güvenlik yok, burası kaderine bırakılmış durumda. Buradaki insanların günahı bu manzaraya sahip olmaları… Molozların kaldırılmamasının nedeni, korkuyla imzaları verdirmek için.”

***

Evimi yıktırmadım destek kartım iptal oldu

Emiş Algül ise şunları söylüyor: “Belediye şimdiye kadar bana destek kartı veriyordu. Evimi vermediğim için bu desteği kesti. Bizim aldığımız oy ile oturup, yaşıyorlardı. Ama bundan sonra biz oy vermeyiz.”

***

MOLOZ KAFE!

Mahallede bir süre dolaştıktan sonra, bir duvara, ‘Moloz Kafe’ ifadesinin yazıldığını görüyorum. Nasuh Turhan, mahallelinin burada çay içtiğini, manzarayı izlediğini aktarıyor ve bu yüzden duvara ‘Moloz Kafe’ yazıldığını dile getiriyor. Devamında da kentsel dönüşüm için, “Bu aslında yaşama saldırı” diyor ve ekliyor: “Belediye hakkında söyleyecek o kadar çok şey var ki… Bu görüntü halka işkence
değil mi?”

Fotoğraf: BirGün/Uğur Şahin
Fotoğraf: BirGün/Uğur Şahin
Fotoğraf: BirGün/Uğur Şahin
Fotoğraf: BirGün/Uğur Şahin
Fotoğraf: BirGün/Uğur Şahin
Fotoğraf: BirGün/Uğur Şahin
Fotoğraf: BirGün/Uğur Şahin
Fotoğraf: BirGün/Uğur Şahin
Fotoğraf: BirGün/Uğur Şahin