Kılıçdaroğlu ‘Herkes İçin Adalet’ talebiyle, Ankara’dan İstanbul’a 430 kilometrelik yolu yürümeye karar verdiğinde, eylem, iktidar cenahınca, “spor iyidir”, “hızlı trenle gidebilir”, “yol yaptık ki, yürüyebiliyor” gibi çeşitli seviyelerde ‘komikliklerle’ önemsizleştirilmeye çalışıldı. Sonra görüldü ki 69 yaşındaki bir adam peşine on binlerce insanı takmış gidiyor, ağızlar acılaştı. Kılıçdaroğlu’nun ‘sportif’ faaliyeti ‘teröristlerle teröristler için yürüyor’ suçlamasına evrildi. Yarın birinci yıldönümünü idrak edeceğimiz 15 Temmuz Darbe Girişimi’nden sonra ilan edilen OHAL’in sunduğu imkanlar dahilince; ‘terörist’, ‘vatan haini’, ‘gayri milli’ gibi içeriği çokça genişletilmiş suçlamalarla adalet yürüyüşünün de kriminalize edilmeye çalışılması sürpriz olmadı. Ancak, Kılıçdaroğlu’nun bile tahminini aşan bir desteğe kavuşan adalet yürüyüşünün iktidar ve şürekasında neden olduğu şaşkınlık; fasulye, nohutla matematik öğrenilen yıllara rahmet okutan hesaplarla gün yüzüne çıktı. Yandaşalar metrekareye düşen insan sayısında sezon sonu indirimi yaparak, gören gözlerle dalga geçmeye kalktı. Valilik, gece yarısı uykudan uyanıp Erdoğan’ın iki milyon kişilik meydan yapmakla övündüğü Maltepe’de ancak yüz yetmiş beş bin insan olabileceğini duyurdu. Dünyanın izlediği mitinge karşı penguen kalan ‘bir kısım’ medyamız da yine güldürmedi. Zira komik öleli oluyor bir 15 yıl kadar.

•••

Gözün gördüğü kalabalığı, kulağın duyduğu ‘hak, hukuk, adalet’ talebini küçümsemek; “Allah rızası için biri şunun üzerine abaküs atsın” dedirtecek acemi hesaplarla mitingi önemsizleştirmeye çalışmak hazırlıksız telaşın ateşli belirtilerini taşıyor. Bu hem çok hazin hem de çok tehlikeli bir yaklaşım. Hükümetin ülkeyi, milyonların hak talebine karşı saldırgan ve suçlayıcı bir pozisyon alarak, adaleti devletin temeli sayan bir gelenekten kopartmasının faydası üzerine, içte kutuplaştırdığı kitleler ve dışta da Burkina Faso dışında ikna edebildiği kimse yok. Bu, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın serzenişinde de açıkça görülüyor. “Ben Meclis’te bomba yemiş birisiyim. Ben bunu anlatamıyorum. Bütün dünyadan, parlamentolardan istediğimiz Türkiye’ye karşı adil olun!” Daha bir kaç gün önce adalet yürüyüşü, Gandhi’nin bağımsızlık yürüyüşüne benzetilen ana muhalefet liderinin milyonlarca insanın katılımıyla gerçekleştirdiği adalet mitingi, havuz medyası dışında kalan gezegen medyasında kendine hatırı sayılır bir yer bulmamış olsaydı, Bozdağ’ın “adil olun” isyanı belki umduğu kadar etkili olabilirdi.

•••

Darbe girişiminin üzerinden geçen birinci yılın arifesinde, FETÖ’nün devlet içindeki örgütlenmesiyle ilgili sorumluluğu olan kim varsa, FETÖ’nün yok denilen siyasi ayağıyla birlikte hala karanlıkta. Buna karşın değil FETÖ’yle iş çevirmek, kariyerini ona ve yıkıcı emellerine karşı mücadele etmekle geçirmiş gazeteciler, aydınlar, siyasetçiler aylardır içi boş iddianamelerle hapiste. Toplu ihraçlarla sivil ölüme terk edilen insanların haklarını arayabilecekleri bir merci, olsa da adil işleyeceğine dair bir inanç yok. İşlerine geri dönmek için 128 gün önce açlık grevine başlayan Nuriye ve Semih gözümüzün önünde eriyor. Emir altında sokağa çıkarılan üç günlük askerler iddianame beklerken, FETÖ’nün asker imamı Adil Öksüz, devletin elinden kayarcasına kaçıp gideli bir yıl oldu! Gün geçmiyor ki darbe girişimine fiilen katılmamış, öncesi ve sonrası FETÖ’ye karşı şüphesini ve mesafesini korumuş birileri günlerce gözaltında kalmasın ve ya tutuklanmasın! Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, dünyadan Türkiye’ye karşı adaletli olmasını isteyedursun, dünya bugünlerde ‘Türkiye meğer birden büyükmüş’ tarzı yorumlar eşliğinde adalet yürüyüşünü değerlendirirken, 5 Temmuz’da Büyükada’da casuslukla suçlanarak gözaltına alınan insan hakları savunucularının serbest bırakılması için imza toplamakla meşgul. Suçüstü denilerek basılan toplantı, İnsan Hakları Ortak Platformu tarafından her yıl gerçekleştirilen rutin bir buluşma. Avukatları dahi suçlamalarla ilgili bilgi alamazken yandaş medya hak savunucularının adalet yürüyüşü sonrası Gezi benzeri kaos planladığına dair haberleri manşet yapmakla meşguldü. Dünyadan kendisi için adalet beklerken, adalet isteyen halkını terörist olmakla suçlayan iktidar, keyfi şekilde gözaltına alınanlar zincirinin son halkası olan insan hakları savunucularını da ‘terör örgütüne üye olmakla’ suçluyor. Adaletin demokrasiden ayrı tutulduğu bir mücadele kime anlatılabilir? Burkina Faso’ya mı?