Türkiye bir kara mizah ülkesi. Son günlerin en ateşli konularından biri iki dil tartışmaları

Türkiye bir kara mizah ülkesi. Son günlerin en ateşli konularından biri iki dil tartışmaları. Demokratik Toplum Kongresi’nin “Demokratik Özerklik “taslağında yer alan Kürtçenin kamusal alanda kullanımı talebi ortalığı karıştırdı. Gelinen noktada inkar politikalarının garabeti ortada iken bir kez daha inkar üzerinden söylem geliştirmek de bir tür kara mizah olsa gerek. Anımsayın ülke gerçeğini çok sade bir biçimde yansıtan “İki dil bir bavul” filmini.. Hiç kimse bu filmi yadsımamış daha da ötesi gerçekliği karşısında şapka çıkarılmıştı. Hatta hatta filme duyulan sempati o boyuta varmıştı ki, Bayındırlık Bakanlığınca ( içinde hiç müzik olmayan filme) en iyi müzik ödülü bile verilmişti. Görüldüğü gibi kara mizah ülkede diz boyunu çoktan aşmış durumda. İçinde bulunduğumuz günlerde bir başka kara mizahta bütçe görüşmeleriyle gündeme düşüyor. Yaşanmış fıkra gibi bir olayla konuya girelim. 1950’li yıllarda Erzurum’un Hınıs İlçesinde  hakimin karşısına, muhtarlık bütçesini yapmamaktan hakkında kamu davası açılan bir muhtar, sanık olarak çıkar. Adam Kürt ve Türkçe bilmemektedir. Duruşmaya bir tercüman bulunur. Hakim tercümana dönerek; “ Sor bakalım, neden bütçe tutmamış?” der. Tercüman soruyu sanık sandalyesinde oturan muhtara iletir, muhtar soruya soru ile yanıt verir; “ Bütçe çiye la? ” ( bütçe ne ki?)  Bunun üzerine mahkeme başkanı tutanaklara şu kararı yazdırır“ Sanığın bütçenin ne olduğunu bilmediği, ‘ bütçe çiye la ?’ diye sormasından anlaşılıp, bütçe yapmamakla bir kastının bulunmadığı için beraatine...”

Bir kez daha soralım; Bütçe çiye la / bütçe ne demek?

TBMM’ne sunulan 2011 Bütçesi hangi dille sorarsanız sorun yanıtı; abesle iştigal sözcüğüne denk düşer.

2011 yılı bütçesi 312,5milyar  lira gider, 279 milyar gelir ve 33,5 milyar bütçe açığı ile ifade edilmektedir. 2010 Yılının ilk dokuz ayında bütçe gelirleri % 20 artarken giderler % 6 artmış.

Bu dönemdeki vergi gelirleri ise geçen yıla göre % 23 artmış. 2011 Yılı vergi gelirleri dağılımında ise KDV, ÖTV, ÖİV gibi dolaylı vergilerin payı % 67 oranında olacakmış. Sözün özü gelirler kalemi büyük oranda yoksul ve orta gelirli halkın sırtından karşılanacak. Peki yoksul ve orta gelirli milyonların cebinden çıkacak bunca para nereye harcanacak? Bir kere harcamalar içerisinde faiz giderleri vergi gelirlerinin % 21’ine yakın. Tam tamına 47,5 milyar lira. Çeyrek yüzyıllık özelleştirme gelirlerleriyle ancak 1,5 yıllık faizi karşılayabiliyorsunuz. Devlet Bahçeli gibi değil de gerçek anlamda bir hesap yaparsanız göreceksiniz ki her dakikada 90 bin 372 lira faiz ödemesi yapılmakta. Diğer bir deyişle saniyede cebimizden İMF yada DB’na aktarılan para 1506 lira.. Kolluk, askeri ve adli harcamalar ise yaklaşık 40 milyar lira.. Diyanete bütçede ayrılan pay, Enerji, Sanayi, Bayındırlık ve Dışişleri Bakanlıklarının toplamından fazla. Deprem ülkesi olan Türkiye,  Bayındırlık Bakanalığını 6 katı miktarda meblayı diyanete ayırıyor. Her halde depremi aile imamalarımızın dualarıyla savuşturacağız.

2011 Haziranında gerçekleştirlecek genel seçimlerde AKP seçim bütçeside düşünülmüş. Başbakanlık bütçeden 5 milyar 115 milyon lira pay alacakmış. Bu meblağ bütçeden sağlığa ayrılan payın üçte biri. Kişi başı 235 lira sağlık harcaması. Ne diyelim şimdiden geçmiş olsun. Bu arada Bakan Çubuk’çu kendilerine ayrılan bütçeye güzellemeler düzsede ortada bir gerçek var, o da öğrenci başına düşen pay iki yıl öncesinden de az.

Şimdi bir kez daha soralım “ Bütçe ne demek?”, “ bütçe çiye la ?”

Yanıt; Daha fazla vergi,  piyasanın kucağına daha fazla itilen yoksul ve orta gelirli vatandaş.

Maliye Bakanı, “ emekliye verilen paranın çılgınlık” olduğunu söyleyerek durumu özetlemiyor mu?

 Dedik ya genel seçimler yaklaşıyor, Başbakan seçim meydanlarından sık sık kitlelere sevgilerini sunup öpücükler gönderecek. Açlıktan söz edene fırçanın ve küfrün bini bir para olacağı aşikarken karnınızı Başbakanın sevgisi ile doyurmanız tavsiye edilecek. Tıpkı fıkrada olduğu gibi;

ABD  dışında çalışan bir koca karısına şöyle bir mektup yollamış.

-“Sevgili Mary bu ay sana maaşımdan para gönderemiyorum, onun yerine yüz öpücük yolluyorum. Unutma, sen benim bir tanemsin. Kocan Bill..”

Bir süre sonra karısıda şu yanıtı yollamış;

-“ Sevgili Bill, gönderdiğin yüz öpücük için çok teşekkür ederim. Onları şöyle harcadım;

- Sütçü 1 aylık süt için 5 öpüçüğe razı oldu.

- Elektrik ve su için 7 öpücük harcadım.

- Ev sahibine ilk taksidi ödedim, bakkal ile henüz anlaşamadık. Diğer masraflarda 40 öpücük tuttu. Beni merak etme, bakiye 30 öpücüğüm daha var, bu ayı çıkarabilirim. Gelecek ayda aynı mı olacak? Bana acele bildir, ona göre plan yapacağım. Bir tanecik karın Mary.”

Evet, halkın önünde iki seçenek var. Ya bozdur bozdur harca buseleri için oturup bütçe yapacak yada al bütçeni başına çal deyip milyonlarca yumurtayı hazır edecekler, iktidar ve iktidarın değirmenine su taşıyanlar için..

 
Not: Su taşıyanların ırkçılık yapılıyor hezeyanlarıyla imza kampanyalarına imza verenlere bir çift söz; iktidar değirmenine su taşımak ırkı, dili, dini ne olursa olsun ve kendini nasıl tanımlarsa tanımlasın gözümüzde piyasanın bir parçasıdır. Yazar yada çizer olmaları kalın telden ince ses çıkacağı anlamına gelmez. Bu durum zihnin kalın kabuğunu inceltmez. Fikre karşı fikir lafzına gelince, ortada bir fikir olmayıp iktidar sakalarının sola ve sosyalistlere karşı küfür ile zikiri vardır. Altın neslin yeni gönül adamları bu zikre karşı gençliğin öfkesini çok görmeyin, hoş görülü olun ki gönül adamlığınızın bir anlamı olsun!