Liberal ekonomi ve küresel piyasa var gücüyle kendi doğrularını bastırırken,   çıkmaz sokaklar da artıyor. Çıkmaz sokaklar, sosyal-küresel sorunların artışıyla sınırlı da değil; sistem krize girmiş durumda. Büyüme her yerde gerilemiş, istihdam artışı devede kulak, kriz dalga dalga yayılıyor. Krizden çıkış içinse, hala sistemde esaslı bir dönüşüm yapma yönündeki önerileri dinleyen yok; aksine  krizin önlenmesi için halklar daha da yoksullaştırılırken, bunun krizi daha da ağırlaştırdığını gören pek az.

Örneğin hala finansal hareketlerden küresel bir vergi alınması gibi oldukça masum ve çok gerekli bir önerinin bile ciddiye alındığını göremiyoruz. Onun yerine, ulusal düzeyde bütçe disiplini ile dolaylı vergilere yükleniliyor, küresel düzeyde ise dört bir yanımızı saran savaşlardan medet umuluyor. Savaş sanayiinin büyük karlarının, yıkılan şehirlerin yeniden yapımının sistemi kurtaracağını düşünüyorlar zahir!

Oysa kapitalizmin öyle kolay atlatılamayacak bir kriz içinde olduğu ortada. Sorunun bir yatırım-üretim sorunu değil, bir talep sorunu olduğu da açık. Yani, düşük faizler, bol krediler ve cömert desteklere rağmen kriz çözülemiyor; çünkü eksik olan para değil,  talep; dolayısıyla alım gücü. Buna karşın, hükümetler bırakınız servet vergisi gibi bir hal çaresini, sermayeden doğru dürüst bir vergi alınmasına bile cüret edemiyor; tek yapabildikleri dolaylı vergilere yüklenmek. Türkiye’de olan da bu!

Bu arada duyduk ki, Amerikalı milyarder Warren Edward Buffet, Billy Gates’le birlikte zenginlerden servetlerinin yarısını yoksullukla mücadele adına bağışlamalarına ilişkin bir öneride bulunmuş.  Buffet, miras bırakmaya karşı olduğu gibi zenginlerden daha fazla vergi alınmasını da öneriyor. Artık, insaflı bir milyarder mi; 80 yaşına gelmiş bir adamın dünyaya bakışındaki değişim mi; doyum noktasına gelmiş olmanın bir sonucu mu; yoksa bu krizin başka türlü atlatılamayacağının farkında akıllı bir iş adamının yaklaşımı mı diyelim? Bilemeyeceğim.  

Nedeni bilemesek de, bu tür çıkışlara zenginler arasında pek rastlanılır olmadığını biliyoruz.  Nitekim, Radikal Gazetesi, Türkiye’deki zenginlerin bu konudaki düşüncelerini merak ederek, sormuş. Gelen birkaç cevap, ağırlıklı olarak, Türkiye’dekilerin henüz Amerikalılar kadar zengin olmadıkları, dolayısıyla böyle bir şey beklenemeyeceği yönünde. Buffet’ın  50 milyar dolarlık servetine karşılık Türkiye’de en çok 10 milyar dolarlık bir kişisel servet varmış; dolayısıyla da bu ülkede öyle bağışlanacak bir servet yokmuş! Bize de, Amerika’da olmadığımız için “derdimize yanmak” düşüyor anlaşılan!

Peki bağış yok da, vergi var mı? Dünyadaki vergi cennetlerinden söz edilir ya, Türkiye’nin de kendi çapında bir vergi cenneti olduğunu kim yadsıyabilir? GSMH’nın yüzde 20-25’lerini geçemeyen bir vergi geliri var; alınan vergilerin de ücretliler ve  dolaylı vergilere yüklendiği biliniyor. Gelir vergisi içinde ücretlilerin payı, yarıdan fazla. Toplam vergi geliri içinde dolaylı vergilerin payı da, % 65’i buluyor. Şimdi, birçok mala gelen zamla bu payın % 70’lere çıkmasını da bekleyebiliriz.

Ücretlilerin durumunun içler acısı olduğu da ortada.  Aldıkları ücretin düşüklüğü yetmiyormuş gibi, bir de dolaylı vergilerin yükü nedeniyle, iki kere mağdur durumdalar. Örneğin bu benzin, doğal gaz zammından sonra asgari ücretle çalışanlar ne yapacaklar; düşünen var mı?

Kısacası, ortada büyük bir vergi adaletsizliği olduğu, bunun başta ücretliler olmak üzere dar gelirliler açısından ciddi bir sosyal adaletsizlik yarattığı ortada.  Ama kimin umuru? Onlar hala  “sosyal devlet(miş)” gibi laflar edilebilmekteler!

Edebiliyorlar; çünkü sosyal devletin anlamı kalmamış, koca bir “MIŞ” olmuş. Sosyal Politikalar bakanlığı da bunun ilanı değil mi? Yoksula, hastaya, yaşlıya, çocuğa, kadına, engelliye götürülen sosyal hizmeti “sosyal politika” diye yutturmak!  Şimdi de, dolaylı vergilerle aldığı paraların bir kısmını aile yardımı, fak fuk fon harcamaları, bakım hizmeti diye fakir fukaraya dağıttın mı, sen sağ ben selamet. Sosyal devlet de olunur, oylar da toplanır!