“Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir” (md.104).
“Cumhurbaşkanı bütçe kanun teklifini,… Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar” (md.161/3).

2017 öncesi Yürütme, başbakan ve bakanlardan oluşan Bakanlar Kuruluna aitti ve bütçeyi TBMM’ye bakanlar kurulu sunuyordu.

2019, 2021, 2021 Bütçeleri ise, Anayasa’nın açık hükümlerine karşın, TBMM’ye Cumhurbaşkanı (CB) değil, yardımcısı tarafından sunuldu ve her seferinde, noktasına ve virgülüne bile dokunulmadan kabul edildi. Bu gidişle, 2022 ve 2023 bütçeleri de aynı şekilde sunulacak ve kabul edilecek.

Devletin varlık nedeni ile bütçe arasındaki örtüşme veya yasamanın bütçe hakkı ya da vergi yükümlüsünün hakları değil yazının konusu. Kuşkusuz, erkler ayrılığına dayanan demokratik hukuk devletinde bütçe süreci, bu değil ve olmamalı. Bütçe vesilesi ile, yasama ve “yürütme”nin başlıca karşılaşma anlarını resmetmek, Türkiye’nin genel durumu hakkında fikir verici.

CB HER YERDE, AMA TBMM’DE YOK

CB, anayasal konumuna karşın, TBMM’yi sadece yılda bir kez muhatap alıyor: 1 Ekim açılış konuşması.

TBMM’ye her hafta gelmesi, AKP grup toplantısı için.

CB, aslında birçok yere gidiyor ve konuşuyor; başta parti kongreleri, dernek ve vakıf toplantıları. Siyasal söylemleri ile AKP-MHP ittifakına seçenek oluşturabilecek partileri sistematik bir biçimde eleştiriyor, hedef gösteriyor. Bunu Cuma namazı çıkışlarında da yapıyor, Ayasofya dahil. Hatta, doğalgaz müjdesi toplantısı da orada yapılacaktı, eğer yağmur son dakika değişikliğine neden olmasa idi.

Kısacası, Anayasa’da öngörülmeyen parti genel başkanı sıfatıyla her yerde olan kişi, CB olarak TBMM’de yok. Buna karşılık, seçilmiş üyelerden oluşan TBMM’ye, kendisinin atadığı ve hiçbir siyasal sorumluluğu bulunmayan yardımcısını gönderiyor.

CB YARDIMCISI MI, BAŞBAKAN MI?

Bütçe sunum ve savunmasının baş aktörü CB yardımcısı; Bakanlar Kurulu döneminin başbakanı gibi. Yılda bir kez bütçe sunum yetkisinin yardımcı tarafından kullanılıp kullanılamayacağı tartışılabilir; ama açık olan, yardımcının sunumu, bir siyasal parti genel başkanı gibi yapamayacağı.

Tam tersine, TBMM genel kurulunda kendini öyle bir siyasal söyleme kaptırıyor ki, bütçeyi savunma adına, AKP’nin 18 yıllık iktidarına övgüler düzüyor; CHP soru ve itirazlarına bütçe bağlamında yanıt vermek yerine, tek partili dönemi kapsayacak biçimde Cumhuriyet dönemini sorguluyor.

Bu sınır tanımayan övgü-yergi ikilemi, CB’nin parti genel başkanı olarak yürüttüğü siyasal iktidar mücadele sürecinin bir parçası olduğu görüntüsünü pekiştiriyor. Bakanlar da, çoğunlukla aynı kervanda yarışır halde.

Kısacası, atanmış kişi ve kişiler, seçilmiş ve TBMM önünde sorumlu olan Başbakan ve Bakanlar Kurulu görüntüsü vermeye çalışıyor.

YA DEVLET?

“Devletin başı ve Yürütme yetkisi” sahibi CB, bu sıfat ve yetkilerinden çok, parti genel başkanı olarak söylem, işlem ve eylemlerde bulunuyor. Böylece, siyaset kulvarı, CB ile onun atadığı yardımcısı ve bakanların buluştuğu alan oluyor. Haliyle, “Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk milletinin birliğini temsil” görevi boşlukta kalıyor.

TEK BAŞLILIK: DEVLET-PARTİ FÜZYONU İÇİN Mİ?

Çift başlı yönetim sorunu, Hükümeti kaldırma gerekçesi olarak kullanıldı; ama bu kez atanmış kişilerle oluşturulan fiili çift başlı yönetim yoluyla Devlet, parti hizmetine sokuldu.

Bu Anayasa dışı durumla, yasamayı “talimatı” altına alan ve ulusal yargıya emir vermekle yetinmeyen tek kişi, Selahattin Demirtaş kararını 3. Kez uygulatmamak için şimdi Avrupa Mahkemesi’ni “tanımıyor”! Böylece, tekli yönetim hedefi, yasama ve yargı yetkisini gasp uygulamasına dönüşüyor.

Ya ortak Anayasa andı? Bunu sistematik biçimde çiğneyen tek kişi yönetimi karşısında demokrasi yanlıları, ortak anayasa dilinden bile kaçınıyor. Bu anayasa korkusu, Devleti partileştirerek siyasal iktidarın eldeğiştirmesini zorlaştırırken “ümmetçi toplum” yolunu kolaylaştırıyor.