Bütün halklar birleşin...

Yalınayak Gen’in yaratıcısı Keiji Nakazava, atom bombasına karşı olan hıncını bir söyleşinde paylaştığı şu kelimelerle kusar;

“Bombanın annemin kemiklerini bile aldığını öğrendiğimde kudurmuştum. Tokyo’ya trenle geri dönerken bütün yol boyunca bunu düşünmekten kendimi alıkoyamadım. Bombanın, savaşın ve savaşın neden çıktığının üzerine daha önce ciddi ciddi hiç kafa yormadığımı fark ettim. Bu konu üzerine düşündükçe anladım. Japonya’nın bunlarla yüzleşmekten kaçtığı da bir o kadar açıktı. İnsanlar savaşın sorumluluğunu kabullenmiyorlar, kabahati gerçekten hakedene yüklemiyorlardı. Tokyo’ya döndükten sonra bir hafta içinde, bomba üzerine ilk çalışmamı kaleme aldım. Kuroi Ame ni Utarete (Kara Yağmurda Hapis). Bu çalışma, savaş sonrası Hiroşima’sında silah kaçakçılığı işiyle uğraşan gençler üzerineydi. Ana karakter, bir atom bombası kurbanıydı ve hissettiği öfke yüzünden Amerikalı bir karaborsacıyı öldürüyordu. Bu karakter Amerikalılara “Kim oluyorsunuz da Hiroşima’daki, Nagazaki’deki yüz binlerce masum insanı kasap gibi boğazladıktan sonra, Tokyo’yu cayır cayır yaktıktan sonra, adaletten konuşabiliyorsunuz? Bu mu sizin adalet dediğiniz şey?”

Savaşın en büyük arızalarında biri şu; topraklarında savaş olan halklar ülkelerini terk etmek zorunda kalıyorlar. Göçmenler meselesi günümüz dünyasının en önemli sorunu halinde. Henüz topraklarına savaşın taşınmadığı ulusların insanları, savaşın mağduru halkla empati kuramadı. Bu net. İktidarlar tarafından halka empoze edilen savaşın yalan yanlış gerekçelerine ses çıkarmamak da savaşın tarafı olmak anlamına geliyor. Çocuklarımız ölüyor, Filistinli, Arap, Türk, Kürt çocuklarımız... Baskı altında ezilen halkların emperyalizme karşı verdiği özgürlük mücadeleleri/savaşlar farklı. Bunun ayırdını bilmek yetmiyor. Çok da uzak olmayan savaşların görüntüleri tarih olarak kalmamalı. Bugün dünyanın her yerinden ve yanıbaşımızdaki Ortadoğu’dan basına yansıyan görüntüler de dünya insanlarına zaman olarak geçmiş şimdi, coğrafik olarak uzak yakın ayırdını ortadan kaldırıyor.

Faas, Saygon’dayken savaşın korkunçluğunu yansıtan birçok fotoğrafı çekecek olan genç Vietnamlı foto muhabirlerini eğitmiş, onlara yol göstermişti. Vietnamlı muhabirlerin her gün çektikleri fotoğraflar dünyanın karşılıklı ateş arasında kalan insanların yaşadığı travmaları tüm dünyanın öğrenmesini sağladı. Bu fotoğrafta kadın ve çocukların Saygon yakınlarında süren şiddetli ateşten korunmaya çalışmaları görüntüleniyor. (1 Ocak 1966)

Bir diğer efsanevi görüntü de, Nick Ut’un çektiği, bir napalm saldırısından sonra çıplak halde ve dehşet içinde yolda koşmaya başlayan 9 yaşındaki Phan Thi Kim Phuc’un fotoğrafıydı. Bu fotoğraf tüm Vietnam Savaşı’nın simgelerinden biri oldu.

Images of Syrian Children Capture Horror of 5-Year civil War- ABC News

İlk iki fotoğraf yakın geçmiş -bugünü okumaya katkı sunmalı-. Son fotoğraf şimdiden, yani bugün -karşı çıkmaya katkı sunmalı-. Ancak öyle olmuyor. Görsellerin etki gücü postmodern dünyada başka şeye hizmet ediyor. Görüntüler gerçek. Halkların manipülasyonu da gerçek. Nedenlerini ve gerekçelerini daha önce gazetemizde onlarca kez yazmıştım. ‘Fotoğraf İdeolojisi’, ‘Bilim, Teknik Sanat ve Fotoğraf’, ‘Militan Fotoğraf ve Fotoğrafçı’ kitaplarımda da yazdım. Bu satırlardan özet geçemeyeceğim kadar derin bir konu bu.

Emperyalizme karşı verilecek savaş parçalanmış halklarla olmayacak. Çözüm için elzem ve acil olan çağrı şu; Bütün Halklar Birleşin...