iQIYI, Youku Toudu, Baidu, Qzone, Sina Weibo…. Bu kelimeleri okurken gözünüzde bir şey canlandı mı? Gözünde bir şey canlananlar bu paragrafı atlasın, canlanmayanlar için küçük bir izahat geçeyim: Bunlar Netflix, Youtube, Google Facebook ve Twitter gibi sosyal medya platformlarının Çin’deki karşılıkları. Dolayısıyla bizim bildiğimiz platformlar da orada kullanılmıyor. Kuruluş tarihleri daha yeni olsa da arkalarındaki kurucu felsefe, internetin yaygınlaşmasıyla Çin’in 20. yüzyılın sonlarında başlattığı çalışmalara dayanıyor. Elbette Amerika’daki benzerlerini temel alıyor ve yer yer çok iyi taklit ediyorlar. Ancak taklit etmek için bile yükselen teknolojinin ne olduğu ve nereye gittiğini fark etmek gerek. Çin, bırakın mobil interneti kişisel bilgisayarların bile yaygınlaşmadığı insanların ağırlıklı olarak kafelerde internete girdiği dönemde bunu fark etmişti. Ooh ne iyi yapmış Çin demeyeceğim elbette, Çin’deki kısıtlamaları da desteklemeyeceğim ama varacağım yer şu: Bir şeyleri yasaklamak için bile erken fark edip alternatifini inşa edenler var. Çünkü karşımızda yaratılan ve artık geri alınamayacak olan bir ihtiyaç daha ötesinde bir ticari ekosistem yatıyor.

Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda konunun, “sosyal medya platformlarının kapatılması veya düzenlenmesi olasılığı” olduğunu anlamışsınızdır. Yasaklamak yerine yapılması gerekenlere odaklanmak istiyorum.

KAZA OLUYOR DİYE YOLLAR KAPANIR MI?

Bugünkü iktidarın en çok övündüğü şeylerin başında herhalde “duble yol” yapmak geliyor. Peki, duble yollara rağmen hâlâ trafik kazaları sürüyorsa yolları kapatmak mı gerekir? Elbette hayır. Neden böyle basit örnekler veriyorsun, çocuk mu var karşında diye sinirlenenler olmuştur. Böyle örnekler veriyorum çünkü önümüzde basit bir gerçek duruyor: Günümüzün büyük bir bölümünü geçirdiğimiz internetin nasıl kullanılması gerektiği hakkında hiçbir eğitimimiz yok. (Bu köşede yıllardır yazılır) Medya okuryazarlığı hâlâ bir seçmeli ders ve o da 6. sınıftan itibaren başlıyor. Müfredatı da epey göstermelik. Oysa çocukların daha 3-4 yaşlarında ellerine tablet veya telefon almaya çalıştığı biliniyor. Gerçekten sosyal medyanın bunca zararlı olduğunu fark etmiş bir iktidarın, medya okuryazarlığı eğitimine ilişkin bir perspektifi var mı? Benim görebildiğim kadarıyla yok. Sadece son dönemde ortaya çıkan “etik kurallar,” “yeşil top”, “siber vatan” gibi kimisi tuhaf çıkışlar var. Bunların iktidarın güç kaybettiği, ana akım medyanın artık işlemediği bir dönemde gündeme gelmesi asıl derdin farklı olduğunu düşündürüyor.

MUHALEFET EZBERİNİ DEĞİŞTİRMELİ

Peki, iktidar “sosyal medya zararlı” derken muhalefet alışıldık ezberle “Hayır değil” demek zorunda mı? İfade özgürlüğü elbette en önemli şey. Ancak sahte haber, troller, veri hakları, algoritmalarla kişiselleştirilmiş reklamın sonuçları ve dahası… Bunların hepsi insanlık sorunu. Elbette sosyal medyanın kapatılmasına hayır denmeli ama bunun alışıldık muhalefet mantığı içinde olmaması gerek. Twitter alelacele bir rapor hazırlayıp “Türkiye’deki tüm trollerin kaynağını” tek bir odak olarak işaret ediyorsa, muhalefet de “fazlası var” ve “bu hepimizin sorunu” diyebilmeli. Bugün Amerika’daki seçmenin algısının değişmesi için elde edilmiş verilerle Rusya’dan troll çalıştırıldığı tartışılıyorsa, muhalefet “sadece iktidarın trolleri var” deyip geçmemeli. Trollük hem devletleri kapsayan hem de aşan bir insanlık sorunu. Önce Başak Demirtaş’a, sonra Esra Albayrak’a yönelik saldırılar için insanlık tarihinde ilk diyemeyiz. Böyle münasebetsiz sözler, Twitter’dan, internetten önce de vardı. Şimdi sorun milyonların önünde olması ama bunun için de platform kapatılmaz. Hem trollerle hem de böylesi sanal şiddetle mücadelenin yöntemi, eğitimden evrensel hukuk standartlarına kadar giden uzun bir yol. Kaldı ki sosyal medya üzerinden dönen ticaret, yokluğunda birçok sektörü batıracak kadar büyük. Bunu göze alacak bir iktidar hayal edemiyorum.

Klasik kuşak tartışmalarına hiç girmek istemem ama 2023’te ilk kez oy kullanması beklenen Z kuşağı da bu tartışmaların çok ötesinde. 90’larda geçen ilk gençliğimdeki koalisyon kavgalarının benim kuşağım üzerindeki sonucunu görmüş biri olarak bunu anlayabiliyorum. Sözü onlara bırakırsanız, işiteceğiniz onlar doğmadan önce yapılmış bir şarkının sözlerinden farklı olmaz: Sen öyle bela deli sev ki beni/bütün yasakları yasakla…