Küresel ekonomideki tablo giderek bozuluyor. 2008 küresel kriz sonrasında her ne kadar toparlanma sloganı eşliğinde bir çaba izlense de, veriler bu gayretin çok da işe yaramadığını gösteriyor.

IMF’nin Ekonomik Görünüm Raporu 3 Ekim tarihinde güncellenecek. Yeni revizyonları yeni sayısında göreceğiz. Fakat elimizdeki son rapora baktığımızda projeksiyonların fazla iyimser kaldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Büyüme rakamları üzerinden bir toparlanma tanımının sürekli yinelenmesi, bu rakamların ardındaki kırılgan ve çarpık yapının gizlenmesi için yeterli olmuyor. Zaten IMF de iyice belirginleşen bu kırılganlıkları raporunda büyümeyi destekleyen koşulların etkisinin azalacağı ve/veya ortadan kalkacağı şeklinde yorumluyor. Dünya kapitalizminin aleyhine işleyen koşulların başında ise üretkenlik düşüşleri, artan korumacılık eğilimleri ve ticaret savaşları geliyor.

2008 Eylül ayında Lehman Brothers’ın çöküşünün tetiklediği kriz, domino taşı gibi tüm dünya ülkelerine yansımış, her ülkeyi dış kırılganlığı ile doğru orantılı olarak sarsmıştı. Nitekim parasal politikaların ve hızlı finansallaşmanın tetiklediği bu krizin aşılmasında yine parasal yollara ve finansal önceliklere başvuruldu, genişletici para politikalarıyla dünya piyasalarına oluk oluk para basıldı, bu parasal şişkinlikler ülkelerin büyüme bilançolarında da şişkinlikler yarattı ve bu sayede kriz aşılıyor sanıldı. Çok genel olarak bu kurtarma politikalarının boyutunu hatırlamak gerekirse, ABD Merkez Bankası Fed tarafından, ilk parasal genişleme döneminde (QE1), piyasadan toksik/değersiz kağıt satın alınarak toplam 1,3 trilyon dolarlık likitide küresel piyasalara aktarılmış oldu. İkincisinde 600 milyar dolarlık tahvil alım programı gerçekleştirildi, üçüncüsünde ise aylık 85 milyar dolarlık varlık alımı yapıldı. Bu süreçlere Japonya Merkez Bankası ve ucu açık parasal genişleme programı ile Avrupa Merkez Bankası (AMB) da katıldı. Sonrasında ise bu programlar yavaş yavaş terk edilmeye başlandı ve Fed 2015 yılında 10 yıl ara ile ilk faiz artışını gerçekleştirmiş oldu.

Nitekim 2008 Krizinin meydana getirdiği çöküş durdurulmuş olsa da uygulanan parasal politikaların, kemer sıkmaların veya prestijli ismiyle mali disiplinin, kriz öncesi seviyelere dönüşü sağlayamadığı ortada. IMF’nin fazla iyimser kalan tahminlerinin bile 2000’lerin o coşkulu günlerine yaklaşamadığını izliyoruz.

ABD’nin ‘para basmaya son veriyorum’ açıklamasıyla sıcak para trafiği yavaşladı, gelişmekte olan ülkelere fon akışı durma noktasına kadar geriledi. Şimdi, 2008 Büyük Durgunluğu’nun onuncu yılında herkes kara kara düşünüyor. 2008 sonrası gelişmekte olan ülkelerin enflasyon yaratma çabaları, şimdilerde Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelerin enflasyonu önleme çabalarına dönüşmüş durumda. Kaldı ki gelişmiş ülkelerde de istenilen enflasyon sağlanmış değil.

Sonuç olarak krizin onuncu yılında sona ermediği, sorunların değiştiği ortada. Kapitalizmin merkezlerinde 2008’de alev topuna dönüşmüş kriz, bugün gelişmekte olan ülkelerin kalbine düşmüş durumda. Fakat bu yangından merkezler de kurtulabilmiş değil, savaş haline kadar varan ticaret ve kur çekişmeleri tansiyonu yükseltirken, çevre çeperde dış finansman sıkıntısının tetiklediği bunalımların sadece çevrenin krizi olmayacağının da farkındalar. Bunun yanında finansallaşma tam gaz devam ederken yeni balonlar oluştuğunu ve kapitalizmin finansal sektörle reel sektörün arasındaki bağı kurmaktan uzak olduğunu hatırlatalım.