Büyük Eğitim Yürüyüşü'nün 51. yılı

MUSTAFA DEMİR
EĞİT DER Genel Başkanı

15 Şubat 1969’da Ankara’da yapılan Büyük Öğretmen Yürüyüşü, Cumhuriyet tarihinde, emek örgütlerince o güne kadar düzenlenmiş yürüyüşlerin en görkemlisidir. Ancak bu yürüyüşten önce de eğitimi egemen sınıfların yararlarına uygun duruma getirmek isteyenlere karşı birçok eylem yapılmıştır. Öğretmeni halk gözünde itibarsızlaştırarak halkın ona olan güvenini sarsmak; ekonomik olarak güçsüzleştirerek etkisiz duruma getirmek için sürdürülen politikalara karşı öğretmenlerin sayısız eylemi olmuştur.

Bu eylemlerden biri de Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu (TÖDMF) tarafından 20 Şubat 1963 günü Ankara’da yapılan ve 14 binden fazla öğretmenin katıldığı “Büyük Eğitim Mitingi”dir. Milli Eğitim Bakanı Şevket Raşit Hatipoğlu’nun istifasına neden olan bu miting, “Devlet Personeli Sendikaları Kanunu’nun da çıkarılmasını sağlamıştır. Bu kanunun çıkarılmasının hemen ardından da Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) kurulmuştur.

1960’lı yılların sonlarına gelindiğinde, öğretmenlerin Büyük Eğitim Mitingi’ni aşacak yeni eylemler yapmasının koşulları da oluşmuştu artık.

Genel Başkanı Fakir Baykurt’un önerisi üzerine TÖS Yürütme Kurulu, 15 Şubat 1969 günü Ankara’da bir öğretmen yürüyüşü düzenlenmesi ve sonrasında da “Eğitim Yürüyüşü Yürütme Kurulu” adını alacak olan bir danışma kurulu oluşturulması kararını alır.

Büyük Eğitim Yürüyüş Komitesi ilk toplantısında kendi içinden bir Yürüyüş Tertip Komitesi oluşturur. Bu komite kısa bir süre içinde teknik hazırlıkları tamamlar.

1961 Anayasası ve o günkü yasalar herkese “izin almaksızın” yürüyüş yapma hakkı tanımaktadır. Yine yasalara göre, gerekli bilgilerin yürüyüşten 48 saat önce mülki amire bildirmesi yeterlidir. Buna karşın Tertip Komitesi 15 gün önce yürüyüşle ilgili bilgileri Ankara Valiliği’ne elden verir. Ancak Valilik, “Yazılı olarak bildirecektir.” gerekçesiyle “alındı ilmühaberi”ni vermez. Birkaç gün sonra Valiliğe yeniden başvuruda bulunan Tertip Komitesi üyeleri, “incelemenin sürdüğü” yönünde yanıt alınca “ilmühaberin verilmesinin kanun gereği olduğunu, verilmemesi durumunda zabıt tutma ve noter getirme gibi işlemlere yönelecekleri” ısrarıyla belgeyi alırlar.

Türkiye’de, yasalarla güvence altına alınmış olsalar bile, demokratik hak ve özgürlüklerin kullanılabilmesinin kolay olmadığı bir kez daha görülür.

1965’te I. hükümetini kuran Demirel’e göre “yürümekle yollar aşınmazdı” ama, hükümet programında, yolların yürüyenlerden korunmasına yönelik çokça pasaj yer alıyordu. Örneğin: “Bilhassa komünizme yönelmiş faaliyetlerden rejimin ve cemiyet nizamının zedelenmemesi için kanunların tatbik edileceği…” ve “Anayasadan doğan hürriyetlerin, hürriyeti yok etmek yolunda kullanmağa asla meydan ve imkân vermemenin hükümetin en önemli vazifesi…” olduğu duyuruluyordu.

Bu “işleri” yapması için de, “Ben komünistlerin nefes alışını bile dinliyorum!” açıklamasıyla ünlenen ve kendisine “Zehir Hafiye” denilmesinden keyif alan Faruk Sükan, İçişleri Bakanlığı görevine getirilmişti.

Bunlarla birlikte polis, demokratik gösterilere, özellikle de 1967 Haziran’ında başlayan 6. Filo’yu protesto eylemlerine karşı son derece sert davranmaya başlamıştı. Provakatif eylemlerin ardı arkası kesilmiyordu.17 Temmuz 1968’de İstanbul Hukuk Fakültesi öğrencisi Vedat Demircioğlu katledildi. Büyük Eğitim Yürüyüşü’nden bir gün sonra, iki kişinin ölümüyle sonuçlanan “Kanlı Pazar” yaşandı. Bu saldırı için “Zehir Hafiye”: “Tamamen komünistlerin tertibi.” ve “Tam bir ihtilal provası.” olduğu açıklamasını yaptı.

Yürüyüş günü yaklaştıkça öğretmenlerin üzerindeki baskılar daha da artırıldı. Ankara Valisi, TÖS ve TÖDMF yöneticileri ile Yürüyüşü Yürütme Kurulu üyeleri hakkında “kanunlara aykırı davranış”tan dolayı Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu.

İçişleri Bakanı Faruk Sükan, Tertip Komitesi’nden İ. Safa Güner’i makamına davet ederek “yürüyüşün kanunsuz olduğunu” şifahen bildirdi. 10 Şubat günü Anadolu Ajansı (AA) yürüyüşün “yasaklandığını” duyurdu. Gelişmeler üzerine ertesi günkü gazetelerde yürüyüşe izin verilmediği haberleri yer aldı. Buna karşılık TÖS Genel Başkanı Fakir Baykurt, yürüyüşlerin “izne bağlı olmadığını” duyurarak Büyük Eğitim Yürüyüşü’nün 15 Şubat günü yapılacağını açıkladı. “Bütün baskılar bir korkunun, eğitimi hor görmenin sonucudur. Eğitim ve öğretmen sorunlarının kamuoyu önünde tartışılmasından ödleri kopuyor.” diyerek baskı ve yıldırma girişimleri karşısında kararlılık gösterdi.

15 Şubat 1969 günü, Tandoğan Meydanı, sabahın erken saatlerinde gruplar halinde gelen öğretmen, öğrenci, işçi ve memurlarla doldu. Yürüyüşe 32 binden fazla kişi katıldı. Bu sayının 21.000 kadarı öğretmenlerden oluşuyordu. Saat 12.30’a geldiğinde “Bağımsız Türkiye!”, “Grev hakkı istiyoruz!” sloganları eşliğinde Fakir Baykurt’un: “Uzak illerden, kerpiç köylerden geldik. Beton Ankara’nın asfalt caddelerinde yürüyeceğiz. Bir koca kışı yarım teneke gazla geçiren ve 20. yüzyılın sonlarına doğru çocukları kızamıktan ölen; baskıların boğaza çıktığı; sabrın, sinirin kalmadığı yerlerden geldik. Kendilerini egemen sınıfların emir kulu sayan, kraldan çok kralcı yöneticilerin yol bağlarını, telefon zincirlerini kırarak geldik. Uzaklardan tek tek seslendik, işitilmedi…” sözleri yükseliyordu.

Alandakileri coşturan bu ses, bu yürüyüşün, “Eğitimi çıkmaza sokan zihniyetin kınanması, öğretmene baskı yapan, öğretmen hak ve hukukuna saldıran tutum ve davranışların yerilmesi” olduğunu da duyuruyordu. Fakir Baykurt: “…Yirmi haneli köydeki emektar eğitmenimizi Amerikalı uzman Philip Kenneth Ness’ten üstün görüyoruz… Amerika’nın üretim artığı bayat süt tozunu, barış gönüllüsünü, daha dün 6. Filo’nun gölgesinde limanlarımıza boşaltılan artık donyağını istemiyoruz!” diyerek, “Eğitimde eşitlik” vurgusu yaptıktan sonra “adil ücret” ve “grev hakkı” gibi istekleri içeren sloganlar eşliğinde konuşmasını bitirdi.

TÖS II. Başkanı İ. Safa Güner yaptığı kapanış konuşmasının ardından öğretmen andı topluca söylenerek yürüyüş tamamlandı: “Bütün karşı güçlere rağmen, tarihsel görevimizi başarıyla yapacağımıza ant içeriz!”

Diğer bir anlatımla; henüz bitmemiş olan uzun ve tarihsel yürüyüşün çok önemli bir aşaması, tüm baskı ve engelleme girişimlerine karşın tamamlanmış oldu.

Büyük Eğitim yürüyüşü, ülkemizde, öğretmen hareketinin yükselişine büyük katkılar yapmıştır: Bu yürüyüş, 15-18 Aralık 1969’da TÖS ve İLKSEN’in birlikte gerçekleştirdiği Büyük Öğretmen Boykotu’nun örgütlenmesine cesaret vermiş ve zemin hazırlamıştır. Bu Öğretmen Boykotu, katılımcı sayısı (109.000 öğretmen), gerçekleşme biçimi ve koşullarıyla, sonuçlarına bakıldığında gerçek anlamda bir genel grevdir.

Büyük Eğitim Yürüyüşü, o günkü öğretmen örgütlerinin ortak eylemi olduğundan TÖS, TÖDMF ve İLKSEN’in yakınlaşmalarını sağlamış ve Türkiye demokratik öğretmen hareketinin süreç içinde tek bir örgütle sürdürülmesine zemin hazırlamıştır.