Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı, ülkenin İstanbul Başkonsolosluğu’nda öldürüldü, cesedi yok edildi, yargılama Suudi Arabistan’a devredildi. Geçen hafta da Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman Ankara’da ağırlandı ve verilen mesaj tamamlandı.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’a da durumu açıklamak kaldı: “Üç yıl Suudi Arabistan’la ilişki kurmadık. Türkiye sert tepki verdi, üzerine düşeni yaptı. Bazen hukukun verdiği bazı kararlar kamu vicdanını rahatlatmayabilir. Siyaseten ve vicdanen yeterli bulmayabilirsiniz…”

Bahsettiği “vicdanı rahatsız eden” olay, Kaşıkçı’nın sadece öldürülmesi değil, öldürülme şekliydi.

Failler hakkında hazırlanan ilk iddianameye ve Emniyet raporlarına göre, Kaşıkçı’nın cesedi vahşi şekilde yok edildi. Cinayetin üzerinden yaklaşık 3 yıl geçti, halen en ufak bir iz yok.

Kaşıkçı’nın yaşadığı vahşet, iddianamede şöyle anlatılmıştı:

Cemal Kaşıkçı 2 Ekim 2018’de Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’na gitti. Başkonsolosun 2. katta bulunan odasına davet edildi, Suudi Arabistan’a dönüp dönmeyeceği soruldu. Hakkında geri dönmesi için Interpol’den emir olduğu, ayrıca yargı kararı olduğunu söylediler. Sonra da oğluna mesaj yazmasını istediler, Kaşıkçı kabul etmedi. Ayrılmak istediğinde ise ağzını kapattılar, karşı koymaya çalıştı ancak gücü yetmedi, boğularak öldürüldü. O daha binaya girmeden Maher Abdulazız M. Mutreb ile Salah Mohammed A. Tubaigy, cesedin nasıl yok edileceğini konuşmuştu.

Ceset parçalanarak başkonsolosluk binasından çıkarıldı. Mustafa Mohammed M. Almadani, çevredeki kameralara Kaşıkçı’nın hayatta olduğu izlenimi vermek üzere onun kıyafetlerini giyerek konsolosluk binasından çıktı. Ardından da olaya karışanların hepsi Türkiye’den ayrıldı.

Kaşıkçı’nın öldürüldüğü ortaya çıkınca, konsolosluk binasında, araçlarında, şüphelilerin konakladıkları otellerde ve cesedin bulunma ihtimali olan Yalova’da arama ve olay yeri incelemesi yapıldı. Hiçbir iz bulunamadı.

Sadece cesede ilişkin değil cinayete ilişkin de kan, parmak izi gibi bir delil yoktu. Olay yeri tamamen temizlenmişti. Çünkü olay günü başkonsoloslukta bulunan 15 kişilik infaz ekibinin içinde yüksek lisans tezini “Kemikten elde edilen DNA analizi” üzerine yapan Suudi İçişleri Bakanlığı Adli Tıp Uzmanı Yarbay Dr. Salah Mohammed A. Tubaigy vardı.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün faaliyet raporunda, Salah Mohammed A. Tubaigy’nin, çürüyen ve yakılan kemikler üzerinde DNA olup olmadığını bilebilecek uzmanlığa sahip olduğu bilgisi yer aldı.

Cemal Kaşıkçı’nın cesedi parçalara ayrılarak konsolosluk binasından ayrı ayrı çıkarılmış ve tamamen yok edilmişti.

Vahşet burada bitmedi: Emniyet raporuna göre, infaz timi, Kaşıkçı’yı öldürdükten sonra başkonsolosluk konutuna ünlü bir restorandan 32 porsiyon pişmemiş et sipariş etti. Kaşıkçı’nın öldürüldükten sonra vücut parçalarının içinde bulunduğu torbaların, Suudi Konsolosun ikamet ettiği evine nakledildiği, bu evdeki büyük tandırda yakıldığı düşünülüyor.

Rapora göre bahçede, “çifte ateşle ısı değeri 1000 dereceye kadar yükselebilen” ve DNA izi bırakmayan bir tandır bulunduğu, infazdan sonra tandırın yakıldığı belirlenmişti. (Suudi yetkililer, arama ve inceleme sırasında başkonsolosluk konutunun bahçesini ve bahçe içerisindeki kuyuyu arama izni kapsamı dışında olduğu gerekçesiyle aratmamıştı.)

Emniyet raporu da “İster istemez akıllara birçok soru daha takılıyor... Tandırda et pişirmek önceden yapılan planların bir parçası mıydı? Elbette bu sorular aydınlatılacak. Araştırmalar henüz sonuçlanmış değil” diye bitiyordu.

Ama araştırmalar sonuçlandı, sorular aydınlatılmadı. Kaşıkçı’nın hem cesedi yok edildi hem cinayetin failleri.

Ama İbrahim Kalın bunun artık öneminin kalmadığını, ‘büyük fotoğrafı’ görmek gerektiğini söyledi: “Son tahlilde Suudi Arabistan bölgenin önemli aktörü. Bu olaya kadar bizim belli konularda görüş ihtilaflarımız olsa bile, böyle bir çatışma dönemine girmedik. Zaman zaman görüş ayrılıkları elbette olabilir ama ülkemizin çıkarlarını da düşünmek zorundayız. Türkiye’nin konumu, bölge ile ilişkileri, Suudi Arabistan ilişkilerini büyük fotoğrafı görmek zorundayız.”