Dikkat: Bu içerik sadece çocukluğunun yaz tatillerini halı yıkayarak geçirenleri çok ilgilendirmektedir.

Büyük halı, küçük aşk

ALEV KARADUMAN - karadumanalev@gmail.com

Düşünün ki hem çocuk hem küçüksünüz; zaman öyle bir zaman yani. Okulun son haftası öylesine gidip gelmişsiniz, son üç gün de arkadaşlarınızın sınıfa teyp getirmesi ile başlayan çılgın eğlencede oynayıp göbek atmışsınız, sonunda sırtınızda çantanız elinizde karneniz okula veda edip, ‘yaz tatili’ denen çocukluk vahasına kavuşmuşsunuz. Ama tabii ki her şey istediğiniz gibi olamazdı, sıcak havanın nimetlerinden bir tek sizin faydalanmanız hiçbir vicdana sığmazdı. En başta bir işkence olarak başlayıp, sonrasında sıcak yaz günlerinin en ferah dünlerini oluşturan, bize yıllar sonra bile ‘en ii si o’ydu dedirten, en güzel bir macera başlardı…

Kısaca diyebiliriz ki, yere ve duvara serilen kalın dokumalı kumaştır halı. Hayatımızın büyük bir parçası olmasına rağmen, evde halıları mesele eden tek kişi çoğunlukla annedir. Kapı arkalarını, yüklük yukarılarını rulo halindeki halılarla doldurup; sürekli bayramda diğer odaya 4 metre kareliği sermekten, salonunkini seneye yenilemekten ve çocuk odasınınkinin çok kirli olduğundan’ ve tabii ki hayalindeki o Isparta halısından bahsederler. O zamanlar bizler için anlamsız bu halı yığınının anlamlı hale geldiği iki an vardır hayatımızda; evden üniversiteye gidip de eve çıkan ilk kişiyle halıların hakikaten işe yarar olduğunu idrak etmemiz, ilk halı yıkama deneyiminizle beraber de dişe değer olduklarını fark etmemizdir.

Anneler mi hakikaten yardım isterdi, bizler mi su ve köpük ikilisini görünce gönüllü olurduk hala pek bilinmez. Malum aktivite için teras, geniş balkon, kazan dairesi, bazen sokak, çok kırsal için dere gibi lokasyon seçenekleri vardır. Öyle tatlı anılara sebep olur ki bu temizlik aktivitesi, yıllar sonra nerede bir geniş ve güneşli bir teras görsek, içimizden bir ses ‘Burada ne güzel halı yıkanır haa!’ deyip durur. Köpük ve sudan oluşan bu şenlikte, hortum objesiyle ilk yakın temas kurulur, sonra da bu bağ hiç kopmayıp ömrü billah ‘hortumu tutan’ olmak için çığlık çığlığa yarışma hali devam eder. Malum iş için gerekli olan alet edevat ise, beyaz sabun ve ‘arap sabunu’ (köpük ve parlaklık için), birkaç halı yıkama fırçası (köpürtmek için) bir çekbas ya da ince bir tahta parçasıdır (durulama için). Çekbas ve tahta parçasının olmadığı durumlarda fırçanın sırt tarafı kullanarak küçük dalgalar oluşturup durulama yapmak da bir seçenektir. Güzel bir seçenektir hem de. Ama tehlikelidir de halı yıkamak. Kaygan zemin sürekli düşürüp bir yandan acı verse de, bir yandan da ferahlatır, Bodrum’daki köpüklü partilerin mantığı daha o yaşlarda kavranır. Zaten o partilerde ecnebilerin hayatlarının deneyimini yaşaması da, muhtemelen daha önce hiç halı yıkamamalarından kaynaklanmaktadır.

İşlem bittikten sonra, ağırlıktan öküz ölüsüne dönmüş halıyı en sıkı şekilde rulo yapma ‘show’u başlar. Buradaki kritik nokta, halıyı sararken simetrinin bozulması, bir tarafın aniden dondurma külahına dönmesidir. Sonrasında halı dikey olarak bir duvara yaslanır ki suları aksın, sarkıtıp kurutulacak hale gelsin. İşlem biter bitmesine ama üst başın hali hazırda ıslak olmasından ötürü bunun bir de ‘after party’si niteliğindeki leğende battaniye çiğnemek vardır ki, tadından yenmez.

Derken gün gelir yıl geçer. Önce 120 parçalık birleştirmesi ayrı ayırması ayrı komplike milyon dolarlık(!) halı yıkama makineleri çıkar, anneler alır, beğenmez, tekrar balkona terasa döner. Sonrasında birileri bir şeyleri fark eder; eşi iki oğlu ve üç kızıyla bir halı yıkama şirketi açar, rüya bitmese de sönümlenir de sönümlenir. Bizim anılar ise hep güzel kalır, ıslak kalır, köpüklü köpüklü…