Sol, iktidar içi bloklaşmalara yedeklenmeden, başat olanla olmayan, temel olanla tali olan ayrımını yaparak mücadelenin sivri oklarını başat güce yöneltmeli

Büyük kırılmaya doğru

ÖNDER İŞLEYEN / ondislyn@gmail.com

Tarihin tekeri son günlerde hızlanmış görünüyor.

Arınç ve Gül’ün sahne almaları AKP içinde biriken çelişkilerin açık bir itişme-cepheleşmeye doğru gelişme ihtimalini ortaya koydu. AYM’nin Can Dündar ve Erdem Gül kararı da bu çelişkinin başka bir boyutta yansıması oldu.

Erdoğan’ın Anayasa Mahkemesi kararını yok sayan, mahkemeleri direnmeye davet eden tutumu ile başlattığı karşı saldırı dalgası, ardından Zaman ve Boydak’a yapılan operasyonlarıyla sürdü.

Erdoğan hamlesi (AKP-Cemaat çatışmasının ötesinde) iktidar bloku içindeki bir mücadele olarak görülebilir. Erdoğan, güncel hamlesiyle Gül merkezli hareketliliği bertaraf ederek, AKP’yi kendi kontrolünde tutmaya çalışıyor. Paralele vuruşların temel hedefi AKP’nin içi olarak görünüyor. (Bu tür gelişmeler karşısındaki tutum noktasında solda farklı tutumlar geliştiği görünüyor. Oysa, bugün yaşanan durum karşısındaki tutum da çok karmaşık değil. Sol, iktidar içi bloklaşmalara yedeklenmeden, başat olanla olmayan, temel olanla tali olan ayrımını yaparak mücadelenin sivri oklarını başat güce yöneltmeli.)

Erdoğan’ın uzunca zamandır ülkeyi ancak baskı ve şiddete dayanarak yönetiyor. Bu onun en büyük gücü olduğu kadar, güçsüzlüğünün de bir ifadesi. Saray’ın surlarında açılacak en küçük gediğin hızla büyüyeceğinin farkında. O yüzden, çatlakların üzerine hızla giderek bastırmaya çalışıyor.

Bu durum Erdoğan’ın hem uluslararası alanda hem de içerde giderek daha fazla yalnızlaşmasına, güç kaybetmesine de neden oluyor. Peki bu baskı ve şiddete dayanarak ülke daha ne kadar yönetebilir? Erdoğan’ın anayasal, yasal tüm sınırları aşan, tüm kurumları işlevsizleştirerek fiili Başkanlık içindeki idaresi sürdürülebilir mi? Bu sorulara bugün verilen yanıt ağırlıkla Erdoğan’ın veda zamanının yaklaştığı yönünde. Ülkenin yönetilemediği, kurumlarının parçalandığı ve dağılma sürecine girildiği pek çok kesimin ortak kanaati haline gelmiş durumda. Erdoğan’ı hangi sonun beklediği üzerine pek çok farklı senaryo da buna paralel gündeme geliyor.

•••

Pek çok açıdan bu tartışmalar yeni de değil. Gezi sonrasında, hem içerde hem dışarda yaşanan yönetme krizi karşısında Erdoğan şiddete yönelerek ayakta durmaya çalışıyor. Karşısında da AKP rejimini Erdoğan’ı sınırlayarak –mümkün olursa dışarı iterek- restore etmeye yönelik bir eğilim ekseninde bir çatışma var. ABD ve Batı’nın yöneliminin de bu doğrultuda olduğu biliniyor.

Bu çatışma şimdi Suriye’deki gelişmelerle bağlı olarak aynı zamanda Başkanlık Sistemi merkezli olarak şiddetleniyor. Ancak, bunu şimdiden bitmiş bir süreç olarak görmek, bunun üzerine ‘turuncu devrimden darbeye’ senaryolar üzerinden pozisyon almaya yönelmek, daha önce de seçim vb. kritik dönemlerde olduğu gibi yanlış bir konumlanmaya neden olabilir. Erdoğan’ın giderek güçsüzleştiği bir gerçek olmakla birlikte, Erdoğan karşısında bir iktidar blokunun şekillenemediği, AKP’de muhalefetin henüz Erdoğan’ı aşabilecek bir noktada olmadığı da bir gerçek. Öte yandan Erdoğan, Avrupa karşısında mülteci krizini değerlendiriyor. Türkiye’nin Avrupa için güvenli bölge haline getirilmesi karşılığında, Avrupa’da içerdeki baskılara karşı eleştirilerini makul düzeyde tutuyor. ABD için de Erdoğan uzun zamandır güvenilir bir müttefik olmaktan çıktı. Pek çok noktada çelişkiler var. Ama yerine geçebilecek güçlü bir iktidar gücü de oluşturulamıyor. Öte yandan Erdoğan’ın halk desteğini halen koruması ve bunun onun lider konumunu sürekli pekiştirmesi de Erdoğansız bir geçişi zorlaştırıyor. Bu durumda, Erdoğan’a katlanarak, çekiştirerek hatta kimi zaman onun agresifliğinden yararlanarak bu durumu sürdürmek zorunda kalıyor.

O yüzden, bu tür çelişki-çatışma zeminlerinin derinleşmesinden yola çıkarak, şimdiden bir son ilan etmek için oldukça erken.

•••

Bugün yaşananlar, Başkanlık Sistemine geçiş merkezli sürecine ilişkin ilk hamleler olarak görülebilir. Erdoğan bu çıkmazdan kurtulmanın yegane yolu olarak Başkanlık Sistemi’ne geçişi gördüğünden, bastırıyor. AKP’yi bu noktada konsolide tutarak, burada çıkabilecek her tür çatlığı hızla kapatmaya çalışıyor. Saray’da 330 milletvekili bularak referandumu gündeme getirmekten erken seçim ihtimallerine kadar ince hesaplar yapılarak adım atılıyor. AKP içinde başlayan hareketlilik Erdoğan’ı Başkanlık’tan uzaklaştırma ihtimali taşıdığı için saldırı dalgası yoğunlaştırılıyor. Erdoğan, içeride-dışarıda savaş konsepti, paralele karşı mücadele ile 7 düvele karşı savaşan bir kahraman görüntüsü altında fiili durumu, kurumsallaştırarak kendini ve iktidarını sağlama almaya çalışıyor. Geri çekildiği noktada yüce divan’dan uluslararası mahkemeler uzanabilecek bir riskle karşı karşı olduğunun da pekala farkında.

Erdoğan açısından en büyük şans, muhalefetin neredeyse tümüyle etkisizleşmiş olması. MHP 1 Kasım’ın ardından tümüyle devreden çıkmış durumda. HDP’nin seçim sürecinde AKP’yi frenleyebilecek bir güç olarak görünen konumu da büyük oranda geride kaldı. CHP, anayasa masasından kalkarak önemli bir adım olsa da bir direnç odağına dönüşemiyor. AKP içi muhalefetin etkinliğinin tek başına Erdoğan’ın etkisini bertaraf edebileceğini en azından bugünkü tablo içinden söylemek de mümkün değil.

Özetle, eski rejimin kurumsal alt yapısı tasfiye edilirken yenin şekillenmesi kriz yaratıyor. Anayasa ve Başkanlık tartışması bunun açık sonucu olarak gelişirken, büyük kırılmaya doğru yol alınıyor.

•••

Bu mevcut tablo içinde sonuç nasıl olursa olsun AKP rejiminin sınırlarının ötesine geçen bir eğilimden söz etmek mümkün değil. Bir çıkmaz sokakta yol alınıyor. Sistemin böylesi tıkandığı, sistem içi kurumların parçalandığı bu dönemde muhalefet hareketine önemli olanaklar da sunuyor.

Ancak, sol ve toplumsal muhalefet ise dağınık ve etkisiz durumda. Solun, toplumsal muhalefetin ülkenin geleceğine birleşik bir güçle müdahale edebilmesini olanak tanıyacak şekilde bir hareketin geliştirilmesine ihtiyaç var. Ancak bu şekilde, AKP rejiminin ötesine geçemeyen tüm mevcut seçeneklerin, öngörülen ve görülmeyen olasılıkların ötesindeki bir seçenek, devrimci demokratik bir seçenek geliştirilebilir. Bundan başka bir yolun olmadığı her gün yaşanan gelişmelerle bir kez daha görülüyor.

Ülke gerçekliği de yapılması gereken de sade biçimde ortada. Mesele artık bunu yapma iradesi gösterip gösterememekten ibaret.