Hangi şehre ait olduğunu, fikstür çekildikten sonra öğrendiğimiz takımlara karşı oynarken köy, kasaba demeden gittik Altay armasının peşinde. Yılmayıp direndik tüm haksızlıklara. Onurumuzla kaldık dimdik ayakta. Tıpkı tarihimizde de olduğu gibi…

Büyük Mustafa’nın büyük Altay’ı

OGAN ÇAYLAYIK

2010 yılında İstanbul Olimpiyat Stadı’nda oynanan play-off karşılaşmalarında asılı olan pankartlarımızın birinde şöyle yazıyordu:

Tek başına kalsan da bu alçak düzende
Yılmayıp direneceksin tüm haksızlıklara
Onurunla kalacaksın dimdik ayakta
Şampiyonluk zaten senin ruhunda

2003 yılında Süper Lig’den düştüğümüz seneden saymaya başlarsak aradan geçen sürede çok yalnız kaldık bu alçak düzende. Evimizi yıktılar bizim. Evimizi yıkıp, nerede kalacağımızı göstermediler bile. İzmir’in muhtelif yerlerinde oynadık iç saha maçlarımızı. Bunlar çok normalmiş gibi geliyor insanlara ancak bir futbol takımının başarısı sadece formasını giyen on bir oyuncunun sergilediği performans ile ilgili değildir. Altı yıl boyunca evimiz olmadan Süper Lig’e çıktık biz.

Hangi şehre ait olduğunu, fikstür çekildikten sonra öğrendiğimiz takımlara karşı oynarken köy, kasaba demeden gittik Altay armasının peşinde. Yılmayıp direndik tüm haksızlıklara. Onurumuzla kaldık dimdik ayakta. Tıpkı tarihimizde de olduğu gibi… Çünkü, bu yaşanan süreç sadece Altay’a dair bir gerileme süreci değil, ülkenin para ve güç ile olan denklemde yaşadığı adaletsizliğin bir izdüşümüydü. Altay kadar İzmir de bunu yaşıyordu. Ama içimizdeki başarıya olan açlık bir kez olsun sönmedi.

Altay taraftarının çok kozmopolit bir yapısı vardır. Türlü konularda yan yana gelemeyecek insanları, siyah ve beyaz arasına sıkıştırdıkları Altay sevgi ve saygısı bir araya getirir. Konu Altay olduğu zaman, tüm kişisel anlaşmazlıklar rafa kaldırılır. Çok sevdiğim bir dostumum dediği gibi futbolun, aldığımız topçunun, elde ettiğimiz başarının bizim için gram kıymeti yok. Bizim için önemli olan ezenin karşısında ezilenin, güçlünün karşısında güçsüzün, haksızın karşısında haklının tarafı olmak. Biz Altay Spor Kulübü’nü bunun için sevdik. Biz Altay Spor Kulübü’nü İstanbul takımlarının ilk 3 hegemonyasını kıran kulüp olduğu için, Anadolu’dan Avrupa’ya giden ilk kulüp olduğu için sevdik. Biz Altay Spor Kulübü’nü İttihat ve Terakki bağıyla, Cumhuriyet’in kurucu kadrolarıyla, Afro-Türk efsanesi Vahap’la, İngiliz efsanesi Edwin Clark’la, Levanten ve Musevi camia üyeleriyle sevdik. Biz Altay Spor Kulübü’nü alınıp satılmadığı için, halkın takımı olduğu için, hakkı yenildiğinde kupa finaline çıkmadığı için, bakanı olmadığı ama onuru olduğu için sevdik. Biz Altay Spor Kulübü’nü 3. Lig’de kendi bağrından çıkardığı gençlerle onur mücadelesi verdiği için sevdik. Biz Altay Spor Kulübü’nü 2001’de Diyarbakır’da devlet eliyle şikeye maruz bırakılıp oyuncuları koridorlarda coplanırken, 2003’te ve 2011’de bağıra bağıra yapılan şikelerle küme düşürülürken sevdik. Biz Altay Spor Kulübü’nü “Uğur Mumcu Ölmedi” pankartıyla sahaya çıkabildiği için sevdik.

Birkaç gündür elde edilen zaferin sarhoşuyuz. Ancak ben de bu kadar inişli çıkışlı bir senenin, bu kadar güzel sonuçlanabileceğini tahmin etmiyordum. O yüzden bu başarının son düzlükteki mimarı Büyük Mustafa’dan bahsetmek istiyorum. Büyük Mustafa, on beş yaşında girdiği Altay Spor Kulübü kapısından otuz dört yaşında çıkan, Altay formasını en çok giyen ve o forma altında en çok gol atan isim. Ülke futbolunda artık böyle sembol isimler kalmadı. Büyük Mustafa, kendi yolunu kendi çizmiş, kariyerinin varış çizgisine yaklaşmış bir insan ve bu varış çizgisini ait olduğu armayı 18 sene sonra, olması gerektiği, kendi zamanında bıraktığı yere getirerek göğüslüyor. Bir hayat düşünün, bir kapıdan çıkıyorsun sonra işler senin bıraktığın gibi gitmiyor ama artık sen de kendi yoluna çıkmışsın bir kere, geri dönmek zor. Dünyanın neresinde olursan ol, kalbin her maçın skoruna titreyerek bakıyor. Sonra bir gün yine kendi tabiriyle “görev emri” geliyor. Yaşayarak, şekil vererek aldığı Altay kültürü zamanı geldiğinde en iyisini yapmak üzerine öğretilmiş. Sonra kendi deyimiyle hayatının üçte birini geçirdiği baba ocağına dönen Büyük Mustafa, çok kısa süre önce parçalanmak üzere olduğu bilinen bir takımı bir araya getirdi. Camia olarak kendisine olan bağlılığımız, bizlere de sorgusuz sualsiz destek emri anlamına geliyordu. Final maçında son üç senenin gol kralı Marco Paixao’yu yedek gördüğümüzde herkes “Büyük Mustafa’nın vardır bir bildiği” diyordu. Gerçekten de vardı. Çünkü, üçlü savunmayla oynayan genç bir takımın karşısında Marco çok yorulabilirdi. İkinci yarının başında oyuna giren Marco Paixao, 90. dakikada on sekiz sene sonra Altay’a Süper Lig’in kapısını açan tek golü atıyordu.

Tabii bu şampiyonluğu güzel yapan bir diğer etken de eski hesapları tek tek kapatmış olmamızdır. Senelerdir döneceğiz eski günlere diye bağırdıktan sonra play-off mücadelesinde iki tane şirketin futbol takımı ile karşılaşmak ve onları çok net bir futbolla elemek her Altaylının göğsünü kabartan bir his. Özellikle bunlardan ilkinin, bizi on sekiz sene önce Süper Lig’den düşürürken, o zamanlar alenen şike olmadığı için teşvik primi aldığını kabul eden İstanbulspor A.Ş’ye karşı, ikincisinin ise Altay Alsancak Stadı’nda 1962’deki yenileme çalışmalarında açık tribünün limana yakın olan duvarına sıva attığı için hak iddia eden Altınordu A.Ş. ile olması amiyane tabiriyle futbolun sadece futbol olmadığının güzel bir kanıtı.

Tüm bunların yanında 2016’dan itibaren türlü talihsizlikler yaşasa da ortalama başkanlık süresinin iki buçuk yıl olduğu alt liglerde, beş yıldır başarıyla görev yapıp bizi Süper Lig’e çıkartan, Başkan Özgür Ekmekçioğlu’na da teşekkürü bir borç bilirim.

Büyük Mustafa, büyük Altay camiasının ete kemiğe bürünmüş en büyük temsilcisidir ve bu başarısıyla hem Altay camiasını sevince boğmuştur hem de İzmir’de yok olmaya başlayan kent bilincini tekrar bilinçlendirebilecek bir başarıya imza atmıştır. Pandemi, insanları daha yerel yaşamaya itmişken, Altay’ın kısa, orta ve uzun vadede doğru planlamalar ile İzmir’i kucaklayacak, sadece bir futbol takımı olarak değil ve özellikle bir spor kulübü olarak İzmir’i bir araya getirmesi gerektiğini birçok Altaylı gibi ben de düşünüyorum.

Bunun ilk adımı da Ağustos 2021’de Süper Lig başladığında Büyük Mustafa’nın, Mustafa Denizli Altay Alsancak Stadı’nda hak ettiği şampiyonluk kupasını kaldırmasıdır. İzmir’e yakışan da Mustafa Denizli’nin adını Alsancak Stadı’na vererek bu naçizane İzmirliyi herkesin sonsuza dek hatırlamasını sağlamaktır.

Herkes yerini alsın, bizim filmimiz başlıyor.