2011’de başlayan dış destekli Suriye İç Savaşı’nın üzerinden seneler geçti, en nihayetinde, bunca can yitmemiş gibi, her şey aynı şekline dönecek, görünen o, büyük resmi gören arkadaşlar, bence numaralı gözlük taksınlar ve yine baksınlar.

Büyük resim yükleniyor...

Alper Turgut

Aslında bu bir Altın Portakal yazısı olacaktı, olamadı. Antalya’ya davet edilmedim, festival, sanırım senin tipini sevmedik veya fazladan film eleştirmenine gerek yok dedi, bilemiyorum. Elbette, paramız yok, bütçemiz düşük, eski idare, hoppp kasayı boşaltmış da diyebilirler, hayli geçerli klişelerdir bunlar, karşı tarafa pek söz bırakmaz. Belediye, iktidar partisindeyken davet etmemişlerdi yine, hani televizyon kanallarında adım kırmızı listelerinde olduğu için, çok şaşırmamıştım. Aman zaten müzmin muhalif bu herif, mümkünse uzak dursun kentimizden gibi bir gerekçeleri vardır diyerek, kendimce bir tahmin yürütmüştüm. Eee ana muhalefet partisine geçti belediye, yine değişen bir şey yok.


Elbette meselenin temelinde, iktidar partisiyle ana muhalefet partisi arasında çok da bir fark olmaması yatıyor ya, neyse. Şimdi bize ne gardaşım, senin özel mevzularından, otur oturduğun yerde ehi ehi diyenler olacaktır, haklıdırlar belki de zaten bazı konular direkt kapatmak için açılır bizim memlekette. Yani yönetimler değişse de bizim gerçekliğimiz değişmiyor, benzer veya aynı insanlarla çalışıyorlar, iktidarı da muhalefeti de. Uygulamalar da neredeyse tıpa tıp, misal bir kısım insana, tamamına gel, diğerlerine de sizler de yarısına gelin festivalin demişler, eleman sinema yazarı, filmlerin yarısını seyredip, kalanını tahmin edecek diye düşünmüşler sanki aaa süper bir buluş ve çok adaletli, çok! Bu gibi durumlarda, iyi ki aidiyetim yok diyorum, harbiden böylesi daha güzel!

Festival gibisin katılmak istiyorum mavrasını sonlandırıyor ve başka bir mevzuya zıplıyorum, 2011’de başlayan dış destekli Suriye İç Savaşı’nın üzerinden seneler geçti, en nihayetinde, bunca can yitmemiş gibi, her şey aynı şekline dönecek, görünen o, büyük resmi gören arkadaşlar, bence numaralı gözlük taksınlar ve yine baksınlar. Düşmanım Esed, Kardeşim Esad’a çevrildi çevrilecek, bulanıklık varsa, netleştirmek iyidir iyi. Kürt bize düşman, Batı zaten düşman, hayda Arap da düşman oldu, peki, cayır cayır yanan mutfak ne oldu? Yeni yeni vergiler geliyormuş, tırtıklanacak mangır aranıyormuş, eğri oturup, doğru konuşalım, bizim asıl düşmanımız, bomboş cüzdanımız. Hımmmm yoksa, kuşkunuz mu var?

Evinde, kahvehanede, kafede filan oturup, dış mihrakların sayısız hilesini anında çözüp, sınır tanımayan hayal güçlerini, en afili gerçek diye kakalayan bir büyük kitlenin, yahu tamam dostlar, biz hata etmişiz, tahlil şey ederken, yanılıvermişiz demesini bekliyorsanız, aldanırsınız. Şu an bile büyük resim yüklüyorlar, sonra kendi yalanlarına inanacaklar daha ve bu giderek büyüyecek, iktidar medyası pası alıp, oradan yürüyecek. Ta ki duvara toslayıncaya dek! Sonra yine, ardından yine, hep yine. Ben, kendi adıma, bırak büyük resmi, hiçbir şeye hâkim değilim, önümü dahi göremiyorum, bunca katakulli arasında, kaldıysa şayet bir parça akıl ve izanla fikir yürütüyorum, o kadar. İmrenmiyorum ha, bunu da vurgulamış olayım. Hem bu özgüven, bu sınırsız ego, bu burnundan kıl aldırmama hali, bu salt ben bilirim havası, çok sıkıcı değil mi ya?
Birkaç gün önce Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik yayımlandı. Böylelikle yeni sinema yasasında neler var, neler yok, anlayabildik. Aslında promosyonlar yerine, indirimlere yoğunlaşmayı hedeflemesi, gayet mantıklıca. “Belirli yaş ve üzeri bileti’, ‘Engelli bileti’, ‘Şehit yakını ve gazi bileti’, ‘Halk günü bileti’, ‘İnternet bileti’, ‘Kamu meslek grubu bileti’, ‘Öğrenci bileti’ ve ‘Sabah seansı bileti”, evet, bize bunlarla gelin. Yine de fahiş sinema biletleri, sinemaseveri, kaçırıyor, buna çözüm indirim kovalamakla getirilmez. Sinema, en kitlesel sanat dalıysa, hakkını vereceksiniz, sürümden kazanırsınız olmadı.

Sinema salonlarının, Bakanlıkça denetime ve takibe alınması, yaş sınırlaması gibi uygulamalar, zaman geçtikçe anlaşılır, iyi mi oldu, yoksa kötü mü, ancak reklamların 10 dakikayı aşamayacak olması, işte bu doğru bir adımdır. Reklam azalacak, fragmanlar çoğalacak, sinemalar, sinema olmaktan çıkmıştı epeydir, kendilerine gelmeleri gerekti, isabet oldu. Yaklaşık 40 dakika reklamların sürdüğü bir filmi seyredeyim derken, resmen koltukta uyuklamıştım, kendime geldiğimde, film, çoktan başlamıştı, bu da saçma sapan bir anımdır, öyle işte.

Adaleti, memleketimizde ete kemiğe büründürseniz ortaya ne çıkar derseniz, Türkiye Barolar Birliği Başkanı çıkar derim, harbi harbi elemanın, muhalifliği çile gibiydi, yandaşlığı da zulüm gibi oldu. İnsan, bazen de olsa, ben ne yapıyorum, nereye koşuyorum, neye dönüşüyorum der, bu demiyor. Üstüne kata kata geliyor, hay maşallah! Adalet tam tekmil odur!

Yazarken, daldan dala atlıyorsun, gerçekten ne anlatıyorsun demişti, geçen gün biri, hayır dedim, yanlışın var, tüm toplum, sekiyoruz buradan oraya, oradan buraya. Bildiğin yuvarlanıyoruz, artık nereye denk gelirsek, Kopuk uçurtma yaptı bizi bu ülke, bakalım nereye varacak bu tuhaf gidişat?

Neyse ki, asker selamı zorunluluğu kalktı, alayı militarist oldu ahalinin, herkes şak diye selamı çakıyor, duruş pek nizami değilse de kendini ispatlama çabası gayet muntazam. Bu kısa süreli harekât, kazanımla mı sonuçlandı, yoksa kayıpla mı kapatıldı, orası muallak, lakin siyasetin iç dengesi, tüm hesaplar karmakarışık oldu, bakın bu kesin. Muhalefette yer alan kesimler, birbirini suçlar oldu, destek köstek oldu, size oy moy yok söylemi belirgin oldu. Bu kadar kolay silkelendiniz işte, safları sıklaştıralım diye dilimizde tüy bitti, anında savruldunuz. Yine toparlarız, toplanırız bir şekilde, büyük resme bakmaya çabalamadığınız sürece, yeniden bir araya geliriz. Dert değil, sıkıntı yok! Ancak önce fonu aşina, bizi içiren şu küçük resmi bir görelim, bilelim, sonrası Allah kerim.