Ülkemizin en üretken sanatçılarından Mehmet Güreli, “Şehirli Karınca” kitabının ardından “Koş Git Bir de Sen Bak” isimli plağını dinleyici ile buluşturdu. Büyük şehirleri ancak büyük yazarların anlatabildiğine inandığını ifade eden Güreli, “Ve zaman insana geçitlerden, dar kapılardan, köprülerden sessizce geçmeyi öğrettiği gibi, kimin hikâyesinin kimin hayatıyla örtüştüğünü de öğretiyor” diyor.

Büyük şehirleri ancak büyük yazarlar anlatır

Işıl ÇALIŞKAN

On parmağında on marifet deyiminin karşılık bulduğu bir isim Mehmet Güreli. Müzisyen, ressam, yazar, şair, yönetmen… Tüm bu tanımlamaların vücut bulduğu sanatçı, sanatseverlere disiplinlerarası yolculuğunda şahane eserler sunuyor. Üstelik her bir eserinde yeni keşiflere yelken açıyor.

Sel Yayınları’ndan çıkardığı Şehirli Karınca isimli kitabını okuyucuyla buluşturan sanatçı, çok geçmeden yeni plağı ile sanatseverlerin karşısına çıktı. Ada Müzik etiketiyle çıkardığı plak, Güreli’nin albümlerinden 13 şarkılık bir seçkiden oluşuyor. Sanatçıyla hem kitabını hem de albümünü konuştuk.

► Karantina günlerinde bile dur durak bilmeden üretimlerinizi sürdürüyorsunuz. Ama bir de sizden dinlemek isteriz. Nasıl geçti günleriniz, aylarınız?
Bir anlamda hayat beklenmedik olumsuzlukları da karşımıza çıkarıveriyor işte. Biz de buna göre yeni savunmalar, yeni yollar bulmaya çalışıyoruz. Kısıtlamalar ve zaman daha önce bilmediğimiz bir şekilde karşılıyor bizi. Ve hızla akıp giden bir dokuz ay bize çok şey öğretti. Benim için şöyle geçti: Çok çalıştım ve yeni şeyler öğrendim.

ALTERNATİF BULUŞLAR KAPIDA

► Sizin gözlemlerinizi de merak ediyorum. Pandemiyle birlikte sanat nasıl bir dönüşüm yaşayacak?

Her şey tam anlamıyla geçmeden, bunun bize neler hazırladığını, neden olduğu unsurları kestirmek tabii ki zor. Ama ipuçları şunu gösteriyor ki; tüm dünyada insanlar yeni bir bahçede, yeni duygularla, yeni kavramlarla dolaşmaya başladılar bile. Eskilerden çok uzakta zaman, mekân, sıkıntı ve duygular üzerine yeni kıvılcımlar yayıldı tüm dünyaya. Yaşamın değerleri üzerine de, hızlı değişimin farkına varamama, yetersizliklerin sorgulanması, bakış açılarının her saniye değişebilirliği birçok şeye yol açacak kuşkusuz.

Evin, mekânın büyüsü öne çıktı bence, bir de yürümenin anlamı çoğu kimseyi çarptı, geçti. Tabii yeni düzenlemeler, alternatif buluşlar kapıda.

► Peki sanatsız kalan bir toplumun yansımasıyla ilgili bir fikriniz var mı?
Bu çağ sanırım bize şunu öğretti: Neyle yaşıyoruzdan çok, neyimiz eksik olursa ne yaparız? Kendi seçtiğin bir dünyayı nasıl kurabilirsin? Hatta kurabilir misin? Hayatta aradığın neydi, hiç düşündün mü?
Duvarlar neden boş? Eve gelen kitaplar...

Hepsi bize neye ihtiyacımız olduğunu, zamana hâkim olmanın, yaşam sanatını bilmenin gerekliliğini, evde ne kadar az zaman geçirmenin ya da evde yaşamanın inceliklerini öğretmeye devam ediyor.

buyuk-sehirleri-ancak-buyuk-yazarlar-anlatir-822013-1.ŞEHİRLİ KARINCA BEN DEĞİLİM

► “Şehirli Karınca”. Bu siz olmalısınız…
Edebiyat, felsefenin en önemli yanı, başka kimliklerle, başka taşlarla buluşmanın, temasın yollarını açmaya çalışmasıdır. Bu yüzden anlattığınız bir kişi başka birinin izdüşümü, düşsel portresi olarak karşımıza çıkabilir.

Kısaca hikâyeyi okuduğunuzda orada anlatılan gerçekten altı arkadaşıyla göç eden bir karınca değil midir? Başka karıncalar tarafından çok çalıştırılmaktan bıkmış, yeni bir dünyaya açılmak isteyen bir asi karınca.

Belki de Amazon’daki yurdundan gemilerle daha sıcak ülkelere gitmek isteyen Bir Ateş Karıncası’nın uzaktan akrabasıdır, tabii bazı yönleriyle ama kesinlikle ben değilim...

► Kitabı okurken sizinle sohbet ediyor gibi hissettim. Kitapta birçok yazar, sinemacı, müzisyen tanıma ve hatta onlarla tanışma imkânı buluyorsun. Samuel Beckett, Başo, Günter Grass, Zweig, Frida Kahlo… İç dünyanızda sanatçıları konumlandırdığınız yeri nasıl anlatırsınız?
Henri Michaux, bir yerde şöyle yazıyor: “Yarasanın bir kuş olmadığını söyleyebilirsiniz. Ama o bütün kuşlara uçmayı öğretebilir.”
Büyük şehirleri ancak büyük yazarların anlatabildiğine inanırım. Önce kısa öyküler derken zamanla deneme benim artık vazgeçemediğim bir tür oluverdi. Ve zaman insana geçitlerden, dar kapılardan, köprülerden sessizce geçmeyi öğrettiği gibi, kimin hikâyesinin kimin hayatıyla örtüştüğünü de öğretiyor. Ve bir gün beyninizde sizinle birlikte yolculuklarla kendinden geçmiş bilgilerin elinizdeki anahtarlara dönüşmüş olduğunu gördüğünüzde Poe, Kafka, Stevenson, Birsel, Borges, Benjamin, Sait Faik ya da Cortazar’a neler borçlu olduğunuzu hissediyorsunuz.

► Yazdıklarınız yalnızca bu kitabı okumakla bitmiyor. Yepyeni meraklara yelken açıyor. İzlemek istediğiniz filmler, dinlemek istediğiniz şarkılar ve araştırmaya iten isimler oluyor. Bu bir yazar için ne ifade eder?
Abdülhak Şinasi Hisar ve Ahmet Haşim’in vapur beklerken sohbete kapılıp sık sık vapuru kaçırdıkları söylenir. Birbirlerine bir şeyler sunacak insanların durumudur bu. Dünyaların paylaşılmasıdır, hücrelerin pencerelerinin özgürce açılmasıdır bir anlamda.

► Yıllar önce Çetin Altan “deneme öykü” diye tanımlamıştı yazdıklarınızı. Siz ne dersiniz bu tanıma?
Konuyla hiç ilgisi olmayan, bazen de uzaktan yaklaşır gibi görünen epigramlarla başlar hikâye. Bu alışkanlık Montaigne’e kadar uzanır. Sonra Poe’da devam eder bu gizemli, tılsımlı deyişler.

“Kimse palmiyeler altında etki altında kalmadan yürüyemez” demişti Lessing.

Tabii Borges’le bize uzanır.

Sonra öykünün taşlarını örersiniz yavaş yavaş. Bende kahramanımız bir evin önünden geçerken hikâyeden çıkıverir ve bana o evde yaşayanların hayatıyla ilgili ipuçları bırakır. Nereye gittiğini anlamam bile; gözden kaybolur. İşte o ev Verlaine’in, Zweig’in ya da Flaubert’in kaldığı yer olabilir. Önce tam anlaşılamayan çizgiler zili çaldığınızda daha belirginleşir. Odalarda yanar lambalar, piyanonun başında, ya da masada birini görürsünüz, duvarda bir Dürer ya da Daumier gülümser size.

► Çok yönlü bir sanatçısınız. Sanatı birbiriyle örülmüş bir bütün olarak gördüğünüzü söylemek yanlış olmaz sanırım. Ne dersiniz?
Yine odanızda çalışırken bu kez başka bir odayı canlandırmak istersiniz ama bu kez duvarlarda Matisse karşılar sizi, piyanonun da yerini klavsen almıştır, ışık daha azdır. Birden Rembrandt’ın evi gelir aklınıza...

buyuk-sehirleri-ancak-buyuk-yazarlar-anlatir-822015-1.


BOB DYLAN PLAĞI HEYECANI

► Sizin şarkılarınızı ilk kez plaktan dinliyoruz. Günümüzde plak nasıl bir önem taşıyor? Artan ilgi neyle ilişkilendirilebilir?

Artık plak dinlemiyorum. Evde her şey CD formatında bende. Ama yıllar sonra bir 33’lüğün varlığı çok mutlu etti beni. Yıllar önce Paris’te birkaç Bob Dylan plağı için girdiğim kuyrukta duyduğum heyecanı yaşattı bana.

► “Koş Git Bir de Sen Bak”taki şarkılar nasıl bir seçkiyle bu plakta buluştu?
Görkem Yeltan ve Emre Karabulut’un önerileriyle benim seçimlerimi kaynaştırdık. Umarım en gözdeleri seçmişizdir...

► Hem kitap hem de plak kapağınızı şahane resimlerinizle yayımladınız. Portreleri yansıtıyorsunuz resimlerinizde. Bakış, duruş… Her biri konuşuyor adeta. Siz ne dersiniz?

Günlerim yazmak, çizmek, boyamak, okumak ve film izlemek olarak geçiyor denebilir. Çalışmak, çalışmak...

► Önümüzdeki günlerde bizi nasıl sürprizler bekliyor olacak?
Tuğba Çelik’le bir film üzerinde çalışıyoruz iki aydır. Sonra ayrıca resimleyeceğim bir novella var sırada. Sonra da sanat ve hiç kopmadığım sinemacılar ve yazarlar üzerine You Tube’da bir dizi konuşmalar yapmayı düşünüyorum...