5 günde 20 koy görmeye çalışmadığınızda, skorerliği bırakıp rakı felsefesine girdiğinizde işler değişir. Çünkü deniz müthiş bir şeydir. İnsanı terbiye eder. Sabra, metanete, tevekküle teşvik eder

Büyük şehirlinin rüyası: Tekneyle rakı

Mavi Yolculuk, Halikarnas Balıkçısı, Azra Erhat ve Sabahattin Eyüboğlu tarafından müthiş romantik bir atraksiyon olarak başlatılmış bir ehlikeyif hareketidir.

1950’lerde memleket entelektüelleri arasında yayılmış, 1980’lerde yat sahibi elitin zengin faaliyeti haline gelmişken bugün turizmin vazgeçilmez parçalarından birisi haline gelmiştir.

Tabii bugün işler değişmiştir. Turizmin parçası haline gelmiş her şey gibi bu da deforme olmuş, plastikleşmiş, sıradanlaşmıştır. Yapamayana ne kadar arzu nesnesi gibi görünse, kulağa pek hoş gelse de her şeyden önce sıkıcıdır.

Bir mavi yolculukta artık bir çeşit otobüs şoförü haline gelmiş kaptan bir milyonuncu kezdir girdiği koylara girer. Önce bekler yüzsünler sonra götürür yesinler, sonra tekrar yüzsünler sonra öbür koy. Sonra öbür koy. Sonra öbür koy. Yüzsünler yesinler yüzsünler yesinler koştur koştur gezsinler dönsünler. Buyrun mavi yolculuk size.

Yeni pek bir şey görünmez, hepsinde yaklaşık aynı mezeler ve balıklar vardır. Bir de üzerine bu kadar uzun süre aynı insanlarla daracık bir mekanda aynı şeyleri yapmaya bağlı olarak sosyal problemler çıkar.

Mavi yolculuk kafası berbat bir kafadır bence. Can ciğer kuzu sarması yolculuğa çıkılır, aynı şeyler yapılır, küsülür gelinir. Bir tek kere bile yapmadım. Uzaktan gördüğüm bunlar ama. Bana sorarsanız o koyların iyi bir tanesine çekip beş gün takılıp dönseler açık ara daha iyi bir şey yapmış olurlar. Bir kere gittikleri yeri tanıma fırsatı bulurlar. Otomatik hareketlerle biberiye basılmış kültür çuprasını suratsızca servis eden mekancının içinden şevkle muhabbete iştirak eden bir barbanın çıkmasına fırsat tanımış olursunuz. Civarı hakikaten görmüş insanları tanımış orada yaşamış olursunuz. Öbür türlüsü yerine fotoğraflarına bakmanız da yeterli bana sorarsanız.

5 günde 20 koy görmeye çalışmadığınızda, skorerliği bırakıp rakı felsefesine girdiğinizde işler değişir. Çünkü deniz müthiş bir şeydir. İnsanı terbiye eder. Sabra, metanete, tevekküle teşvik eder.

Bir arkadaşımla ortak mütevazı bir balıkçı teknemiz var. Fırsat buldukça onunla turlar, onda yatar kalkar, içinde haftalar geçiririz. Teknede içilen rakının tadı başka olur. Tuzlu suyla yıkanmış bardaklarda hafif sallanan rakıyı yıldızlara doğru kaldırıp yumuşak yumuşak devam etmek eşsizdir. Tekne, içinde uyuyabileceğin, dilediğin an manzarasını değiştirebileceğin müthiş ve kişiye özel bir meyhanedir. Gecenin sonundaki bir küçük yüzme, açık bir çay, cuppa yatak da güzel rüyaları garantili hale getirir.

Bir de denizden ulaşılabilen, hatta sadece denizden ulaşılan meyhaneler vardır. Onların da kafası ayrıdır. Pek çoğunu bizzat o mekanda doğmuş kalender barbalar işletir. Zaten bir yerin elektriği ve asfalt yolu yoksa o yeri işleten insana ister istemez bir dinginlik, bir rind hal çöker.

Hemen birkaç örnek vereyim. Benim Gökova körfezindeki favori mekanım ve koyum Löngöz (Kargılı) Alibar Restorandır. 30 yıllık Alibar, işletmecisi Ali Ölmez’e babası yine Ali Ölmez’den yadigar. Akıllara durgunluk verici bir manzara, harikulade insanlar ve doğal bir yat limanı var burada. Ve tabii güler yüzlü çevre dostu işletmecisi Ali Ölmez ile “belediyeden emekli” Cemal Abi. Elektrik güneş enerjisinden, yetmedi jeneratörden. Bırakın İnterneti GSM bile pek çekmiyor. Bu sayede de cennet parçası tabii. Bu müthiş koy vaktinde turkuazdı. Büyük bir orman yangını sonrasında kül çöktü denizin üzerine. Artık koyu yeşil ve hala tertemiz neyse ki. Ali yangına o kadar duyarlı bir insan ki kendi çektiği yangın fotoğraflarından yaptığı iki albümü her gelene gösterip konu üzerine daha hassas olmasını sağlayabilmek için bir konsantre eğitim vermeye çalışır.

Yahut Söğüt’teki Mavi Akvaryum’un sahibi Deniz Tan. O mekanda doğmuş Deniz, balığını da kendisi tutuyor, meze yaptığı sebzeleri de kendisi yetiştiriyor. Tam bir ekmek elden su gölden durumu. Söğüt demişken oraya giderseniz limanda Deniz Kızı restorana gidip Feridun abinin kuru ahtapotunu tadarsanız muhtemelen memleketin en iyi ahtapotunu yemiş olacaksınız. Aman ha hemen yanında Söğüt Restoran var, mekanlar çok benzer, karıştırmayın.
Bu mekanların hiçbirisine mavi yolculukçular gitmez.

Keza mavi yolculuk mekanlarıyla karışık gidersek, kara erişimi olmayan Sailers Paradise, Kocabahçe’de. İşletmecisi Tarık lokum gibi bir kardeşimizdir. Selimiye’de Giritinn’e düşerseniz, Sermet abimiz, Berna kardeşimiz ve has Beşiktaş Çarşı’lı meyhaneci Cüneyt’e muhakkak selamımı söyleyin. Bozukkale’de palabıyık Selami abimizin mekanı da kendisi de şahanedir. Aman aynı koyda Ali Baba restoran var, ilişmeyin. Mazı’da Kayabaşı Restoran Mehmet’in yeri, Akyaka’da azmakta ayaklarınız suda rakı içebileceğiniz Mercan Vira Vira, müstesna yerler.

Bu kadar deniz muhabbeti yapıp Sadun Boro’dan bahsetmemek ayıp olur. Bir denizcilik anıtı, hepimizin ağabeyi Sadun Boro sadece dünyanın çevresini teknesiyle dolanmış ilk Türkiyeli değil, hayatını Ege’yi, Akdeniz’i korumaya adamış, civarda iyilikleriyle bilinen arkasından hep iyi konuşulan bir müthiş insandır. Boro’nun meşhur Kısmet’le en fazla takıldığı yer olan Akbük’e yolunuz düşerse muhakkak Deniz Kızı Kaptanın Yeri’ne gidip Mustafa Efe ile ince ince muhabbet ederek demlenin. Olur da teknede yaşayan, ikizlerini teknede büyüten Mehmet ile Yeşim’e rastlarsanız onlara da benden bir selam söyleyin. Muhabbetleri harikuladedir.

Son olarak sizi Bozburun Möwe Meyhanesine götüreceğim müsaadenizle. Civarda meyhane konvansiyonlarına bağlı olarak işletilen tek mekan burası sanırım. Brecht, Nazım, Che resimleriyle sizi karşılayan mekanda herşey titizlik ve özenle hazırlanıyor. Sahibi Güven abimizin 15 yıldır işlettiği Möwe’deki bütün mezeler onun marifeti ve ben hepsine kefilim. İstanbul Şehir Tiyatroları’ndan emekli Habip abi de ince ince yardım ediyor, çalışanları filan yok. Yolunuz düşerse ıskalamayın.

Yazarken daha fazla tahrik edici olmadan hepinize iyi pazarlar diliyorum.