Bu yazının asıl muhatabı AKP’ye koşulsuz destek veren yurttaşlarımız ve Kürt/Terör sorununun ölerek öldürerek çözüleceğine inanan yurttaşlarımız.

Hızlı bir mukayeseli tarihsel tur yapalım:

12 Eylül oldu… “Kürt yok, Kürtçe diye bir dil yok” dediler.

Buna karşılık “Arkadaş nasıl olmaz? komşularımız, arkadaşlarımız var, beraber Ulusal mücadeleyi yürüttük, Cumhuriyeti beraber kurduk. Esas olan eşit haklara sahip vatandaşlar olarak, gönüllü birlikte yaşamdır “ denildi. Bunu diyenler bölücü, vatan haini, terörist ilan edildi.

Diyarbakır ceza evinde aklın alamayacağı işkenceler duyulmaya başlandı.

Buna karşılık: “Yapmayın! bu yöntemle sorunu çözmezsiniz, tam tersi derinleştirirsiniz” denildi.Bunu diyenler bölücü, vatan haini, terörist ilan edildi.

Şiddet tırmanmaya başladı. İlçeler basıldı, araçlar mayınlandı, öğretmenler öldürüldü. Bu yolla Birleşik Bağımsız Kürdistan’ı kuracağız dediler. Öte yanda Köyler boşaltılmaya başlandı. “Kürt iş adamlarının listesi elimizde” dediler. Yargısız infazlar, işkenceler, hukuksuz yargılamalar, yasa dışı örgütleri bir birine kırdırtmalar…

Buna karşılık: “Yapmayın! bu halkı birbirine düşmanlaştırır. Barışçıl yöntemler denenmeli. Esas olan barış içinde gönüllü bir arada yaşamak olmalı. İnsan haklarına uyun” denildi. Bunu diyenler ırkçı, bölücü, vatan haini, terörist ilan edildi.

Sonra Kürt Realitesi tanındı.

Kuzey Irak’ta kürt bölgesi kırmızı çizgi ilan edildi ama bir müddet sonra ABD korumasında Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi kuruldu. Yöneticilerine Türk Pasaportu verildi ve ticari siyasi ilişkiler gelişti.

AB’nin ve demokrasinin yolu Diyarbakır’dan geçti. Çözüm için baldıran zehri içildi, kefen giyildi.

Güzel şeylerin olacağı müjdesi verildi. Milliyetçilik ayaklar altına alındı. PKK’lılar Habur’da törenle karşılandı. AKP’liler Öcalan’ın siyasi bir bilge olduğunu defalarca ilan ettiler.

Buna karşılık; “hukuku eğip bükerek, topluma mal etmeden barışı ve çözümü sağlayamazsınız” denildi. Bunu diyenler kandan beslenen, barış karşıtı ilan edildi.

Hükümetle PKK’nın görüştüğü iddiaları dile getirildi. AKP yöneticileri iddiaları yalanlayıp hakaretler ettiler. OSLO görüşmeleri ortaya saçıldı. Anlaşıldı ki devlet Kalekollar’la büyük savaşa hazırlanırken, PKK da aynı savaşa yığınak yapıyormuş.

Bu arada “Akil Adamlar” harekete geçti. Hükümet artık açıkça görüşmeler yapmaya başladı. Heyetler gitti geldi. Nihayet Dolmabahçe’de mutabakat imzaladılar.

Buna karşılık; “Kalıcı ve gerçek barış/çözüm ancak tüm topluma mal edilirse olur. Şeffaf bir süreç yürütün. Meclis vaziyet etsin. Akil dediğiniz adamların toplumun çoğunluğunda karşılığı yok. Samimi olun. Bir yandan silahlanıp bir yandan nasıl barışacaksınız? Açılımcı yaklaşım başarıya ulaşmaz.” denildi. Bunu diyenler ulusalcı, kandan beslenen, barış karşıtı ilan edildi.

Öcalan’ın, Hükümeti Gezi (!) ve Cemaat darbesinden koruduğunu ve iktidarı altın tepsi içinde sunduğunu söylediği iddia edildi. Ancak PKK’nın söz verdiği halde çekilmediği, Hükümetin ise hasta tutuklular sorununu çözmemesi nedeniyle Dolmabahçe süreci bitti.

Kobani düştü düşecek oldu. Peşmerge’ ye, PYD’ye destek olsun diye yol verildi. PYD Süleyman Şah Türbesinin taşınmasına nezaret etti. HDP Türkiye partisi olacağını ilan etti.

Cumhurbaşkanı ve AKP elitleri herkesin gözü önünde olup bitenleri inkar edip Dolmabahçe aslında olmadı dediler.

7 Haziran seçimlerinde AKP tek başına iktidarı kaybetti. Diyarbakır, Suruç, Ankara katliamları oldu. AKP oylarının arttığını ilan etti. Hükümet hepsinde peşinen PYD’yi sorumlu ilan etti. Güney sınırımızda bir Kürt oluşumu kırmızı çizgi ilan edildi. HDP’li belediyeler Demokratik Özerklik, Özyönetim/Özsavunma ilan etmeye başladı. Yerleşim yerlerine hendek, barikat, patlayıcı tahkimatı yapmaya başladı. Tankla topla müdahale etmeye başladı devlet.

Nihayet bir taraf beni desteklemezsen teröristsin demeye başladı. Öbür taraf ise durakta bekleyen yurttaşları öldürerek demokrasi getireceğini iddia etmeye başladı.

Bunlara karşılık: “Bu gidiş kötü. Silahla, hendekle siyasi ve demokratik bir başarı sağlanamaz. Tankla, topla, canlı bombayla bu iş çözülmez. Kopuş yaşanır böyle giderse” dediler. Bunu diyenler terör destekçisi ilan edildi.

Şimdi tüm toplum kaygı içinde iç savaşı bekliyor. Hiç yanılmadıkları halde defalarca bölücü, vatan haini, terör destekçisi, barış düşmanı ilan edilenler herkesi sağduyuya çağırıyor. Bu şiddet sona ersin, gidişat kötü diyorlar. Ama defalarca yanlış karar verenler, çark edenler, barış isteyenleri terörist ve vatan haini ilan etmeye devam ediyor.

Elinizi vicdanınıza koyup bu kadar yanlışı yapan, yalpalayan figürleri desteklemeye devam edip etmeyeceğinize karar verin.

Bu adamların nasıl büyük bir tehdit olduğunun farkında değil misiniz?