Ne kadar bilsek de şaşırmaya devam ediyoruz. Yangına müdahaledeki yavaşlık karşısında yanmakta olanın turizmin hizmetine sunulmasındaki hıza kim ne diyebilir? Ne var ki bu kez kızgınlık yangının kendisi gibi çok geniş bir kesime yayılmış durumda ve kolay soğuyacağa benzemiyor.

Ancak, hükümet edemeyenlere kızgınlık çok temel bir gerçeği gözden kaçırmamıza neden olmamalı; sorunumuz hükümet meselesinden daha büyük ve derin! Uzmanlar uzun süredir gezegen düzeyinde bir yok oluştan söz ediyor Üstelik bu durumla yaşlı dünya daha önce 5 kez karşılaşmış! İlki 400 milyon yıl öncesine giden bu yok oluşlar, canlı türlerinin bir bölümünün tümüyle, bir bölümünün ise çok büyük oranlarda tarih sahnesinden silinmesi anlamına geliyor!

Sıradaki 6’ncı yok oluşu diğerlerinden ayıran ana özellik ise ilk kez ortaya çıkan bu olumsuzluğun sorumluluğunun insan türünün omuzlarında olması! Süreç daha önce başlamış olsa da sanayi devrimi ile serpilen kapitalizm, yerküreyi hoyratça kullanarak adım adım yaşanılır bir yer olmaktan çıkartmış bulunuyor. Uzmanlar yok oluşa doğru giden yolda üç önemli eşiğin aşıldığını yani geri döndürülemez hale geldiğini söylüyorlar!

İklim değişikliği, biyo-çeşitliliğin aşınması ve azot döngüsündeki bozulma olarak ifade edilen bu eşik aşımları, büyük bir olasılıkla bir büyük yok oluşun kapısını da aralamış bulunuyor.

Kuşkusuz hala hükümetler düzeyinden başlayarak yapılabilecek çok şey var. Ancak uzunca bir süredir yapılan uyarılara karşın hâlâ anlamlı adımların atılmaması, tersine krize yol açan olumsuzlukların büyüyerek devam etmesi umutları kırıyor. Tam da bu nedenle dünyanın Türkiye de dahil dört bir yanında sermayeye değil, yaşama sahip çıkan iktidarlara ihtiyaç var.

Ancak duyarlı iktidarların varlığı bu zorlu süreçte başka açılardan da önem arz ediyor. Zamansal olarak bu yok oluşun bugünden yarına olmadığını ve olumsuzlukların kendini farklı coğrafyalarda farklı ağırlıklarda göstereceğini biliyoruz. İşte bu noktada küresel nitelikteki bu çoklu krizleri karşılarken, ülkenizin nasıl bir hükümetinin olduğu önem kazanıyor, hem krizin küresel çözümüne ne derecede katkı yapacağınıza hem de sonuçlarından coğrafyanızın nasıl etkileneceğine ilişkin olarak!

Son orman yangınları iyi bir örnek. İklim değişikliği ile de yakından ilişkili bu yangınlar çok yaygın bir coğrafyada kendini gösteriyor. Ancak, planlı-programlı yaklaşıp geniş yangın uçak filosu olanlar yangınlardan minimum hasarla çıkarken, uçak yerine makam aracı alanlar yangını, mücadele eden vatandaşının gerisine düşerek izliyor. Pandeminin yönetilişi biçiminden sonra yangınlarla bir kez daha gördük ki biz işte o ikinci kategorideyiz. Ne var ki son birkaç yılda yaşadıklarımız buzdağının görünen yüzü; önümüzde gıda krizi, denizlerdeki canlı yaşamının yok oluşu, büyük ölçekli seller, ucundan gördüğümüz salgın hastalıklar ve öngöremediğimiz başka bir dizi olumsuzluk var.

O yüzden bu coğrafya ve toplumun bir geleceği olacaksa bu, o geleceği omuzlayabilecek bir yönetim anlayışının tesis edilmesine bağlı. Bu konuda bir iyi bir de kötü haber var. İyi haber gelişmeler, AKP iktidarının da bazı eşikleri aştığını ve geri dönüşü olmadığını gösteriyor. Eşik aşımı için yukarıda altını çizdiğim üç boyut, bir analoji olarak AKP iktidarının çöküşüne de ışık tutabilir. (Siyasi) iklim krizini anımsatan biçimde borç ve talanla sağlanan kaynakların keyfi ve kötü kullanımının yol açtığı bir kirlenme ve yolsuzluk sistemi, AKP iktidarını da yaygın ve derin biçimde çürütmüş bulunuyor. Azot döngüsündeki bozulmaya eşdeğer biçimde ekonominin bütün damarlarının 3-5 ayrıcalıklı kesim dışında tıkandığı, bir nefes alamama durumu ile karşı karşıyayız. Siyasi atmosfer gibi ekonominin atmosferini de bozan bir dengesizlik yaşama damgasını vuruyor. Biyolojik çeşitliliğin aşınmasını hatırlatan biçimde AKP iktidarı kendi kadrolarına kadar uzanan bir biçimde çeşitliliği geri döndürülemez biçimde tasfiye etti. Sonuç olarak AKP, tasfiye sürecine girmiş bir iktidar artık!

Kötü haber? Eşiklerin aşılması, geleceğin iyi olacağı anlamına gelmiyor. Karşımızda beklenmedik krizler ve belirsizlikler var. İşte tam o noktada etkin bir muhalefetin varlığı son derece hayati! Krizleri iktidarlar yönetemediğinde bu görev muhalefete düşer! Krize mi, çöküşe mi gidileceği bu noktadan sonra iktidar değil, muhalefet tarafından belirlenir.

Kötü haberin olduğu zarfı iyi niyetle açmıyorum.