Toprak Kadın eliyle halka kıpırdamamaları için işaret etmiş, yürümüş tek başına ordunun üstüne

“Toprak Kadın eliyle halka kıpırdamamaları için işaret etmiş, yürümüş tek başına ordunun üstüne. Vezir (Lal Dede), komutanlarının nerede olduklarını sormuş. Toprak Kadın; “Onlara ülkede isyan başladı, halk Çiyayê Aştiyê’nin eteklerinde toplanıyor dedim, inanıp gittiler, isyanı bastıracaklar! Ama yalan senin, bu yalana sen inanmazsın. Yıllarca halkın arasında yaşayıp onları inandırdın, kandırdın... Vezir duraksamamış, “İsyan çıkarmaya meyilli lider insanları tespit etmek, bulup çıkarmak ve cezalandırmak benim işim” demiş ve yanındaki okçulara Toprak Kadın’ı vurmalarını istemiş.

Masal bu ya oklar göğsüne saplanınca tek bir damla dahi kan çıkmamış kadından. Bedeni bir anda toprak oluvermiş. Ardından güçlü bir rüzgâr çıkmış, toprak kümesini dağıtıvermiş.

Masal bitti ya da bitmedi. Anlatıcıya masalın burasında itirazlar gelmeye başladı. Biri dedi ki; “Bu masal bitmez, bitse de sonuç çıkmaz. Hadi zorlasam, ölü toprağı halkın üstünden kalkınca isyan bayrağını açtılar” diyebilirim. “Peh peh!” Bir başkası; “Bu masal kralı masum gösteriyor, nerede görülmüş kralın masum olduğu” diye itiraz etti. Diğeri masalın kahramanının kim olduğunu sordu? Yanıt verdi biri; “Anlamayacak ne var, tabii ki Lal Dede. Baksanıza ülkeyi el altından nasıl yönetiyor.” “Tartışmaya gerek yok bence Toprak Kadın,” dedi biri. “Kahramanlar cesur olur.” Arkadaşı itiraz etti; “Bence Halk.” Diğeri kızdı; “Halk mı, komik olma. Halk ne yaptı da kahraman oldu. Efsunlara, hurafelere inanarak kahraman olunmaz ki.” Başka biri tartışmaya başka bir boyut kattı; “Kahraman bir insan değil, bir dağ. Yani Çiyayê Aştiyê (Barış Dağı). Baksanıza herkes ona ulaşmaya çalışıyor, bir efsane.”

Tartışmanın en ateşli anında içeri Azê’nin annesi girdi, Azê sevimli görünerek ona masalın kahramanını sordu. Yanıtına herkes güldü; “Zavayê te ye dota min, zavayê te.” (Senin eniştendir kızım, senin enişten.) Eylo Enişte küstü, masal anlatmayı bıraktı.

Eylo Enişte’nin anlattığı bu çirok romanda ‘büyüklere masallar’ göndermesiyle yazılmamış olsa da, gerçek yaşamda büyükler masallara inanmaya meyilli. Öyle olmasa egemenin hali nic’olurdu? Oysa çocuklar masallarla düş kurar.

Masallardaki doğaüstü konuların, çocukları bilimsel düşünceden uzaklaştırdığını ve daha sonrasında doğaüstü mistik ve dini düşünceye bağlayacak bir tutum geliştirdiğini savunan düşünürler var. Bu düşünürlerin çoğu çocukların masallardaki metaforik-alegorik anlatımı anlayamayacaklarını ve anlatılanı doğrudan anlatıldığı gibi anlayacaklarını varsayıyor. Marx; “Eğer öz ve görünüş tamamen örtüşseydi, bilime gerek olmazdı” sözünden yola çıkarak görünenlerin arkasında görünmeyen yasaları hayal etme gücü bizi bilime götürür diyebiliriz. Kendini ya da başkasını anlamayı ve tanımayı gelişmiş bir hayal gücü sağlar; hayal gücü de, yetişkinlerce tespit edilmiş bir ahlaki öğretiyle değil, çocuğun kendi özsel çatışmasının gelişmesiyle olur. İyi edebiyat olarak iyi masallar da bunun en güçlü araçlarından biri.

Walter Benjamin ‘Öykü Anlatıcısı’ adlı metninde ise, masalların çok boyutlu simgesel-ahlaki dünyasının, çocuğa mitolojik güçler karşısında kılavuzluk ettiğini savunur. ‘Kırmızı Başlıklı Kız’ masalında, yetişikinlerin söylediği gibi “annenin sözünden çıkarsan başın belaya girer” diyen ahlakla değil, tam tersine, yetişkinliğe giden yolda, insanın kurtla, doğayla, kendiyle karşılaşmasıyla, dolayısıyla düşüncenin derinlikleriyle ve cesaret kazanmasıyla çocuk dönüşüyor.

Şimdi sorularımıza başlayabiliriz. Çocuklar gerçek dünyada ve televizyonlarda tanık olunan şiddetten mi etkileniyor, yoksa kendi içinde sembolik bir anlam yaratan masallardaki olaylardan mı? Büyükler kendi yarattıkları hayatlarla çocukların gözünde nasıl görünüyorlar? Onlara sunduğumuz bu hayatı hak ettiler mi? Çocukça saflıklarına yakışmayan kötü bir dünyayı onlara miras bıraktığımızın ne kadar farkındayız? Farkındaysak nerede hata yaptık? Yeni baştan, yeni bir dünya düzeni için yabancılaştığımız dünyaya nasıl geri dönebiliriz? Belki de kirli hesaplarımızdan uzaklaşıp çocuk düşlerimize geri dönmeli... Bunun için ne yapmalı? Çocukların düşleri var, büyükler çoktan unuttu. Gerçekçi olup imkânsızı istemek için acaba artık çocuklara değil de, büyüklere mi edebiyatla donanımlı iyi masallar anlatmalı/yazmalı? En azından yalnızca iktidarın anlattığı masallarla baş başa kalmazlar. Eğer öyleyse haydiii! Büyüklere masallar!