Büyülü bir isyan öyküsü

ILGIN UZUNSERVİ

Dört kitaplık fantastik bir seri olan ‘Gölge’ serisinin ilk cildi Akbabaların Ağıdı, yurtdışında imza attığı çizgi-romanlarla ve Star Wars romanlarıyla tanınan Delilah S. Dawson’ın ‘Lila Bowen’ mahlasıyla yazdığı bir eser. Çeşitli türlerde kitaplar kaleme alan yazarın hem genç hem de yetişkin okur kitlesine yönelik eserleri mevcut. Akbabaların Ağıdı da bu iki kitlenin kesiştiği daha büyük bir fantastik edebiyat kitlesine hitap ediyor.

Robert Jordan ve Scott Lynch gibi çağdaş Amerikan fantastik edebiyatının önde gelen isimlerden biri olan Patrick Rothfuss’un, “Farklı dünyalar, tuhaf büyüler, eşsiz karakterler görmek için fantastik kurgu okuyanlardansanız, bu kitabı okumak boynunuzun borcu, çünkü tıpkı benim gibi sizin de daha önce böyle bir şey görmediğinize bahse girerim” dediği bir romanla karşı karşıyayız. Rothfuss gibi bir yazarın yorumu günümüz fantastik okurları için oldukça belirleyici, özellikle de ‘eşsiz karakterler’ kısmı. 2000’li yılların spekülatif edebiyat türlerinde çoğunluktan farklı olan, azınlığı ya da alternatifleri, ötekileri temsil eden, sessizlerin sesi haline gelen kahramanlar daha fazla yer kaplıyor. Elbette bu yaklaşımın ilk, önemli ve kalıcı adımlarını Ursula K. Le Guin’in eserlerine kadar götürmemiz mümkün. Akbabaların Ağıdı ile başlayan ‘Gölge’ serisinin kahramanı Nettie de neredeyse her özelliğiyle çevresindekilerden farklı olan, ten rengiyle, kökeniyle, ailevi durumuyla, cinsel kimliğiyle, görünüşüyle, içinde yaşadığı toplumun gözünde bir ‘yabancı’ ve Rothfuss’un anlatmaya çalıştığı biçimde ‘eşsiz’ ve tam da bu yüzden yalnız ve daima mücadele edip baş kaldırmayı hayat tarzına çevirmek zorunda kalan bir karakter.

Bir yanıyla epey farklı bir fantastik kurgu bu, çünkü ‘western’ unsurlarının çok yer kapladığı, zaman ve mekân olarak kendimizi tanıdık bir Vahşi Batı ortamında hayal ederek okuduğumuz bir öykü sunuyor bize yazar. Diğer yandan, ergenlikten çıkmaya çalışan genç bir kahramanın nasıl ve hangi açılardan ‘farklı’ olduğunu, onunla birlikte çözmeye çalışıyoruz. Birçok fantastik roman gibi burada da bir aidiyet ve kimlik bunalımı öyküsüyle karşılaşıyoruz ve yine birçok nitelikli eserdeki gibi burada da kahramanımızın kendi kimliğinin farkına varması, benliğini bulması için hem içindeki hem de dış dünyadaki canavarlarla karşılaşıp hesaplaşması gerekiyor.
Gerçek anne babasını tanımayan Nettie, yanında büyüdüğü kişilerin istismarına uğruyor. Ona köle gibi davrananlardan alacağı intikam macerasına ilk adımlarını atarken, kendi içinde de değiştiğini, büyüdükçe etrafındakilerden farklılaştığını görüyor ve bir yandan bu elle tutulur gizemi çözmeye çalışırken bir yandan da karşısına çıkan büyülü ve doğaüstü durumlarla baş etmeye uğraşıyor. Kendini kurtarmak için elinden geleni yaparken ve sayfalar ilerledikçe serüvenden serüvene koşarken, aslında onun da başkalarının kurtarıcısı olup olmayacağını da görmeye başlıyoruz.

Akbabaların Ağıdı, bir madalyonun ikiden fazla yüzü olabileceğini anlatan, gerçek dünyamızı ilgilendiren toplumsal sorunların fantastik unsurlarla, büyülü bir dünyada örülerek yüzümüze vurulduğu bir büyüme öyküsüne sahne oluyor.