İzlanda’ya doğa hükmediyor, hem de şaşırtarak... Dünya’da eşi benzeri olmayan coğrafi oluşumlar ve doğal güzelliklerin hepsinden örnekler sunan bu muhteşem ülke sizleri çağırıyor

Buz ve ateş ülkesi

Mustafa Andıç mustafa.andic@hotmail.com

Bir önceki yazımızda başladığımız İzlanda gezimizi bu yazıyla bitiriyoruz. İzlanda gezimizin beşinci gününde rotamızı ilk olarak Avrupa’nın en meşhur balina turu yeri olan Husavik’e çevirdik ve Gulfstream Sıcak sularını takip ederek Meksika körfezinden 7 bin kilometre boyunca balık sürülerini takip ederek gelen balinaları görme imkânı bulduk. Deniz yağmurlu, dalgalı ve soğuk olmasına rağmen çok keyifliydi. Gulfstream’dan gelen sıcak sularla Grönland’ın kuzey doğusundan gelen soğuk suların karşılaştığı yerlerde bol miktarda deniz canlısı bulunduğu için İzlanda kıyıları dünyanın en zengin balık çeşitlerini barındırıyor. Bu nedenle öğle yemeğimiz doğal olarak deniz ürünlerinden oluşan menüydü. Bu deniz ürünleri aynı zamanda adayı birçok balıkçıl kuşların da önemli duraklarından bir haline getiriyor.


MİLYONLARCA KUŞ YAŞIYOR

Bu kuşların en önemlisi 'Puffin' denilen, gagaları siyah ve turuncu renkli kuşlar. Ada’nın kuzeyinde ve güneyindeki adalarda milyonlarcası koloni halinde yaşarken sonbaharda yetişkinlerin tamamı kıta Avrupası'nın kuzey batı kıyılarına göç ediyorlar. Yolumuzun üzerinde bulunan Dettifoss Şelalesi, yağmurda 800 metre yürümemize rağmen muhteşemdi. Wictoria ve İguazu’dan sonra sanırım dünyada gördüğüm en güzel şelaleydi. Hemen yukarı tarafta bir şelale daha olmasına rağmen gidemedik. Yağmurdan dolayı aracımıza dönüp yolumuza devam ederek Egilsstadir kasabasına ulaştık. Göl kıyısında şirin bir otele yerleştik. Otel dediysem de aslında konakladığımız bu mekân bir otel değil bildiğimiz bir okul.

Evet evet bir okul. Bu ülkede turizm sezonunda okulları tatil edip sınıfları otel odasına çeviriyorlar ve okullar açıldığında otel odaları tekrar kendi işlevine yani sınıflara çevriliyor. Nüfus çok az olduğundan sınıflar kalabalık olmuyor. Bu nedenle standart bir otel odası rahatlıkla bir sınıfa dönüştürülebiliyor. Zaten ülkenin hemen tamamı milli park statüsünde olduğu için yapılaşmaya pek izin vermedikleri gibi her türlü yapı ve üründen maximum derecede ve çok amaçlı yararlanıyorlar.

Sonraki durağımız adanın doğusu. Bu kıyılar Norveç kadar dik olmasa da çok fazla kara içlerine kadar giren fiyord kıyılarından oluşuyor. Bir yüz yıl önce burada kurulan bir Fransız kasabası halen varlığını sürdürüyor.

Doğu kıyıları önemli bir alüminyum tesisi ve jeotermal santralıyla meşhur bir yer. Ülke dünya alüminyum üretiminin yarısını karşılıyor.

Bu bölgede yapımı planlanan bazı projeler ise 2008'de yaşanan ve birçok bankanın iflas ettiği büyük ekonomik kriz nedeniyle askıya alınmış.

Krizde insanlar gelirlerinin yarısını kaybetmiş (Kişi başına düşen milli gelir o yıl 78 bin dolardan 50 bin dolara düşmüş). Neyse ki ülke kısa sürede yeniden toparlanıp gelirini kişi başı yıllık 70 bin doların üzerine çıkararak insani gelişim raporlarına göre dünyanın en müreffeh ülkesi olma özelliğini yeniden yakalamış. Bol miktarda fiyord, ufak tefek şelaleler görerek gezimizi sürdürüyoruz (Bu ufak tefek dediğimiz şelaleler bile Türkiye’nin en büyük şelalelerinden daha görkemli).

buz-ve-ates-ulkesi-630728-1.



BUZUL ÇAĞININ SON KÜTLESİ

Bugünün en önemli durağı 94 yaşında olup da 17 yaşından bu yana ülkenin dört bir yanından topladığı çeşitli taş minerallerinden oluşan güzel koleksiyon hazırlayan Mrs Petras’ Mineral Müzesi oldu. Müzede özellikle her türlü volkanik taştan oluşan çok zengin jeolojik numune vardı. Keskin ve sarp yamaçlı üzerleri yosunlarla dolu yemyeşil dağ manzaraları arasında, doğunun en önemli deniz fenerini görüp istakozlarıyla ünlü Höfn kentine ulaştık.

Yine kış mevsiminde okul yaz mevsiminde otel olan mekânımız güzeldi. İzlandalılar her şeyden optimum derecede yararlanmayı biliyorlar.

Güney kıyıları boyunca batıya doğru bir süre gittikten sonra nihayet Dünya’daki son buzul çağının son büyük kütlesinin bulunduğu Vatnajokul buzuluna ulaştık.

buz-ve-ates-ulkesi-630727-1.


Avrupa’nın en büyük buzulu olan Vatnajokul, Skaftafel Ulusal Parkı’nın içinde. Bu buzul ülke yüzölçümünün yüzde 8'ini barındırıyor.

Son 10 bin yılda dünyada buzul çağı sona ererken İzlanda’da tıpkı İskandinavya’nın kuzeyinde olduğu gibi günümüzde de buzul çağını yaşayan en büyük bölge. Nihayet bu buzulların arasından akan Morenlerden birinin önünde oluşmuş Jökülsarlon Buzul Gölü’nün önünde duruyoruz. Buradan hem karada hem suda gidebilen özel araçlarımıza binip bir süre karadan ilerledikten sonra buzlu sulara dalış yapıyoruz.

Kütlelerinin çoğunluğu suların içine gömülmüş olan buz parçalarının arasından bir süre ilerliyoruz. Bu deneyim gerçekten sıra dışı. Zira Patangonya’nın en büyük ve güzel buzulu olan Perito Moreno çok ihtişamlıydı ancak apartman büyüklüğündeki bu hareketli buzulların arasında dolaşmak sıra dışı bir deneyimdi.

Batıya doğru dört beş saat yol almamıza rağmen buzulun değişik kollarıyla hep karşılaşmaya devam ettik. Sonrasında lav akıntılarının kıyı düzlüklerine bıraktığı kül tabakalar ve bazalt örtüleri arasından devam edip akşama Vik kentine ulaştık.

Bu bölge siyah kum plajlarıyla, dolomit kaya sütunları ve kıyı bloklarıyla ünlü. Ardından Skogar Müzesi’ni ziyaret ettik.

Yerel halk ve İzlanda tarihiyle ilgili detaylı bilgiler içeren müzede aynı zamanda insan yaşamının gereksinimleriyle doğal afetlerden kurtarma gereçleri sergileniyor. Okullarda acil arama kurtarmayla ilgili müfredatlar uygulanıyor. Yerel yönetimler herkesi bir kurtarma timine kaydetmiş, kısa sürede nasıl organize olup olay mahaline gidecek yöntemleri ve bununla ilgili daha önce yaşanmış hadiselerden örnekler veriliyor.

Ülkedeki en büyük doğal felaketlerden biri Mayıs 2010'daki volkanik patlamayla oluşmuş, milyonlarca metreküp duman tüm Avrupa’nın hava sahasını kapatmış ve on binlerce uçak seferi bir hafta boyunca yapılamamıştı.

Skogarfoss Şelalesi ise 80 metreyle ülkenin en yüksek şelalesi. Ancak, İzlanda turumuzun en güzel şelalesi hiç kuşkusuz Gullfoss Şelalesi'ydi.

FAY KIRIĞI HER YIL BÜYÜYOR

Bu uzun ve dolu dolu geçen günümüzün en güzel anı ise ülkenin simgesel coğrafi özelliklerinden Gayzerlerdi. Yeraltındaki kırıklı kütlelerin arasından basıncın etkisiyle sıkışan suların her 5-6 dakikada bir 15-20 metre yükseğe fışkırmasıyla oluşan su ve buhar kütlesi, bizi kendisine hayran bırakmaya yetti.

Günün sonunda Kuzey Atlantik Fay hattının tam ortasındaki Thingvellir Milli Parkı’nı ziyaret ettik.

Fay kırığı her yıl 2.5 cm ülkeyi ikiye bölüyor. Bu bölge aynı zamanda dünyanın ilk parlamentosunun toplandığı yer.

Her ne kadar biz Magna Carta’yı (1215) demokrasinin ilk örneği olarak bilsek de 11. yüzyılda İzlanda’da paralmentonun bulunduğu belgeleriyle kanıtlanmış.


İzlanda’da her 10 dakikada bir tüm mevsimleri yaşama imkânınız var. Hava bir sıcak, bir soğuk, bir yağmurlu, bir rüzgârlı, ne isterseniz var. Burayı gördükten sonra bir daha “İstanbul’un havasına güven olmaz” sözümü geri almaya karar verdim.

Dopdolu geçen bir haftalık gezimizin ardından İzlanda hepimizde derin izler bıraktı.

Dünya’da eşi benzeri olmayan tüm coğrafi oluşumlar ve doğal güzelliklerin hepsinden örnekler sunan bu muhteşem ülke sizleri çağırıyor.