Toplumsal hafızanın üretildiği, paylaşıldığı, aktarıldığı ortamlar parçalanınca hafıza da kayboldu. “Sürekli olarak hafızadan söz etmemizin tek bir nedeni olabilir: Artık hafıza yok” (Pierre Nora, Hafıza Mekânları, Dost). Hafıza için mekânlara ihtiyaç duyuluyorsa şayet, toplumsal olanı yitirmişiz demek. Hafıza parçaları, kentin ücra köşelerinde, yıkıntıların arasında, çatlaklarda hayatta kalmaya çalışıyor. Toplumsal hafıza artık karşılaşmaların insafına kaldı. Karşılaşmazsanız geçmişten kopuk mutlak bir şimdinin içindesiniz. Karşılaştığınızda ise hafıza parçalarıyla ne yapabileceğinizi bilemeyebilirsiniz. Her halükârda hafıza yok artık. Halklar toplumsal hafızalarını yitirdiklerinde boşalan yeri, iktidar medyasının ürettiği hayali bir geçmiş doldurur ve medyada üretilen hayallerin hayaletleri sık sık halkın hafızasını ziyaret etmeye başladığında iktidar kendi hayali halkını yaratmıştır. Otantik hafızalarına sahip çıkmaya çabalayan toplumsal grupların inşa ettikleri hafıza mekânları ise, buzdolaplarını andırıyor; geçmişin dondurulduğu derin dondurucular. Buzdolapları aynı zamanda, üzerlerine yapıştırılan hatırlatıcı post-it’lerle gündelik hafıza mekânları değil mi? Memento filminin unutmaya yazgılı karakteri de hatırlamak için bedenine notlar yazdığında bedenini hafıza mekânına çevirmişti. Hafızasını yitiren bedenler buzdolapları gibi; içlerinde dondurulmuş geçmiş parçaları, yüzeylerinde ise gündelik hafızalarını yansıtan post-it’ler. Kentin sokaklarında post-it’ler dolaşıyor.

***

Buzdolabı bedenler gündelik hafızalarıyla, Benjamin’in “erlebnis” dediği, bireysel, dayanıksız, gelip geçici yaşanmışlıklarını paylaşabilirler ancak. Geçmiş, çatışma alanı. Ne zaman geçmişten söz açılsa, aralarında çatışma çıkıyor; çekmecelerinden çıkardıkları buz kalıplarını fırlatmaya başlıyorlar birbirlerine. Buzdolaplarının geçmişi, bir zamanlar kuşaktan kuşağa aktarılan toplumsal hafızadan geriye kalan dondurulmuş parçalardır. Hafıza artık birleştirmiyor, daha fazla parçalanıyor bedenler. Her buzdolabı, kendi payına düşen parça ile kurmuş geçmişini. Bazen birileri çıkıp buzdolapları arasında diyalog sürecini başlattığını ilan ediyor; yapbozun parçalarını bir araya getirip geçmişi bütünleme çabası. Derin dondurucudan çıkarılan hafıza parçaları çözüldüklerinde, bu kez de biçimsiz yığınlara dönüşüyorlar. Anlamlı geçmişten geriye kalan bu anlamsız yığınlar birleştirilince ortaya çıkan, bütünün tamamen yitirildiğinin göstergesidir; alacalı bulacalı lekelerden oluşmuş bir resim. Ve diyalog süreci başladığı gibi bitiyor. Buzdolapları, geçmişin bütünsel resmini sonsuza kadar yitirdiler, günübirlik hafızalarıyla yaşamak zorundalar.

Benjamin’e göre moderniteyi karakterize eden şey, aktarılan deneyimin çöküşüdür: “Şiddetli patlamaların, akıntıların ortasında kalakaldı küçük, korumasız insan bedeni”. Benjamin’in Birinci Dünya Savaşı’na dair gözlemleri gündelik hayatın sıradan deneyime dönüştüğünde, bırakın toplumsal hafızanın aktarılmasını, kendini patlamaların ortasında bulan korumasız insan bedeni kişisel hafızasını da yitirmiştir. O yüzden Memento filminin karakteri bedenine hatırlatıcı notlar yazmak zorunda ya da buzdolabı bedenler post-it’lerle dolaşmak. Artık hiçbir şey birikmiyor, anılar bile. Oysa hafıza, anılardan beslenirdi. Anlarımız o kadar kaygan ki anılar anların yüzeyine tutunamadıklarında akıntılarla dağılıp gidiyor. Gece başını yastığa koyduğunda günden geriye ne kaldı diye düşünmeyen var mı? Günden geriye kalanlar, unutmak istediğimiz ama unutamadığımız için bir türlü uykuya dalamadığımız baş belası olaylardır.

***

Özneyi cümle içinde tanımlayan yüklemidir. Özneye toplum içinde o kadar çok şey yükleniyor ki öznenin artık yüklemlerini hatırlaması mümkün değil. Toplumsal ve bireysel hafızasını yitirmiş özne cümlenin faili değil, özne ile yüklem yer değiştirdi; fail yüklemdir. Ne diyordu Fransız şair Joe Bousquet? “Yaralarım benden önce vardı, ben onları bedenimde taşımak için doğmuşum.” Önce yüklemler vardı; özne, bedeninde ve ruhunda derin yaralar açan, hatırlamadığı, hatırladığında hızla unutmaya çalıştığı yükleri taşımak için doğmuştur. Unutmaya yazgılı öznenin başına gelmedik kalmadı. Ama ne olup bittiğinin hâlâ farkında değil.