Binlerce yıl önce ölmüş hayvan cesetleri veya insanların kullandığı aletlerin kalıntıları, üzerlerindeki kar sayesinde korunabiliyor. Buzulların erimesiyle birlikte binlerce yıllık kalıntılar ortaya çıkmaya başlıyor.

Buzullar eridikçe tarih açığa çıkıyor
Buzulların erimesiyle kar altında kalmış binlerce yıllık aletler açığa çıkmaya başladı. (Fotoğraf: James H. Barrett)

Bundan 3000 sene kadar evvel, bugünkü Norveç’in kuzeyinde kalan Jotunheimen Dağları’nın eteklerinde, bir yetişkin, 28 santimetre uzunluğundaki ayakkabısını kaybetti. Bugün yaşasa, 36-37 numara giydiğini söylerdik. Ayakkabının sahibi çoktan göçüp gitti; ancak 17 Eylül 2007 günü, söz konusu ayakkabı, sanki aradan 3000 yıl geçmemişçesine, çok iyi korunmuş bir şekilde bulundu.


Ondan 95 kilometre ötede, bu defa Dovrefjell Dağları’nda, günümüzden 4000 yıl önce yine bir kırmızı kanatlı ardıçkuşu öldü. Yaşadığı yer öylesine soğuktu ki, ölü bedeninin üzerini kısa sürede karlar örttü. Kuş, binlerce yıl boyunca öylesine enfes bir şekilde korundu ki, araştırmacılar tarafından yeniden keşfedildiğinde iç organları kolaylıkla ayırt edilebiliyordu.

Bu nasıl mümkün olabiliyor? Cevap: Küresel ısınma.

Erime ve keşif

Binlerce yıl önce ölmüş hayvanların cesetleri veya insanlar tarafından kullanılan aletlerin kalıntıları, üzerlerine yığılan metrelerce kar sayesinde harika bir şekilde korunabiliyor. Bu buzulların erimesiyle birlikte, sayısız coğrafyada, binlerce yıl öncesine ait kalıntılar ortaya çıkmaya başlıyor. Ancak bu, zamanla yarışı da beraberinde getiriyor: Çünkü o buzlar eridiğinde açığa çıkan örnekleri toplayacak kimse yoksa, o kalıntılar da binlerce yıllık uykudan uyandıkları gibi yok olup gidiyorlar…

Bunlar son derece kritik keşifler; çünkü binlerce yıl öncesine açılan birer pencere görevi görüyorlar: Bugün yaşayan canlıların binlerce yıl önceki ataları ne tür şartlarda yaşıyorlardı? Ne yiyor ne içiyorlardı? Ne tür avcılarla baş etmek zorundalardı? Bugünkü torunlarından ne kadar farklılardı? Buzulların erimesiyle ortaya çıkan bu yeni bedenler ve kalıntılar, bu sorulara ve çok daha fazlasına cevaplar bulabilmemizi sağlıyor.

Kefen görevi görüyorlar

Aslında Norveç toprakları bu tür fosiller için çok da elverişli değil; çünkü toprak, çok asidik yapıda. Organik malzeme daha fosilleşemeden, bu asidik ortam onu parçalıyor. Benzer şekilde buzullar da genel olarak fosilleşme için çok faydalı ortamlar değiller; çünkü çok sık hareket ediyorlar ve bu sırada civarlarında gömülü bedenleri paramparça ediyorlar. Ama yer yer toprağın üzerini örten buzdan araziler, görece sabit bir yapıda oldukları için, organik malzemeyi koruma konusunda eşsiz bir kefen görevi görüyorlar.

Norveç Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Müzesi’nde çalışan arkeologlardan olan Doç. Dr. Birgitte Skar ve ekibi, bugüne kadar bu şekilde buzlar altında korunmuş at çivilerinden kıyafetlere, ok uçlarından tahtadan yapılmış ok gövdelerine ve kuş tüylerine kadar sayısız nesneyi gün yüzüne çıkarmayı başardılar. Bunların her biri, bilim insanlarının geçmişi biraz daha iyi anlamasını sağlıyor.

Ne ilginçtir ki Norveç’te bulunan buzdan araziler pek de iyi araştırılmış değil; çünkü bu zorlu şartlarda arkeolojik kazılar ve incelemeler yapmak için epey bir maddi güce ihtiyacınız var ve bu kaynakları bulmak her zaman kolay olmuyor. Yeterince fon yoksa, yeterince bilim de yapılamıyor. Ne var ki küresel ısınma, insanların keyfini beklemiyor: Buzlar eriyip, arkeolojik kalıntılar açığa çıktıkça, geçmişe açılan pencereleri inceleme fırsatımızı birer birer kaybediyoruz. Şöyle söyleyeyim: 2006 yılında tespit edilen ve arkeolojik kalıntılar barındırdığı düşünülen arazilerin yüzde 40’ı (yaklaşık 364 kilometrekare alan), 2020 itibarıyla çoktan eriyip yok oldu. Tabii bunların bünyesinde bulunan her türlü arkeolojik kalıntı da…

Eğer bir an önce davranılmazsa, tarihin en önemli kalıntılarının bir kısmı yok olup gidecek. Örneğin bu bölgeden çıkarılan en eski alet, 6100 yıl öncesinden kalma bir ok gövdesi. Bu bulguların bu bölgede bu kadar yaygın olması, binlerce yıl önce insanların atalarının bu bölgelerde düzenli olarak bulunduğunu ve avlandığını gösteriyor. Bu kanıtlar toplanamazsa, insanlık tarihinin bir parçasını da asla öğrenemeyeceğiz.

Bana kalırsa bu bulguların en ilginç tarafı, “buz yığınları” olarak görüp geçtiğimiz yapılar içinde bile ne kadar zengin bir kültür ve tarih bulunabildiği gerçeği. Buzlar, kesinlikle ölü kar yığınlarından ibaret değiller; içinde nice öyküler saklıyorlar.

Ama bugün harekete geçilmezse, yarın o hikayeleri bize anlatacak hiçbir kalıntı kalmayacak.