ByLock

Türkiye’de geçen yıldan bu yana bir heyula kol geziyor. MİT karargâhlarında tab edilen bu heyula, KHK’lerle bir sabah binlerce kişinin işten çıkarılması, binlercesinin açığa alınması, pek çok şirkete el koyulması, bir kuruma kayyum atanması, genellikle önce gözaltı, sonra tutuklamanın işaretlerini veriyor. Bu sonuncuların sayısı, hükümetten adamlarca bazen kırk, bazen altmış bin diye söyleniyor. İnsan nedir ki onlar için, sayılardan başka.

Bu heyula 15 Temmuz’dan sonra görünür hale gelmişse de, her şey o kadar yeni değil. Ciddi bazı belirtilere göre, Fetullahçılar denen ve Türkiye toplumunun bağrında bir zehir gibi kırk yıldır karanlık yayan bir cemaatin üyeleri, gizli saklı kimi kirli işlerini, uzun vadeli dolaplarını bir iletişim ağı üzerinden sürdürmektelermiş. Bu ağ son olarak ByLock adını almış. Rivayet odur ki MİT bu ağın mensuplarına ait bir sunucu bilgisayarın Litvanya’da olduğunu Mayıs 2016’da içindekilerle beraber tespit etmiş. Darbe girişimi sonrası ise bu kayıtları başta Saraya ve savcılara sunmuş.

Yolu DGM’ye düşenler, DGM’de yargılananlar, avukatlar, gazeteciler iyi bilir, DGM’de en etkili delillerden bir tanesi itirafçı ifadeleriydi. İçi dışı bomboş, cezadan yırtmak için her taklayı atacak kimi tipler itirafçı olur ve masum insanların adlarını verirdi. Bu itirafçılık, AKP döneminde itibarlı bir hale büründü, gizli tanık adını aldı. Ancak Türk ceza hukuku tarihinde ByLock kadar etkili bir delil herhalde görülmemiştir.

O, kravatlı koyu takım elbisesiyle bir valiyle bir hizmetliyi, hakiki bir cemaatçiyle samimi bir solcuyu, avurtları çökmüş bir işsiz ile şirket sahibi göbekli badem bıyıklı bir işadamını aynı anda tutuklatabilir. Tutuklandıktan sonra işiniz valla Tanrıya kalmıştır. MİT ya yeni bir raporla ByLock kullanmadığınızı, ya da hükümetten böyük adamlar onların sadık adamı olduğunuzu söylerse ancak o vakit salınırsınız. Başka bir yolla özgür kalmanız imkansız. Zira artık yargı diye bir şey yok.

Oysa, “vesayetçi demokrasi” diye kötülendiği yıllarda bile bu ülkenin mahkemelerinde dijital veriler delil olarak hep sorgulanırdı. Bir delilin hukuki nitelik taşıması için yasal yolla elde edilmesi şartı aranırdı. ByLock veya başka bir dijital kayıt, hâkim kararı ile, bilirkişilerce önce imajı alınıp, verinin bütünlüğü ve orjinalliği bozulmadan, denetlenebilirliği korunarak elde edildiğinde delil haline gelirdi (Anayasa m. 38, CMK m. 206). Bir de bu her şeyi kötülenmiş güzel ülkenin eğer bir delil Türkiye dışında ise cezai konularda başka ülkelerle adli işbirliği yapma, istinabe kuralları vardı. Yani başka bir ülkedeki delili, Polat Alemdar gibi gidip alamazsınız, o ülkeden resmi yollarla almanız gerekirdi. Evet, “vesayet” döneminde bu asgari standartlar vardı.

MİT Litvanya’ya nasıl gitmiş, bu delili nasıl elde etmiş, imaj almış mı, elindeki verileri ne yapmış? MİT’ten dinleyelim: “293 sayılı kanunun 6. maddesinde ‘gizli çalışma usul, prensip ve teknikleri kullanma yetkisi’ var. Veriler ‘tersine mühendislik’, ‘ByLock e-posta adresinin ele geçirilmesi’ ve ‘uzakta virüs atımı’ yöntemleriyle elde edilmiştir” (MİT’e ait ByLock Teknik Raporu). Kendi raporuna göre MİT, “istihbari yöntemlerle” bu verileri elde etmiş, verilerin elde edilmesi esnasında veya incelenmesi aşamasında hakim kararı yoktur. Litvanya soruşturma makamlarıyla “istinabe” yapılmamıştır. Verilerin ham imajları alınmamış, veri tabanı dosyaları depolanmamıştır. Sizin anlayacağınız MİT ne yasa tanımış, ne hukuk, ne de gelenek.

Yüzbinlerce insanın kaderini, en temel hakkı olan özgürlük hakkını ters yüz eden ByLock kayıtları, bozulmuş veriler olup, bunlara kimlerin eklendiğini, kimlerin kayırıldığını, abonelerden kimin suç işlediğini, kimin normal bir yazışma programı olarak kullandığını belki hiçbir zaman bilemeyeceğiz. MİT’in hackerlık yoluyla, yasadışı şekilde elde ettiği ya da imal ettiği tartışmalı veriler, şu an Türkiye’deki devam etmekte olan on binlerce ceza dosyasında kişilerin dramatik bir şekilde damgalanmasına yol açıyor.

Oysa bu ülkenin, 12 Mart, 12 Eylül gibi en karanlık kesitlerinde bile sadece dijital verilerle, insanlar bir kuş gibi kafese kapatılmaz, ceza verilemezdi. Zehirli ağacın çünkü, meyvesi de zehirli olurdu. Her şey tersyüz artık bugün, ama bu böyle gitmez, işler ByLockla da yürümez.