İslami kesimde kadınlardan konuşuluyor yine.

İslami kesimde kadınlardan konuşuluyor yine. Bir süre önce Akif Beki, feminizmi öldürmeye kalkışmıştı, Şimdi, de Ali Bulaç kadınları eve döndürmeye çalışıyor. “Pergel” gibiymiş kadınlar, sağ ayakları-sabit kadem- evlerindeymiş, sol ayaklarıyla istedikleri yere giderlermiş, öncelikle de Müslümanların “hayırlı meclislerine “...
Konuşsunlar, iyidir. Konuşuldukça Müslüman kadın için özgürlük ve eşitliğin ne anlama geleceği de daha iyi anlaşılacaktır.
Umarım, İslami kesimden kadınlar da bu tartışmaları erkeklere bırakmayıp  katılırlar. Böylece, yalnız başörtüsüyle değil,  özgürlük ve eşitlik anlayışıyla ilgili fikirlerini de öğrenme fırsatı buluruz.
Konu, Diyanet İşleri Başkanı ve İstanbul Müftüsünün kadınları camilerde daha fazla görmek yolundaki  konuşmaları ile başlamış. Bulaç, kadının camiye, işe gitmesi, daha fazla görünür ve etkin olmasını İslami örfe yakıştıramıyor ve tam beş yazıdır kadının asıl yerinin ev olduğu konusunu işliyor. Ev dışını kadına yasaklamıyor elbette. Ama, kadının ev dışında çalışmasıymış, siyasal katılımıymış gibi konuların Batı’nin “gelişmişlik ölçütü” olarak tüm dünyaya, özellikle de İslam toplumlara empoze ettiği resmi/ideolojik bir görüş olduğunu söylemekten de kaçınmıyor.
Korkusu da, kadının önce camiye, sonra piyasaya çıkmasının önündeki engellerin “din içinden meşruiyet” bularak kaldırılması.
Sorun da burada... Kadın meselelerine İslam’ın kadına ilişkin örf, öngördüğü alem tasavvuru, ev ve aile hayatı perspektifinden değil, Batı modernizminin uygun gördüğü söylem ve pratiklerden bakılmaktadır. Bu nedenle, “erkek bakış açısına hapsolmayan bir kadın erkek eşitliği istemi” gibi, herkesin tekrarladığı bir Batı repliğini bugün “şirretliği feminizm diline çevirmiş mütecaviz birinden de, daha rafine biçimde Etyan Mahcupyan’dan da” duymak mümkündür!
Mahcupyan’a yöneltilen bu atfın anlamı da ne? Ne alaka? Bu soruya bir yazıyla cevap vermiş Mahcupyan. Cevabı ilginç; “dostu ondan yardım bekliyormuş.” Çünkü, Müslüman toplum bu konularda Bulaç kadar endişeli değilmiş, laik ve modern kesimden ise kimsenin çıkıp Bulaç’la tartışmaya kalkması beklenemezmiş; bu meseleyi tartışmak isteyen Bulaç da, çareyi onu bu tartışmaya katmakta bulmuş. O da dostunun yardımına koşmaya hazırmış...
Bir koyu liberalle İslami Örf’ten söz eden biri arasında kadınla ilgili bir tartışma merak edilmeyecek gibi değil. Bu nedenle bekliyoruz... Hele Mahcupyan, laik, modern, feminist kesimden Bulaç’la tartışabilecek birilerinin çıkamayacağını söylediğine göre, kendisinde gördüğü bu “tek adamlığın” hakkını vermesi de beklenmekte!
Yazıları okuyunca düşünmeden edemedim. Kadın istihdamını teşvikten artan işsizliğe, kadının aileye geleneksel katkısından piyasaya çıkmasına kadar birçok konuyu eleştirel bakan bu yazıları konuşmalı mı?
Kadınların argümanlarının iyi bilindiği bu konularda yeniden kalem oynatmaya değer mi?
Bilinmeyen ne söylenebilir; ya da söylenenler ne kadar dikkate alınır ki?  En iyisi, bu tartışmayı iki “önemli şahsiyet” arasında bırakmak...
Zaten Ali Bulaç da, -bizlerden hangi yanıtları alacağını bildiğinden-sorularını “fakihlere ve dindarlara” soruyor. Örneğin bir sorusu şu: “İslam bilginlerinin icmaı ve ümmetin örfü acaba yanlış olarak dinin özüne aykırı olarak mı teşekkül etti ki, bugün onu değiştirmeye kalkışıyoruz?”
İslami örfü, “Allah’ın muradını Şer’i hükümler tatbik eden ümmetin ameli hayatında tahakkuk eden pratikler” olarak tarif ederken, örfü, doğru oldukları gibi, İslam’a da uygun olduklarından hukuk açısından da “kaynak” olarak görmekte.
Yani, aslında tartışılacak bir şey yok. Kaynak belli; ne dediği belli; bunu değiştirmeye kalkmak da kimin haddine!
Bu durumda, bırakınız feminist talepleri, genel anlamda insan hak ve özgürlüklerinden, ya da kadının siyasal, ekonomik, siyasal, kültürel konumunun güçlendirilmesi gibi taleplerden söz etmek bile mümkün değil.
Kadının toplum için,  aile için, koca, için, çocuk için önemli olmaktan ötede bir “varlık ve güç” kazanmasını istemek? Olacak şey mi...
Hele, dünyayla, toplumla, hukukla, erkekle, aileyle, değerler sistemiyle ilişkisini belirleyen kuralları sorgulamaya kalkması? Haşa...
Onun için bırakalım, onlar bildikleri gibi tartışsınlar...

***

Ailemdem bir caaanım kadını yitirdim. Onun için ne söylesem az... Tam da Bulaç’ın dediği gibi örfe uygun, kadınların kadim terbiyesini almış bir kadındı. Akıllıydı, dirayetliydi; ama bunları herkesin yaşamını kolaylaştırmak için kullanan, kendinden önce çocuklarını, yakınlarını düşünen biri... Hepimizin gönlünde taht kurduğuna da kuşku yok.  Ama, “acaba ne kadar kendisi olabilmiş, ne kadar kendisi için yaşayabilmişti” gibi şimdi bize kalan sorular da var.