Duygu’nun başta erkekler tarafından maruz bırakıldığı şiddet olmak üzere, başından geçenler yolunu eroine çıkartmış, o da seks işçiliği yapmaya mecbur bırakmış. Duygu, “Bu maddeyi kullananlar o kadar çoğaldı ki” diyor ve ekliyor: "Devlet de, hayat da, insanlar da bitmiş."

“Cadde bayanı” Duygu: Devlet de, hayat da insanlar da bitmiş!
Fotoğraf: BirGün

Prof. Dr. Necmi Erdoğan

Duygu 42 yaşında. Babası vefat ettikten sonra, annesi başka biriyle evlenip onu ve ağabeyini babaannesine bırakmış. Daha sonra da, o 2, ağabeyi de 3 yaşındayken yuvaya verilmişler. Çocuk yetiştirme yurdunda büyümüş. Ağabeyi yurtta kalmaya devam ederken, o 14 yaşında anneannesinin yanına gönderilmiş. 15 yaşında da evlendirilmiş. Başta erkekler tarafından maruz bırakıldığı şiddet olmak üzere, başından geçenler yolunu eroine çıkartmış, o da seks işçiliği yapmaya (kendi ifadesiyle, “cadde bayanı” olmaya) mecbur bırakmış. (Onunla aynı konumda bulunan ve Altındağ’ın aynı mahallelerinde yaşayan Ceyda “Anlatayım da gör neler yaşanırmış” demişti ama her karşılaşmamız eroin krizine veya etkisine denk geldiği için onunla bir türlü görüşemedim. Uyuşturucuyla “acıyı dondurma” -“buzdolabı dalgası”- arayışının var oluş koşullarına verilen yaygın bir tepki olmasını daha sonra ele alacağım.) Onun da bir evi yok. O da Benjamin’in deyişiyle “caddelere yatak odası olarak ihtiyaç duyanlar”dan. Duygu’yla mülakatı bitirip vedalaştıktan sonra, daha önceden kendisiyle mülakat yaptığım ve Duygu’nun da bir süre yanında barındığını söylediği bir adam, yanıma gelip, “Ne yalanlar anlattı kim bilir” diye söylendi. Cevap vermedim; soru da sormak istemedim. Duygu’nun anlatısının verdiği “dünyanın ağırlığı” duygusuyla, sadece baktım.

Yurt nasıldı?

Eskiden yurtları biliyosun… Orda anne dediklerimiz dövüyolardı, ses yapıyoz, gürültü yapıyoz diye. Sonuçta çocuğuz. İşkence vardı. Yani öyle bir iki tokat da değil, elimizi açtırıyolardı, elimize hortumla sopayla vuruyolardı. Akşama kadar yemek yok diyolardı, karanlık odaya kitliyolardı. Ağzımıza acı biber koyup bunu yutacaksın diye zorla işkence yapıyolardı bize…

Sen okuyo muydun bu arada?

Tabii canım, okuyodum ben, ortaokuldan çıktım liseye başlayacaktım. Hani ben devlet çocuğuyum ya, liseyi bitirip hemen bi devlet memuru olmak çok istedim. Olmadı. Nasibim yokmuş ama abim yurtta kaldı, o liseyi bitirdikten sonra memur oldu çok şükür ama ben olmadım. İşte bi evlilik yaptırıyolar. Tartışmalar, kavgalar, gürültüler…

Evlilik de kötüydü yani?

Baya bi dövüyodu, kemerle olsun, sopayla olsun, keser sapıyla olsun, çok şiddet görüyodum, dayanamadım. Annemin yanına gönderdiler, üvey babamın yanına. Üvey babamın yanında da işte 1-2 ay durdum, bana sarkıntılık yapmaya çalıştı.

Sarkıntılık yaptı?

Evet. Annem işteyken beni evde sıkıştırıp oramı buramı ellemeye çalışıyodu. Yani baya bi ondan da pislik gördüm. En sonunda dayanamadım, anneme sen yokken evde bu adam beni sıkıştırıyo dedim, ananemin yanına tekrar döndüm… Ayrıldım, çocuk tabii babasında.

Ha, çocuk oldu bu arada?

Benim iki tane çocuğum vardı. 16 yaşında oğlumu, 18 yaşında da kızımı aldım kucağıma. Çocuklar orda kaldı… Teyzem, ele verdik, geçinemedi, ben alayım, ben sahip çıkarım dedi. Onda daha beter oldu.

Teyzenin oğlu?

Evet. Ondan da işte bi kızım, bi oğlum oldu. Ama eşim çalışmıyodu, kadın çalıştırılıyodu onlarda. Dilenmeye gönderiyolardı beni, kalem, selpak sattırıyolardı, anahtarlık sattırıyolardı. İşe gitmediğim zaman kavga gürültü oluyodu. Beyefendi kendisi yatıyodu, kalkıyodu, ben bütün gün işteydim. Dayanamaz hale geldim, o da çok şiddet uyguluyodu. Bi de ot bağımlısıydı, yani sarmadan içiyodu, bi de şeker, hap atıyodu. Bundan da ben kaçtım. Ondan sonra dedim bi iş bulacam, bi ev bulacam dedim. 2-3 sene çok güzel bi hayatım vardı, işimden evime, evimden işime.

İş derken gene dilencilik filan mı?

Hayır, o zaman cep telefonları daha yeni yeni çıkıyodu. Onun satışı, tamiri olan yerde gelen müşterilere telefonları gösteriyodum. Orda işte 2-3 sene çalıştım, darken bu benim tuttuğum evin yanına taşınan bayan beni erkek kardeşine ayarlamaya çalıştı. O da buralı çıktı işte, Ankaralı. Öyle beynime girdi bayan, ona da inandık güvendik. Ankara’ya geldim.

Ne iş yapıyodu?

Hani bana devamlı bi işi var, oto yıkamada çalışıyo dedi. Ben inandım, geldim işte buraya. Ben bilmiyodum, madde bağımlısıymış, çalışmayan, başıboş bi insanmış. Bi de cezaevinden çıkmış bu, bana söylememişlerdi. Aradan iki üç ay geçtikten sonra banyoda bunun şırıngayı çektiğini gördüm. Delikten baktım, n’apıyo bu dedim.

Sen o zamana kadar bilmiyon mu bunu?

Hiç bilmiyodum, bana madde kullandığını söylememişti. Sadece elinde ot görürdüm, ot sarıp içiyodu. İşte eline koluna iğneyi vurunca ben bi şok oldum... O esnada tekrar hamile olduğumu öğrendim. Bundan da var işte bi tane çocuk, 12 yaşında şu an. O da yurtta.

Toplam beş çocuğun mu oldu?

Beş tane oldu. Hamile olduğumu öğrenince mecbur kalmak zorunda kaldım. O kadar şerefsiz bi insanmış ki, bana söylemesi lazımdı yani… Bir duman iki duman derken bir iki ay boyunca bunu bana verdi, kabulleneyim onu diye. Bu şeyi kullanmayınca ben kendimi hasta oluyor sanıyodum… Bu o şeyden bi getiriyodu, bana bi içiriyodu, pat ayağa dikiliyodum. Sonra ayrıldım, bi daha da birleşmemek üzere. Çocuk kucağımda nereye gitçeğimi bilmiyom. Benim zaten Ankara’da kimsem yok. Vurdum kafamı bi yola, Çinçin gibi bi yerde buldum kendimi, Yenidoğan gibi bi yerde. Kar kış… Donuyom ama çocuk kucağımda. N’olur, Allah rızası için evinizde biraz ısınabilir miyim dedim. Hemen aldılar beni, götürdüler. Kal burda dediler, çocuğun mamasını, biberonunu falan aldılar. Meğersem Çinçin’de de o satılıyomuş, her yerde varmış. İçen insanların yanında oturuyodum, orda da hadi bi duman iki duman derken komple üstüne düştüm. Bi de çaresizlik vardı. Yani moralim bozuktu, n’apacağımı, nereye gideceğimi bilmiyodum. Çocukla gittim ailemin yanına, istemediler. Ağbilerimin yanına gittim, istemediler… Çocukla mecbur dönmek zorunda kaldım, bu tarafa geldim. Bi bayan arkadaşla tanıştım, onunla beraber şu aşağıdaki otelde (Dışkapı’yı kastediyor) kaldım. O bayan da zaten cadde bayanıymış, çalışıyomuş. O da istememezlik yapmaya başladı. Dedim ben de çalışırım, gidecek yerim yok dedim. O zaman bul bi iş ya da benim çalıştığım işe gel, iyi kötü harçlığını kazanırsın, otel borcunu ödersin dedi. Neymiş bu senin yaptığın iş dedim. Akşamları çıkıyorum caddeye, beraber olmak isteyen olursa onlarla iş görüyom falan dedi. Ay yok, öyle şey mi olur, ben nasıl yaparım öyle şey dedim. Yapamam dedim ama mecbur…

N’oldu?

O mecburluk, o çaresizlik var ya, insanın gözünü o kadar döndürüyo ki… Yani bilmiyom artık, gözümü bi açtım, kendimi bu işte buldum. Şu anda 42 yaşındayım, hâlâ da mecbur bu işte çalışıyom. On üç senedir hem içiyom, hem bu işteyim. İşte bi evim de yok, tanıdıklarda kalıyom bazen, alırlarsa eve. Almazlarsa giriyom boş bi evlere, oralarda kalıyom. Bi sünger atıyom yere, dışarda yatıyom. Ya yağmur yağarken uyanıyosun, ya da üşüyerek kalkıyosun.

Ev tutacak kadar para kazanmıyon mu?

Kazandığım buna (uyuşturucu) gidiyo ki! Bu işte kesinlikle kazandığını buna veriyosun. Çünkü nasıl üç öğün yemek yiyosun, bu da öyle; sabah, öğlen, akşam. Ya da tekrar eline para geçsin, beyin yönlendiriyor “al, al” diye…

Kimse seni istememiş, akrabalar, abilerin…

Hiç kimse, hiç.

Beraber olduğun adamların hepsi birbirinden kötü…

Sen ne diyon…

Ne hissettin?

Ne hissedecem ki? Bi kadın ne hissedebilir ki? Kendimi öldürmeyi bile düşündüm ya, hap içtim, zehirledim. Tabii hastaneye götürdüler, midemi yıkadılar. Ölümden döndüm. Hastanede gözümü açınca beni niye kurtarıyosunuz dedim, ben bu dünyada yaşamak istemiyom. Çok ağladım, moralim çok bozuktu. Hayat yine bi şekilde mecbur devam ediyo. Yine mecbur bu işleri yapıyoz…

Çocukları görüyo musun?

Yok. Onlar da büyümüş. Hatta evlenmiş kız, oğlan da nişanlanmış.

Çocukları özlüyosundur?

Özlüyom, özlüyom ama elimden gelen bişi yok ki. Ben bu halimle nası gitçem onların yanına? Duymayan kalmadı. İşte eroine düşmüş, caddeye düşmüş… Hiç düşünmediğim, başıma gelmez dediğim şeyleri şu an yaşıyom. Gerçekten başına gelmez demiycek bi insan, geliyo, gelmiycek diye bişe yok.

Sen tümüyle yalnızsın yani?

Şu an gerçekten tek tabanca ve kadınım. Şu an böyle devam ediyo hayat, bakalım nereye kadar gitçek? Tek başıma mücadele veriyom.

Peki çalışırken beraber olduğun adamlar? Onlarla da başına bi yığın şey geliyodur?

Sen ne diyosun... Anlaşıyosun, götürüyosun kenara kıyıya bi yere, ya gırtlağına biniyo zorla parayı vermemek için, ya seni kaçırmaya çalışıyo, ya dövüyo, gasp etmeye çalışıyo. Ha daha yeni oldu. İki tane genç kovaladılar beni, gasbetmeye çalıştılar, taş falan fırlattılar, kafam kanadı, tekme vurdular, yere düştüm. Yüzüm gözüm kan içindeydi, bekçilere haber verdim, peşinden koştular da yakalayamadılar. Yani kaçmasaydım işim bitikti. Oluyo yani, böyle çok çıkıyo karşımıza. Bu yüzden ölenler bile oldu arkadaşlarımızdan. Kimisi iğne vururken vefat ediyo, kimisi çok içmeden vefat ediyo. Yani bizim hayatımız, hayat denilecek bi şey değil, gerçekten. Ne ağızda diş kaldı… Aha 42 yaşındayım maşallah, 50-60 yaşında gibi gösteriyom…

Bi de başka hayatlar var memlekette, zengin... Onları da görüyosundur, zaten sokaktasın. Onlar nasıl?

Neler neler görüyoz. Aslında herkes herkes için bi şeyler yapmaya çalışsa çok güzel olur da, eski dayanışma ya da yardım, insana özen, insan için çabalamak, insana karşı bi acıma bile kalmamış ya. Yok bitmiş!

Hiç kimsede mi yok?

Ya vardır da bizim karşımıza çıkmıyo heralde. Bu da bizim kaderimizden mi diyim, ne diyim?

Niye yoksul oluyo insanlar sana göre?

Yoksulluk ya kaderinden ya da ailesi zamanında ilgilenmemiştir, sahip çıkmamıştır, horlamıştır. İşe girememiştir, güce girememiştir. Evlilik yapıyodur, bakamıyodur çoluğuna çocuğuna, ayrılıklar oluyodur… Yoksulluk gerçekten çok zor ya ve anlatılmıycak bi şey. Kimisi de çabalıyo ama yapamıyo, olmuyo, kurtulamıyo.

Peki zenginler yoksullara nasıl bakıyo? Nasıl görüyolar?

Zenginlerde iyi olanı da var, olmayanı da var… Kimse kimseyle ilgilenmiyo artık, bakmıyo, yardım etmiyo. Etse de bi yere kadar, bi yerden sonra…

Memleketin yönetimine ne diyon? İyi mi, kötü mü?

Almış başını gidiyo, öyle diyim (Gülüyor). Her şey o kadar zamlandı ki… Devletten de bi fayda göremiyosun… Başındakiler de öyle. Hep bu yoksulluk yüzünden… Misal veriyim, dışarda beş altı kadın varsa vardı, şimdi yemin ediyorum bini aştı…

Ne zamandan beri çok arttı?

Durumu olmayan kendini atmış dışarı! Ben bundan 8-9 sene önce Ulus’ta takılıyodum. O kadar bayan yoktu. Şimdi yemin ediyorum daha 18 yaşına girmemiş kızlar var dışarlarda ya. Caddeler, sokaklar kadın kaynıyo ya! Ben böyle bi şey görmedim yani bu zamana kadar! Aslında bizim gibi kadınlarla da devlet ilgilense, bir asgari ücret kadar bir maaş bağlansa, belki bu yoldan kendini alan olur. Ama tam tersi. Onlar da horluyolar, iteliyolar, kakalıyolar, alıyolar götürüyolar, cezanı yazıyolar. Böyle bişey istemiyo ama cezanı da ne güzel kesiyo…

Sen hiç oy kullandın mı?

…’de kullanmıştım. Burda kimlik çıkartamadım diye kullanmadım. Kullansam da zaten AK Parti’ye aman, aman!

Vermezsin yani?

Bu geldikten sonra zaten millet yerde sürünüyo nerdeyse ya!

Peki kimi desteklersin kullanacak olsan?

CHP’yi desteklicem. Bakalım bi de onu deneyelim. O nasıl olacak? Gerçekten yani bu AK Parti dediğimiz insanları mahvetti. Ya bir paket (sigara) 30 lira olur mu ya?.. İnsanlar bi şeye böyle elini uzatıyo almak için, “aboo” yapıp geri çekiyolar… Yok, geçinemiyosun!

Allah, kitap, din filan demelerine ne diyosun?

(Gülüyor) Ne alaka ya, ne alaka!.. Dini koymayacaklar ya parti şeylerine. Sen bu koltuğa cumhurbaşkanı olarak geçtiysen insanlar için, halk için yapacaksın bi şey. Fakirliğe çare bulacam diyodun, maaşlara zam yapacam diyodun. İş imkânları sağlanacak diyolardı. N’oldu? Daha beter oldu ya! Bence AK Parti geldi başa ama daha beter oldu. Halkım halkım diyo ama halkı için hiçbi şey yapmıyo… Yine aynı düzen… Hiç görmedim yani fakirlik azalsın.

CHP’ye veririm dedin. Onu beğeniyo musun?

Atatürkçü yani. Belki hani gerçekten bi şeyler yapmak ister, isteyecek gibi geliyo bana. O kadar karşı tarafla savaşıyo ki, belki olur diye düşünüyoz. Konuşmalarına bakıyom.

Takip ediyosun yani?

Tabii canım. Baya birbirlerine dalaşıyolar ama bakalım ne olacak?... Bi de bi değişiklik yapalım bakalım bu nasıl olacak? Çünkü dinle, kitapla insanların beynini yıkayarak cumhurbaşkanlığı yapmaya hakkın yok. Halkınla ilgilenerek, onların gözüne girerek, bişeyleri değiştirerek, fakirliğe, işsizliğe çare bularak… Bişeylere zam zam zam yapmakla değil… İnsanları dengede tutacaksın. İş mi? Ona iş vermeye mecbursun… İki işte, üç işte çalışanlar var ya. Kafayı yiycek hale geldi insanlar! Kadınlar gerçekten çaresizlikten ya da sahipsizlikten dışarda dolaşıyolar. Ve aşırısı var, bu maddeyi kullanan kişiler o kadar çoğaldı ki, bunları da olayın içine koyarsak bitmiş ya. Devlet de, hayat da, insanlar da bitmiş!

Peki tek başına kaldın, yattın uzandın… Ağlıyo musun? Hayal mi kuruyosun? Küfür mü ediyosun? N’apıyosun?

Elimden gelse var ya, sokağa çıkıp bağırarak küfür etmek istiyom. Bağırmak çağırmak istiyom. Yeri geliyo, moralim bozuluyo, yeter ya diyom. Ağlayarak şarkı söylediğimi bilirim. Ağlayarak başıma battaniyeyi çekip de, hani n’olacak, bu nereye kadar gidecek… Çünkü sonu olmayan bi yoldayım yani.

Bi hayalin var mı?

Çok hayalim vardı, çok… Çoluğumla çocuğumla huzurlu mutlu olurum inşallah diyodum. Ama iş daha beter oldu. Hayaller çok güzel oluyo bazen, ama olmadıktan sonra olmuyo işte. Ben bu battığım çukurdan çıkmak istiyom ya. Bu kullandığım şeyi ilk önce bi temizlemek istiyorum kendimden… Biraz da benim elimde tabi ki çabalamak, biraz da kaderleri insanlar yaparmış. Kendimi tamamen temizledikten sonra bulurum bi iş, bu sefer kendim geçinmeye çalışırım. Geçinebilirsek yani…

Peki dünyaya adalet gelir mi sence?

Sanmıyom. Hep aynı, her gelende aynı şeyleri gördük. Ne işsizliğe ne de fakirliğe çare bulan oldu. En çok da bu fakirlik…

Sokakta güzel, rahat, varlıklı hayat yaşayan kadınlar da görüyon. Onları görünce ne hissediyon?

Ayy! (Gülüyor) Bunları düşünmüyom ki… Allah’ım onun yerinde ben de olabilirdim, niye ben böyle oldum diyom. Ay şuna bak ya, üstündeki kıyafetlere bak, ay ne güzel diyom. Bayramlığını almışlar ya da çarşıdan geliyolar elleri kolları dolu dolu diyom. Kocasıyla böyle mutlu bi şekilde konuşarak gülenleri geçenleri görüyom. Çocuğuyla bebek arabasıyla geçenleri görüyom. Ah keşke biz de böyle olsaydık diyom…

Kadın olmak ayrıca zor memlekette di mi?

Of, of, of… Tek tabancasın, her şeyi düşünmek zorundasın. Sonuçta kadınsın, kullanmak isteyen çok oluyo. Yani çocukluğumdan şu zamana kadar hep çekmişim, hep görmüşüm… Şu insana bi sahip çıkalım ya da bi ilgilenelim bakalım diyen yok ya. Yani bi insan da, kötü olmayan bi insanoğlu da kalmamış. Yok.

Çok sağolasın. Ağzına sağlık.

Kendine iyi bak.

*Yapılan görüşmeler konuşma diliyle yazılmıştır.