Tayyare Sokak 117 No burası mı?

Size göre Tayyare ama bize göre Kolera.

Böyle diyordu Tarlabaşı’ndaki mahallesini anlatırken bir semt ‘sakin’i Ağır Roman’da. Filmi ilk izleyişimden 13-14 yıl sonra; Tarlabaşı’nda, yazmak için bir oda kiraladım. Yazı masamı bir cumbaya koymayı hayal etmişimdir hep. Şehircilik üzerine ne düşünürsünüz bilmem ama cumbaların mutlulukla bir ilgisi olmalı.

Odanın badanası yapılırken bir hafta içinde 2-3 komşum taşındı. Gasp ettiklerine “Yıkmıyoruz, taşıyoruz” demeleri gerçeği değiştirmiyor. Geçim kaynakları, sosyal hayatları şehir merkezinde olan insanları evlerinden çıkarıyorlar; Tarlabaşı’nın insanlarını da yıkarak taşıyorlar.

Yıllar önce Metin Kaçan, bir sohbetimizde, “Benim anlattığım şeylere ‘aa bilmediğimiz bir şey, aaa underground edebiyat’ diyerek ilgi gösteriyorlar. Ben onlara gerçek bir hayat hikâyesi anlatsam, bir sayfasını bile okuyamazlar” demişti.

Tarlabaşı’na göz dikenler, anlayamadıkları; akıllarının ve kalplerinin yetmeyeceği hikâyelerimizin üstüne, restorasyon malzemeleriyle, kepçeleriyle saldırıyor.

Yol boyunca Tarlabaşı’nı perdeleyen Tarlabaşı 360 Ofis reklam panolarında; temsili Tarlabaşı sakinlerine “Yeni Tarlabaşı, hayattır, gelecektir” dedirtiliyor; sokaklarında sarışın insanların dolaştığı bir Tarlabaşı illüstrasyonunda. Esmerlere, Tarlabaşı’nın müstakbel sarışınlığının reklamını yaptırıyorlar. Tarlabaşı dönüşünce ne olacak, sarışınlaşacak mıyız? “Bizim saçlarımıza benzemiyor sizin saçlarınız, Ben karayım beni de amcamın oğlu seviyor” (Sezai Karakoç)

Osmanlı döneminde vergi toplamak kolaylaşsın diye göçebe hayattan yerleşik hayata geçirilen çjingeneler burada. Köyü yakılıp gelen Kürtler, savaştan kaçan Afrikalılar... Geçerken uğrayanlar değil, göçerken sığınanlar…

“Kaldırımların dili yok, onlar söylemez, biz söyleriz onları nasıl çiğnediğimizi.” (Erkin Koray)

Tarlabaşı’nda çocuklar zafer işaretleriyle, Kürtçe slogan atarak dolaşıyor sokaklarda. Bakkala kızan çocuklar 4-5 kişilik gruplar halinde “Bakkal şaşırma, sabrımızı taşırma” diye bağırıyor.

Köşe başlarında tespih sallayan Afrikalılar var.

Tarlabaşı’nda hamam kurnasına su doldurup caddenin ortasına koyarak serçelere suluk yapıyor mahalleli. Araba yollarının serçelerin rahat su içmesi gözetilerek düzenlendiği bir muhite, yol yapmak için orman katledenlerin eliyle yıkım makineleri sokuluyor.

Leş kargaları serçeleri suyundan etmeye geliyor!

Ben taşındıktan bu yana geçen 3 yıl içinde, komşularımın çoğu gitti. Evleri ya yıkımda ya tadilatta, velhasıl gündüz gözü gasp ediliyor hanelerimiz.

“Size göre Tayyare ama bize göre Kolera” gerçekten. Dışardan bakıp söylenenlerle içerde yaşanan bambaşka…
Yine de yıkık binalardan birinin üzerinde “Hayat güzel be ya” yazıyor.

İşgalciler mahallemize gelmeye başladılar... Belediye aylardır çöpleri toplamıyor. Yolları kazıp debül dübül bıraktılar. Haftanın iki günü elektrik kesintisi varsa, üç günü su kesik. Evlerinden atmayı başaramadıklarını da yıldırarak göndermeye çalışıyorlar. Tarlabaşı’nı bu leş kargalarına helal etmiyoruz.

Tarlabaşı’nı ranta açanlara satış ilanı için slogan önerim: Ev alma ah al!

Mahallemi savunmak için; başka mahallelerden, başka şehirlerden; evini, mahallesini, doğayı savunmak için gelen insanlarla buluşmaya bu pazar Kadıköy’e gidiyorum. Geçen yıl İstanbul Kent Mitingi adıyla düzenlenen büyük buluşma, bu yıl, sorunun çapıyla birlikte genişleyerek Marmara Kent ve Doğa Mitingi Buluşması olarak gerçekleşiyor. “Doğayı, emeği, İstanbul’u ve Marmara’yı savunuyoruz” sloganıyla İstanbul Kent Savunması ve Kuzey Ormanları Savunması tarafından yapılan ilk çağrı, 200 küsur kurum ve platformun ortak imzalı yaşam savunusu çağrısına dönüştü. Ağacımıza, ormanımıza, suyumuza, bostanımıza, kentimize ve mahallemize sahip çıkmak için 28 Aralık Pazar günü, saat 12.00’de Kadıköy’de bir aradayız. Meydanlara çıkma hakkımızı savunmak için Kadıköy Meydanı’ndayız. “Caddeler toplumun konutudur.” (Walter Benjamin) Biz evimize sahip çıkmak için 28 Aralık’ta Kadıköy’deyiz.