Cadılar geri geldi

Duygu Akpınar

Mona Chollet’in ‘Bugünün Cadıları Kadınların Yenilmez Gücü’ kitabı, Z. Hazal Louze tarafından Türkçeye çevrildi, İletişim Yayınlarından 2020’de basıldı. Mona Chollet kitaba cadılığın ve cadı avlarının tarihini anlatarak başlıyor. Masallarda bize anlatılan sevimsiz, nursuz, çirkin ve kötü elbiseli cadıların aslında her tür tahakkümden ve sınırlandırmadan azat edilmiş kadınlar olduğunu; yönelmemiz gereken idealin temsilciler ve yol göstericileri olduğunu açıklıyor.

Aynı bölümde cadı avlarının kadınları akıl almaz suçlamalarla, işkencelerle öldürmelerine fırsat verdiğini, bütün bir ailenin ölümüne sebep olduğunu görüyoruz. Ortaçağ’ın karanlığının ölümlere yol açtığı düşünülse de kadınların cadılık suçlamasıyla öldürülmesine dair kararların çoğunluğu laik mahkemelerde verilmiş. Cadılık suçlamasının doğuşu matbaanın doğuşu ile aynı dönemlere rastlıyor, matbaa kadınlara karşı bir propaganda aracı olarak kullanılıyor, kalanlar ise bu bilgileri vaazlardan ediniyorlardı.

Bu dönemde basılmış ‘Cadıların Çekici’ isimli kitap 15 baskı yapmış. Kitaba göre kadınların yaydığı kötülük olmasaydı ‘dünya birçok tehlikeden kurtuluş olurdu.’

İsviçre ve Almanya cadı avının başladığı iki ülke idi, Almanya’nın Trier şehrindeki 22 köyde başlayan avda 2 köyde birer kadın hayatta kalabilmiş, 368 kadın anneanne-anne-kız torun olmak üzere bütün soy yok edilmişti. Hakkında net suçlamalarla yakılan bir kadının teyzesi, annesi, kızı da yakılıyordu çünkü cadılık kalıtımsaldı.

Cadılık da sınıfsal: Üst sınıf kadınlara ait cadılık suçlamaları hızla kapatılıyordu. Asil erkekler, düşmanlarının karılarını ve kızlarını cadılıkla itham ediyorlardı. Genellikle alt tabakadan kadınlar cadılıkla suçlanıyor ve öldürülüyordu.

Ataerkil düzen baş edemediği kadınlardan intikam alıyordu. Cadılıkla suçlanan kadınlar; erkek kurumların, erkek üyeleri tarafından yargılanıyorlardı. Ailelerindeki erkekler, kadınları nadiren savunurlardı çünkü genellikle ailelerindeki erkekler tarafından şikâyet edilirlerdi. Tecavüz ettikleri kadınları cadılıkla suçlarlardı, eşlerinden kurtulmak istediklerinde cadılıkla suçlarlardı, metreslerini cadılıkla suçlarlardı. Bu suçlamalar özellikle sivrilen kadınları hedef alıyordu, toplumdaki güçlü kadınları hedef alıyordu.

Bu durumda bile inkâr hâlâ sürüyor, birçok tarihçi cadı avının kadın düşmanlığı ile alakasının olmadığını, erkeklerin de öldürüldüğünü söylüyor. Mahkemelerdeki sanıkların yüzde 80’i, mahkûmların yüzde 85’i kadındı. Fransa’da yüzde 20’si erkek olan sanıkların yüzde 50’si temyize gidebiliyordu. Ayrıca erkekler direkt cadılıkla da suçlanmıyorlardı, genellikle bu kadınlarla bağlantıları sebebiyle suçlanıyorlardı. Cadılık suçlamasını çıkaranların erkekler olduğunu da unutmadan, istatistiklere rağmen inkâr ediliyor cadı avının kadın düşmanlığı olduğu.

cadilar-geri-geldi-804781-1.

“Geçmişte de cadılık suçlamaları kadınların bağımsızlık iradelerine saldırıyordu” diyor, Mona Chollet, bekarlar ve dullar yani erkekliğin egemenlik alanı dışında kalan kadınlar cadılıkla suçlanan kadınlar içerisinde çoğunluktaydı. Cadı avı nedeniyle kadınlar meslek örgütlerinden ve çalışma hayatından uzaklaştırıldılar. Bunların sonucunda, Almanya’da zanaatlar ve nüfuzlu erkeklerin ölümü sonrasında eşinin kocasının işini devam ettirmesi yasaklanmış, 16. yüzyılda tamamen ellerinden alınmıştı. Yapılan yasal düzenlemelerle kadınları hayattan kopardıktan sonra sözde cadıları yakmaya gerek kalmamıştı.

Bugün hayatımızın her anında suçlanmamız, yalnızlaştırılmamız, aynı örneklerle aptal yerine konulmamız bu cadı avının devamı. Cadı avının kadınlara karşı açılan bir savaş olduğunun kabul edilmemesi ve bunun hâlâ inkâr edilmesi, kötü kadın imajının alttan altta verilmesi aynı tarihsel sürecin uzantısı. Bugün bu imajlar başka cadılar oluşturuyor ve yine geçmişteki gibi kadının bağımsızlığına, tecrübesine, cinsel arzusuna, mesleğine, bedenine saldırmaya devam ediyor.

Cadı avları kadınların tecrübe aktarımını kesti, o zamana kadar oluşturulmuş dayanışma ağlarını, şekillerini tarihten sildi. Kadının elindeki bütün iyi, güzel ve güçlü özelliklere alıp erkeklere bahşederek yeni bir toplum düzeni ortaya çıkardı. Bugün kadınlar benzer suçlamalarla dışlanıyor, öldürülüyor, aşağılanıyor ve cadılaştırılıyorlar.

Günümüz Cadıları: Bekar, dul, kocasının dikkatsizliğinden yararlanıp yataktan çıktığı gibi sopasına atlayan ve erkeğe rağmen hakkını talep eden evli kadınlar ya da anne olup ebeveynlikten yakınanlar, çocuksuz kadınlar, yaşlı kadınlar, teknik bilgiye haiz olmayan kadınlar. Toplumsal normun dışındaki bütün kadınlar cadıdır.

Kadınların özgürlüğü teoride olsa da pratikte konunun ne kadar zor olduğundan bahsediyor, Mona Chollet. Bekar kadın özgürlüğün somutlaşmış hali olarak görülse bile toplumun belleğine yerleştirdiği kalıp düşüncelerle sert bir mücadele içerisinde olmalı ki kendini gerçekleştirebilsin. Gloria Steinem diyor ki; İyi insan olmaya dair bütün olumlu özellikler erkekler tarafından sahiplenince, kadınlar kendisindeki potansiyeli başkasında yaşatmaya itiliyor.

Hayatınızı yaşamak istemeniz sizi çekilmez biri yapar, tabii erkek değilseniz. Üzülmeyin erkekseniz maceralarınızın kesilmesinin sebebi de oyunbozan bir kadınla evlenmenizdir. Kadının maceracı olabileceği yegâne kurgu ise zengin olmak ve statü sahibi olmak için mücadele edip evlenmesidir.

Bütün bunlara isyan ederseniz ‘yalnız ve mutsuz feminist’ olursunuz bu da sizi tanımlayan bir şey değil, diğer kadınlara korku salmak için ortaya atılmış bir mittir. Karşı çıkarsa yalnız, mutsuz olursun, kimse seni sevmez. Bu savları, kadınlara neden ezberletmeye çalıştıklarını, neden değersizleştirdiklerini, bizi nerelerden kovduklarını, nerelere hapsetmeye çalıştıklarını anlatmış ‘Bugünün Cadıları’ isimli kitabında Chollet.

‘Dünya’da hangi kalıba sokulmuş olurlarsa olsunlar bütün kadınlar cadıdır’ diyor, Chollet. Kadınlar sizin oyunlarınızı yemediler, bütün Dünya’daki kadınlar haklarını almaya karar verdiler. 20. yüzyılda yer tutmaya çalışmıyoruz, yerimizi geri almaya geliyoruz.

“Tremate, tremate le streghe son tornate!” yani “Titreyin, titreyin cadılar geri geldi!”