Pandemi çağımızın yangınıdır, cehennem ateşi 2020 başında yeryüzüne salınmıştır. Sürdürdüğümüz risklerle dolu, hastalığın ve ölümün kol gezdiği bir yaşam olsa da bilimin ışığında gidilirse, akıl yolunda mücadele edilirse kazanan insanoğlu olacak ve bu yangın sönecektir. Sağlık çalışanları ise ateşin üzerine yanacağını bile bile giden pervaneler gibiler… Cesur ve yılmaz bir hareketle ateşe başkaldıran, bu uğurda telef olan pervaneler…

Çağ yangını ve ateşe koşan pervaneler

GÜLGÜN İNCİRCİ KIRAN

Ülke olarak salgının yıl dönümüne hızla artan vaka sayılarına rağmen “kontrollü normalleşme” altında girdik. “Normalleşme” kararının bu kez de tıbbi gerekçelerle alınmadığı gerçeği her geçen gün biraz daha anlaşılır hale geliyor! Tam da böyle riskli bir dönemde, 14 Mart Tıp Bayramı yaklaşırken geçen bir yılda yaşananların bilançosunu çıkarmak sağlıkçıların nasıl bir yönetim altında pandemi ile mücadele ettikleri hakkında fikir verecek.

Koronavirüs pandemisinin bir yılını anlatmaya nereden başlamalı? “Her şey Vuhan’da, bir hayvan pazarında başladı” cümlesiyle mi, salgında yitirdiğimiz sağlık çalışanlarının sayısıyla mı? Canımızı yakan sayılar… 385 Can!

Yerküreyi etkileyen bu zor dönem sağlık çalışanları açısından adeta bozuk bir saat gibi işledi. Zaman zaman durarak, arada doğruyu göstererek, zaman zaman da zembereğinden kurtularak… Mesleki ve özel yaşamlarının orta yerine ateş topu gibi düşen, çok da fazla bilgi sahibi olmadıkları bir ajana karşı mesleklerini en üst düzey performans göstererek uygulayıp, hastalarını iyileştirmeye ve hastalığın yayılmasını engellemeye çalışırken fiziksel ve mental güçlerinin sınırına dayandılar. Dünyayı kavuran bu çağ yangınında ateşe koşan pervaneler gibiydiler…

Bir yandan kendilerinin ve yakınlarının hastalanma endişesine bağlı kaygıları ile baş etmeye çalıştılar. Hastalık kaynağı gibi gösterilip damgalandıkları da oldu, sosyal ortamlardan vebalı gibi uzaklaştırıldıkları da. Cıvıltılı meydanlar, gürültülü sokaklar ıssızlaşırken dış dünya ile buluşmak için pencere önlerine, balkonlara rağbetin arttığı dönemlerde onlar tulumların içinde günler geceler boyu acilleri, yoğun bakımları mesken tuttular.

Virüsün mekanizmasıyla ilgili yeterli bilgi olmaması, hastalığın tedavisinin olmaması, bakımından sorumlu oldukları hastaları kaybetmeleri nedeni ile salgın süreçlerinde büyük bir belirsizlik ve kaygı içinde olan sağlık çalışanları Covid-19 açısından düzenli tarama testleri yapılmaması, kişisel koruyucu donanıma erişimdeki güçlükler, risk grubundaki sağlık çalışanlarının çalışmaya devam etmek zorunda kalması, çalışma yerlerinin rıza alınmadan değiştirilmesi gibi olumsuz koşullara maruz bırakıldılar. Sıranın ne zaman kendilerine geleceğini sorguladıkları diken üstü zamanlar geçirdiler.

Hastalandıklarında verilen rapor sürecinde de ücret kesintisiyle karşı karşıya bırakılarak adeta bir sorunlar yumağı içinde kendi çözümlerini üretmeye çalıştılar. Bu yönetilemeyen pandemi süreçlerinde idarecilerden destek göremedikleri gibi pandemi öncesinin kanayan yarası şiddet ile de yüz yüze geldiler; mobbinge maruz kaldılar, öz saygılarını yitirdiler. Bu dönemde hekim intihar oranlarında yaşanan artış küresel salgının sağlık çalışanları için bir salgından çok daha olumsuz sonuçlarındandır.

“Çarklar dönecek” zihniyetinin ekonomik kaygılar ve pandemiden başarı hikâyesi çıkarma amacı güden normalleşme atakları ardından yaşanan vaka artışlarıyla faturanın kesildiği sağlık çalışanları, ruhsal yönden desteksiz kalarak tükenmişliğin çarkları arasına sıkıştırıldılar. 1 Haziran 2020’de başlatılan “normalleşme” adı altındaki topyekûn erken açılmalar ağustos ayından itibaren vakalarda hızla artışa neden olarak kasım ayında zirve yapmış, bu sürede sağlık çalışanları arasında enfekte olan ve ölenlerin sayısı da hızla artarak can yakmaya devam etmiştir. Bir günde 13 sağlık çalışanı kaybı dalga dalga isyanı büyütürken, seslerini duyurmak, Covid-19’un 150’ye yakın ülkede olduğu gibi Türkiye’de de meslek hastalığı sayılmasını sağlamak için yapılan etkinlikler ise polis şiddetiyle gözaltılarla sonuçlanmış, pandeminin emekçileri emeklerinin karşılığını biber gazına maruz kalarak almışlardır.

Sağlık çalışanının hak ettiği saygıyı 3 akşam süren alkış ritüeline indirgeyen Sağlık Bakanlığı pandemide kaybedilen canların haklarını koruma amaçlı olarak Covid-19’un meslek hastalığı sayılmasına yönelik tüm taleplere duyarsız kalırken çalışanların da izin, istifa, emeklilik gibi en temel özlük haklarına set çekmiştir. “Normalleşme” adı altında kısıtlamaların yeni bir dalgaya zemin oluşturacak şekilde hızla kaldırıldığı dönemlerde bile sağlıkçıların bu haklarının iadesi gündeme gelmemiştir.

Yaşanılan çok yönlü zorluklar ve maruz kaldıkları iş yükünün fiziksel ve ruhsal olarak yorduğu sağlıkçılar tükenmişliğe doğru adım adım çekilmişler ancak bunu ifade ettiklerine “vatan hainliği” ile suçlanmışlardır!

Öncelikle bilinmelidir ki Covid-19 pandemisi döneminde sağlık hizmeti için sunulan emeğin maddi karşılığı yoktur. Evde çocuğunu bırakarak, hastalığı yakınlarına bulaştırma endişesini her gün taşıyarak günlerce Covid-19 polikliniklerinde hasta bakmanın, acillerde ve yoğun bakımlarda saatlerce molasız çalışmanın maddi bedeli ölçülemez!

Ne var ki Dünya Sağlık Örgütü’nün de belirttiği gibi sağlık hizmeti nedeniyle Covid-19 enfeksiyonu geçiren bir sağlık çalışanının zararının tazmini, rehabilitasyonu ve tedavisinin sağlanması sağlık çalışanının hakkı olmalıdır.

Geçen bir yılın pandemiye karşı en ön saflarında mücadeleyi yürütürken telef olan, tükenen sağlık çalışanlarının talepleri net ve karşılanabilir olup her şeyden önce kendilerine kulak verilmeli, yönetenlerce tweetlerden daha güçlü iletişim yolu tercih edilmelidir… Güven veren, geleceğe dair kaygıları azaltan, her hekimi ve sağlık çalışanını değerli gören, çalışma ortamının ve çalışma koşullarının iyileştirilmesini, kişisel koruyucu donanımların eksiksiz ve zamanında temin edilmesini, maddi ve manevi desteği sözlerde, vaatlerde değil fiilen ve sürekliliği sağlayarak gösteren bir sağlık yönetimi istiyorlar onlar.

Covid-19 pandemisi sürecinin toplumsal ayağını yönetemeyen, “başarı öyküsü” yaratma çabası içinde pandemide kontrolü kaybettiği anlaşılan yöneticiler, salgında 3’üncü dalgayı beklediğimiz bu günlerde, hekimlerin ve sağlık çalışanlarının sesine, haykırışına artık duyarsız kalmamalı. Hekimleri ve sağlık çalışanlarını korumayı başaramayanlar toplumu hiç koruyamazlar.

Evet; pandemi çağımızın yangınıdır, cehennem ateşi 2020 başında yeryüzüne salınmıştır. Sürdürdüğümüz risklerle dolu, hastalığın ve ölümün kol gezdiği bir yaşam olsa da bilimin ışığından gidilirse, akıl yolunda mücadele edilirse kazanan insanoğlu olacak ve bu yangın sönecektir.

Sağlık çalışanları ise ateşin üzerine yanacağını bile bile giden pervaneler gibiler…

Cesur ve yılmaz bir hareketle ateşe başkaldıran, bu uğurda telef olan pervaneler…

Pervane olup da ateşe koşmamak kimin elinde?

Tıpkı 14 Mart 1919 tarihinde emperyalizme direnişi başlatan tıbbiyelilerin yaptığı gibi…