MELODRAM VERSUS NEO-MELODRAM
Çağan Irmak filmlerinin analizi bize neyi anlatır?
 
 
Çağan Irmak’ın filmlerinin genel özellikleri nelerdir?

Babam ve Oğlum, Issız Adam, Dedemin İnsanları gibi filmleri düşünelim. İsterseniz bunlara Acı Aşk, Başka Dilde Aşk gibi filmleri de ekleyelim. Bu filmlere genel olarak neo-melodram deme yanlısıyım.

Maddeler halinde genel özellikleri çıkarabiliriz.

Bu filmler bir hikâye üzerine kuruludur, ama geçmişteki melodramla yapıları gereği zıt olan bir başka özellikleri vardır: Yenilgiyle sonuçlanırlar, bu anlamda mutlu son geleneğinin ters yüz edilmesi belirgin özellikleridir. Bunu çok öğretici buluyorum, yani melodramlarımızın bile mutlu sona erişememesi, eninde sonunda bir yenilgi üzerine kurulu hikâyelerin ister sanat, ister komedi, isterse mizah filmlerinde merkeze oturması toplumbilimsel olarak açıklanması gereken bir konu.

İkinci özellikleri çok daha net, geçmişin melodramının zengin/fakir uçurumu da yok edilmiş, sınıfsal kimlikler belirsizleştirilmiş, geçmişin melodramında zenginliğin sinemasal temsili aşırı belirgin biçimde fabrikatörle simgeleniyordu, yoksul ise ustabaşı, pazarcı… ama belirgin bir işi olan yoksullardan oluşuyordu. Günümüzün melodramı büyük oranda bu tanımlı meslekleri yok etmiştir, maddi üretim koşulları ısrarla filmlerden çıkarılmıştır.

Üçüncü özellik ise daha tartışmalı bir durumu anlatıyor, cinsellik çok daha açık bir şekilde yaşanıyor. Geçmişte cinsel arzuyu göstermek bile yasaktı, hatta cinsel arzuyu kötü karakterler gösterirdi, iyi karakterlerin öpüşmesi bile masumdu, gözyaşları içindeydi, sarılmak ama kuzu kuzu. Bu anlamda kadın ölene kadar beklerdi, erkek ise yaptığı zamparalığın acısını yaşar, sevginin kıymetini anlar, eninde sonunda kendisini masumca seven insana kollarını açardı. Bugünün filmlerinde cinsel yaşam, arzuyu da içeren, sevişme sahneleri ile anlatılıyor.

Bu anlamda tek eşlilik, ömür boyu bekleme durumu da rafa kaldırılmış, bekâret zorunlu bir sınır değil, zaten filmlerin bir başka özellikleri daha öne çıkıyor, geçmiş belirsizleştirilmiş ve gelecek hissettirilmiyor, bu anlamda geçmişin melodramının aksine günümüzün melodramları bir tür şimdiki zamana yazgılı gibi.

Bir başka önemli özellik, bu filmlerde eğitimli karakterlerin artmasıdır, etiketli karakterler diyesim geliyor, artık insanların çoğu belirli bir etiket alacakları eğitim yaşamına sahipler, hatta denilebilir ki geçmişte bir tür itinayla belirsiz bırakılan bu alan, yeni melodramlarımızda ise aksine vurgulanıyor, altı çiziliyor.

Aile ise giderek arka planda kalıyor. Bu anlamda geçmişte hikâyenin kritik yerlerinde devreye giren kızına ya da oğluna haddini bildiren ve elbette mutlu bir birleşmeden önce onayı zorunlu olarak alınması gereken baba figürü bir tür yok edilmiş, bu anlamda aile bir kurum olarak önemsizleştirilmiş.

Bu filmlerin bir başka özelliği de şu: Gözyaşı anlam değiştirmiş, artık seyirci de filmlerdeki karakterler de bir başka ağlıyor. Nasıl mı? Bir tür belirli bir yabancılaşmanın süzgecinden geçmiş olarak, kaybedilmiş ve o kayıp geçmişte yaşanıyor ve ağlama büyük bir acıma, merhamet gösterileri olmaktan çıkmış.

Mutlu sonun ortadan kalkmasının önemli nedenlerinden biri de geçmişin melodramı gelecekte devam edecek bir hayatın eşiğine getiriyordu karakterlerimizi, bu filmlerimizde geleceğe dair bir umut yaşatılamadığı için gelecek sezdirilmiyor, hatta belirli bir boynu büküklük de var, bu anlamda kaybın kendisi gözyaşını doğurmaktan daha çok hüznü yaşatıyor, sezdiriyor.

Geçmişin melodramının vazgeçilmez öğesi yanlış anlamalar kayboldu, hatta tuhaf yanlış anlamaların yerini artık istese de uzlaşamaz durumlar karşılıyor, farklılıkların altı çiziliyor. İnsanların durumlarında karşıtlıkların, tercihlerin ve istese bile anlaşamayıp geleceğe dair birlikte adım atamamanın getirdiği hüznü de zaten bu durum yaratıyor. Hayatımızın içinde sürekli belli belirsiz olsa da sınıfsal kimlikler kabul edilmiş, aşılmaz engeller haline gelmiş, yani geçmişin melodramının en önemli özelliği, sınıfsız/sömürüsüz/kaynaşmış millet tablosu artık yok, sınıfsal kimlikler yeniden oturmuş, aralarındaki uçurumlar verili olarak alınıyor.

Elbette ki öğreten adam ve oğlunun karikatürlerinin ilgiyle okunduğu bir çağda, başta babalar ve büyüklerin nasihatleri de bu filmlerden uzaklaştırılmış. Akıl vermek inandırıcılığını kaybetmiş, akıl verildiği zaman bile kişiler büyük oranda pozitif değil negatif söylemlerde bulunuyorlar, hatta karakterlerin içlerinden gelen insani duyguları bastırması yönünde veriliyor. Bu anlamda bir musibet bin nasihatten iyidir sözü yeni dönemin alâmetifarikası olmuş, bununla da kalmıyor, musibetten dersi karakter almıyor, seyircinin alması bekleniyor herhalde, zaten dersi almadığı için ve elbette hatasından dönmediği için genel olarak ayrılık, acı ya da hüzün durumları oluşuyor.

Kimi durumlarda ise melodram formatındaki sahneler bile büyük oranda RTÜK’lük oluyor, zaten RTÜK’ün işine akıl fikir ermez, ne diyelim.

Genel olarak neo-melodrama baktığımızda ise gördüğümüz en açık şey şu:

Resmi ideolojinin idealinden uzaklaşılmış, onun yerine sahte bir çağdaşlık konmuş. Bunu nasıl anlatmalı? İlk önce Türkiye bir geçiş aşamasında, kimilerine göre büyük yıkımların eşiğindeyiz, hakikaten de bugünün kimi melodramları 2023’ten sonra ahlaksız diye ya yapılması engellenir ya da yeniden palazlanan sansür engeller. Çağdaşlık meselesine gelince, toplumsal temsilleri ve topluma dair görüşünden uzakta, bir tür toplumsal temsil alanlarından alt-kültürlere yönelmiş ve onlarla sınırlanmış gibi.

Türkiye büyük yıkımlardan geçmiş, artık toplumsal temsillerimiz bile yıkıntıları üzerine kurulu, hayatımızı hayallerimizle birlikte süslemekte zorlanıyoruz, neo-melodramın yenilgi ve hüzün karışımı söylemine bir de geçmişin bir yerlerinde mutluyduk, nerede bilmiyoruz ama bir yerlerde sanki mutluluğa benzer şeyler yaşamıştık düşüncesi içeriliyor. Ama gerçekten de toplumsal yapımızla birlikte çağdaş değerlerin ne kadar büyük değişimler geçirdiği kabul edilmesi gereken çıplak bir olgu haline gelmiş.