Kimi dönemlerde zamanın hızının, hızın ivmesinin göreceliliği gözle görülebilir; öyle zaman aralıkları olur ki on güne yüz gün sığar. Öyle anlarda yıldızlar parlar, karanlık ansızın bir şimşekle aydınlanır, anlamakta güçlük çektiğiniz bir konu sizin için birdenbire açık, yalın ne yapılacağı belli bir konuya dönüşür.

***

Sevinmeli mi, “geç kaldık, acısını çekeriz hep birlikte” diye karamsarlığın kuyusunda debelenmeyi sürdürmeli mi bilemezsiniz. Böyle zamanlarda satırların arasında bulduğunuz ışıklı cümlelerin değeri artar; çünkü biz aslında “bunca badireye karşın hala aydınlarımız var” diye gururlanması gereken bir kuşaktanız, kimse kalmasın diye darbelerle kurutulmuş, çölleştirilmiş bir ülkenin çocuklarıyız biz.

***

O dağdağalı günlerin sıkıntıları içinde kendimizi eğitmeye çalışırken yalnız olmadığımızı görürdük; sevincimizi saklı bir gülümsemenin içine hapsetmemiz bundandır. İşte ben de Korkut Boratav Hoca’nın BirGün Pazar’daki (2 Aralık) söyleşisi bu nedenle çok okunsun istedim.

***

Çünkü diyordu ki Korkut Hoca, “muhalefet farklı yataklardan gelip bir çağlayana dönüşmeli.” Bu başlığın altında, zamanın hızına, ivmesi artmış eylemine denk düşen bir analizin yer aldığını görünce de yanılmadığımı mutlulukla gördüm. Korkut Hoca’nın saptamalarından birisi son günlerde gündemden düşmeyen karamsar yorumlara yol açan popülizmle ilgilidir.

***

“Popülizm terimi egemen sınıflar için iki açıdan işlevsel olmuştur. Düzen karşıtı sosyalist muhalefetin önemsizleştirilmesi; neofaşist akımlara saygınlık kazandırılması.” Bu nedenle sola saldırı artıyor; krizin vereceği kalıcı hasarın ölümcül olabileceğini gören devletlerin, uluslararası CEO’ların neofaşist akımları destekleme, parlamentolarda yer almalarına katlanma politikaları güç kazanıyor.

***

Ama bir yandan da kitleler sokaklara iniyor, Kıta Avrupa’sının devrimci birikimiyle öne çıkmış ülkesi Fransa’da yığınların kendiliğinden eylemi Macron iktidarını sarsacak ölçülere ulaştı. Faşistlerin hoşnutsuz kitleyi yönlendirme çabaları da boşa çıkacağa benziyor. Çünkü kitlesel eylemin hedefi doğrudan Korkut Hoca’nın tanımıyla “sermayenin en parazit katmanı olan Finans kapital”e yönelmiştir.

***

Bizde ise durum biraz daha farklıdır. İktidarın amaçlarına ulaştığına dikkat çeken Boratav Hoca, “belli ‘özgürlük alanları’ hala var olduğu için çoğumuz bunun farkında değiliz. Bu alanların giderek daralmasına insanlar alışmakta; farkında olmadan uyum sağlamaktadırlar” diyor. Bunu kolaylaştıran temel eğilim ise popülizmin etkisidir. “Özgürlük alanlarını” rejimin kendisi sanmak, faşist akımların varlığını kaçınılmaz saymak, nedenselliğe bağlamak popülizmin büyük tuzağıdır.

***

Gecikmiş yanıtımız, “farklı yataklardan gelip çağlayana dönüşecek bir muhalefetse”, muhalefetin itici gücü olma görevi de Sol’a düşer. Bunun için bir tür skolastik tartışmayı, tarih hesaplaşmasını bir yana bırakıp somut durumu, nereye varılabileceğini, nasıl bir güncel programla karşılık vermek gerektiğini, gelecekle ilgili planı, programı tartışmanın, birlik meselesini bunların üzerine oturtmanın zamanı gelmiştir.

***

Bu teoriyi bir yana bırakalım demek değildir; hatta “ölüm sancıları çekerken insanlığı mahvetmekte olan kapitalizme ve emperyalizme” karşı çıkabilmek için teorinin zamanın görevleriyle yüzleşmesi gibi büyük bir amacı da önümüze koyar.
Önemli olan arabayı atın önüne koşmamaktır. Zamanın hızı, hızın ivmesi görecelidir. Geçip gittiğinde ona gerilerden bakmak, hayıflanmak da mümkündür.