Darbeyi gördük. İnsanlık onuruna vuruldu en son. Çok zamandır dile getiriyorduk, boyun eğmeden, dirençle haykırdık; bir türlü inandıramadığımız, ekonomi tıkırında olsun da, gerisi boş diyenlere hakikati gösteremedik. Böyledir piyasacı olmanın koşulu. Alırsın, satarsın; eğer, yılan sana dokunmuyorsa, başını çevirir, gamsız dünyanda keyif çatmaya devam edersin. Betona tapanın bilmediği, meta fetişistinin anlamadığı budur işte; gün gelir, umulmadık anda sen de vurulursun. ‘Barış’ sözcüğünü hamasi söylev konusu yapanlar, alınır satılır sananlar da vurulur bir gün…

Piyasacılar/liberaller, içine alabildiğine yobazı, ırkçıyı sığdırır bu kavramlar; satamadıkları hiçbir değeri tanımazlar. Din ticareti en öndedir. Yeri gelir kanlı bayrak pazarlayıp çocukları alçakça ölüme gönderirler; sırça köşklerinden o pis sırıtışlarıyla izlerler dünyayı. Sonra; uzaktan halimize bakıp alay ederler bizimle: ‘hayalci’, ‘romantik’, derler! Eh, ne yalan söyleyeyim, doğrudur bu saptama!

Başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanmak en büyük sığınağımızdır. Hani şu içinde özgür şarkılar söyleyip sokaklarında korkusuz yürüdüğümüz memlekettir aradığımız. Bunca yalın, sade işte! Onlar çocuk cesetleri üstüne inşa ederler saraylarını! Soytarılarının alkışlarıyla kendilerinden geçip cihan padişahı saysınlar kendilerini… Hayallerimizden vazgeçemeyiz biz; eğer, dokuz yaşında çocuğuyla birlikte, bir baba; özgür bir uçurtmanın peşinden koyulmuşsa barış yoluna, bundan öte tutunacak dal yoktur. Vasiyettir insanlığa bu yürüyüş… Vazgeçemeyiz…

‘Hayatı Durduruyoruz’ diyor meydanlarda “Gezi Çocukları”! Haklıdır bu isyanda insanlar, yoldaşları ölüme gitmişken, kimi yaşamla-ölüm arasında ince çizgide direnmeye çabalarken; piyasanın taleplerine boyun eğip sarayın buyruğuna uyarak başlarını çeviremezler. Esasen, hayat çoktan durmuştu hepimiz için. Gericilerin iktidarında temiz hava kalmamış, ciğerlerimize her an kötülük, kin, nefret dolmuştu… Bugün bu irini kusmaya çalışıyoruz, olmuyor. Kanlı bir denizin içinde, yapayalnız sayıyoruz kendimizi, tutunacak bir dal arıyoruz. Ölümün ağırlığı altında eziliyor, çok zamandır ifadesiz bakıyoruz etrafa.

Auschwitz kampına ziyarete gidenler, hâlâ ölümün ağırlığının hissedildiğini, söyler. Yıllar geçer, ama o acının duygusu bellekte kalır, yüreğe işler; belki kuşaklar boyu sürer bu sancı, ağırlık altında ezilir insanlık! Memleket koca bir mezarlık artık! Nasıl olup hissetmez bunu kişi? Yüzlerce insan, her gün, her saat ölüyor. Örselenmiş ruhlar, kederli bakışlarda yansıyor, doluyor evlerimize… Kampa gidip ağırlığı duyumsayanlarla aynıdır halimiz. Koca bir ölüm kampıdır memleket!

Ruh hekimleri ekranda halimizi tahlil ediyor, ne yapmak gerektiğini söylüyorlar. Suçlu bulunmalı, doğru. Ceza almalı, doğru. Adalet duygusu sağlanmalı ki, yeniden koyulalım yaşama. Bu da doğru! Ama zaten zalimin kim olduğunu biliyoruz. Tüm güzelliklere karşı duranları tanımıyor muyuz? Onlar birbirine aşkla bakan insanlar görünce öfkelenir. Halaylarda yan yana durunca insanlar, kızlı erkekli, dengesi bozulur onların. Biliyoruz işte: “Onlar Umudun Düşmanı!” katilimizi tanıyoruz!

Hayat, barış yolcuları için durmamalı! Aksine; “bu memleket bizim” diye haykırmalı herkes, hayata her zamankinden çok sarılmalı! Sevgiyle kol kola yürüyen, şarkılarına, türkülerine, şiirine sarılanları görünce dengesi bozulur sultanın. Nasıl “Gezi Dirilişi” rüyalarına giriyor hâlâ, bir de bugün barış, özgürlük çığlıkları eklenmeli ona. Kulağı bu seslerle çınlamalı: Boyun eğmeyeceğiz, direneceğiz, diyenlerle kesilmeli uykusu. Nasıl mı olacak bu?
Tüm sanatçı dostlarıma, barış dostlarına çağrımdır. Konserleri, oyunları, gösterileri iptal etmeyin. Gericiliğe düşlerimizi feda etmeyelim. Şarkılar susarsa bundan kim mutlu olur? Bugün tüm salonlar dolmalı; yüz yüze, yan yana, kol kola olmalıyız birlikte. Ancak böyle iyileşiriz. Hayatı bizim için değil, zalim için durdurmalıyız. Ölümden değil, hayattan söz etmeliyiz.

Ekranlarda utanmazca çöpçatanlık yapanlar sussun; toprak kanla sulanırken eğlence programları yapanlar sussun, yas günü düğünde göbek atanlar sussun! Biz barış şarkılarına, şiirlerine, oyunlarına sarılalım ve paylaşarak sağaltalım acıyı. Ben böyle yapacağım. Konserlere, oyunlara gideceğim. Sahneye çıkıp sözümü söylemeye devam edeceğim…
Hayat dursun, sanat durmasın!