Okumuş bir ihtiyar yanına oturan adamı süzdü. Aynı yaşlarda olmalıydılar. Okumuş, gelecek hafta yapacağı TED konuşmasına hazırlık için elindeki mimarlık kitabını okuyan bir mimardı. Yanındaki ise besbelli camiden çıkmıştı ve huzurla karşıdaki ağaçlara bakıyordu. Onun huzuru okumuşun huzurunu kaçırdı. “Nasılsa bu yaşta kimse beni linç edemez” diyerek, bir cesaret konuştu:

“Yahu kardeşim, daldın gittin ağaçlara bakıyorsun. Ne var orada bakılacak, söyle ben de bakayım. Sizin kitabınız ’oku’ diye başlar ama okuyanınızı görmedim daha…”

Yanındaki ihtiyar gözlerini ağaçlardan ayırmadan, “Demek böyle düşünüyorsun?” dedi.

Mimar, “Hem de yetmiş yıldır böyle düşünüyorum ama ilk kez bunu söyleyecek cesareti buldum” diye karşılık verdi.

“Benim kitabımın başını okumuşsun. Peki, senin kitabın ne arkadaş?” dedi sonradan gelen.

“Bu kitabı soruyorsan, mesleğimle ilgili bir şey, önemli değil o kadar... Mimarım ben. Ama çoktan beridir bina değil, mimar yapıyorum. Üniversitede profesörüm. İlla bir kitap adı istiyorsan ‘Komünist Manifesto’ derim sana. Seninkinden hayli ince bir kitap.”

“Taktın benim kitabıma… Şurada iki dakika ağaçlara baktım diye beni de, kitabımı da çözdün. Tamam anladık, benim kitap ‘oku’ diye başlıyor. Senin kitap da ‘birleş’ diye bitiyor, ne haber? Sen kitabına uyuyor musun peki, birleşebildin mi hiç?”

***

Yaşlı mimar temel kazısının kayaya denk geldiğini hemen anladı. Kayanın boyutunu anlamak için sağa sola sondaja başladı.

“Ne gezer?” dedi sesin bütünüyle değiştirerek, sevecen bir tonla. “Hayatım boyunca uyumsuz biri oldum. Kimseyi beğenmedim. Yetmişlerde yetmiş fraksiyon olmuşsa birkaçı da benim eserimdir. Her zaman kavgacıydım ama kuyruğunu kovalayan köpek gibi, kavgamı kep kendimle yaptım. Anam babamla kavgalıydım, kardeşlerimle kavgalıydım, arkadaşım zaten çok az oldu. Üç defa evlendim, üçüyle de küs ayrıldım. İki çocuğum var onlarla bile görüşmüyorum. Öte yandan tam bir işçiyim ben. Çok çalışkandım, hâlâ da çok çalışkanım. Hiç şüphesiz ‘bütün dünya işçileri’nden biriyim yani. Ama birleşme sözcüğünün de zıttı gibiyim.”

***

“Şimdi insanlar ‘birleşme’ denilince sadece bir şey anlıyorlar. Onun bile hakkını vermiyorlar. Yüz kişiyle yatıp, biriyle bile birleşmemiş insanlar var. Hatta çoğunluk böyle olabilir.” dedi sonradan gelen. Gülüştüler.

“Ben de seni camiden çıkmış bir ihtiyar sandım ilk önce. Öyle dellendim kusura bakma…” dedi mimar.

“Camiden çıktım” dedi öteki. Mimar şakalaşma devam ediyor gibi gülümsemeyi sürdürdü. Baktı karşıdaki ciddi, sustu.

“Namazdan yani?”

“Evet namazdan. Gerçi namaz sözü bizim kitapta geçmez ama idare ediyoruz.”

“Komünist Manifesto’nun son cümlesini biliyorsun ama camiye namaza mı gidiyorsun?” diye sordu mimar şaşkınlıkla.

“Evet gidiyorum. Çok mu şaşırdın? Olamaz mı? Sizin kitapta böyle bir şey yazmıyor mu?”

Mimar yanıt vermedi ve kafasını çevirip sessizce karşıdaki ağaçlara baktı. Ona diğeri de eşlik etti.

“Bak daha cami lafını duyar duymaz sen de bakmaya başladın ağaçlara…” dedi öteki. İkisi de güldüler.

***

“Genel kabule göre ‘ermiş’ sözcüğü, ‘erişmek’ fiilinden türemiştir.” diye devam etti. “Bir yere varmış olan, erişmiş olan anlamında… Oysa bence bu doğru değil. Ermiş sözcüğü ‘erimiş’ten geliyor. Veya aslında şöyle söyleyeyim: ‘Ermek’ ve ‘erimek’ fillerinin kökeni aynı.

Camiye düzenli gidiyorum. Abdestimi de cami avlusunda alırım. Cemaatin içinde muazzam insanlar var. Şu ilerideki mesela, benden yaşlı görünüyor ama daha ellilerin başında. Polis akademisinde okurken atılmış. ‘Sigara içen, içki içen arkadaşların var mı, bize ihbar et demişler’, ispiyonlamamış kimseyi. Döve döve sakat bırakmışlar, okuldan da atmışlar. Kırk yıldır pazarcılık yapıyor.… Yanında oturan kambur adamı geçen yüzyıl görecektin sen, sahilden dağın tepesine koşar, yukarıda da cigara sarar beklerdi. Bu caminin imamı vegan, biliyor musun? Mezbahada çalışmış yıllarca, sonra tövbe etmiş imam olmuş.”

Mimar durdurdu: “İyi de bunları bana niye anlatıyorsun?”

Karşıdaki gülümsedi.

“Eresin diye… Eriyip aramıza karışasın diye… Otuz yıldır bu mahallede yaşıyorsun, bir kişiyi tanıyor musun? Sizin evin elektrik işlerini ben yaptım. (Burada kel kafasını gösterdi) Sakalı kes kafama yapıştır. Hatırladın mı? Artvinli Nizam… Hatırlamazsın ki… Bir kez yüzüme bakmamışsındır. Veya şöyle diyeyim, hayatında bir kez az önce baktın bana ve bu muhabbet başladı. Otuz yıl evvel de hep elinde bir kitap, not alırdın. Besbelliydi niye okuduğun: Yanındakilere maval okumak için okurdun, rakiplerinin canına okumak için okurdun. Aslında hep bildiğini okurdun. Hala da aynısın. Bizim yevmiyeleri ödemezdin, hepimizle sürekli azarlar gibi konuşurdun.

***

Okuduğun kitabın sana ‘birleş’ demiş ama sen hep kaskatı kalmışsın. Erimezsen nasıl birleşeceksin ki yoldaş?”

Mimar, Nizam’a baktı. Sonra elini tuttu. Gözleri yaşarmış, kalp atışı hızlanmıştı.

“Buradan…” dedi.

“…Buradan harika bir TED konuşması çıkar. Bunu mimari yapının çevreyle ilişkisine bağlar ve çatıyı oturturum. Geriye dekorasyon kalır, finale peyzajı çaktım mı, benden iyisi olmaz… İn misin, cin misin bilmiyorum ama Hızır gibi yetiştin, Allah senden razı olsun Nizam Arkadaş.”

Mimar ayağa kalkıp uzun uzun gerindi. Sonra gülümseyerek dönüp evinin yolunu tuttu.

Nizam sayfayı çevirip ağaçlara bakmaya devam etti.