Cehalet, her şeyi bildiğine dair kuvvetli bir inançla hayatta kalır. Bütün oklar aksini gösterse de, yetişkin bir cahil için tek doğru, bildiğidir. Olur da fikriyle gerçek arasında bir tutarsızlık görürse; misal dezenfektan içerek içindeki virüsleri öldürme hamlesi hastanenin acil servisinde son bulursa; sorun katiyen onun bilgi eksikliğinden kaynaklanmamaktadır. Ölçüyü iyi ayarlayamamıştır. Böylece ölümle göz göze gelmiş olmasına rağmen, kendinde hata bulmayan cahil kişi, ilerleyişini sağlayacak deneyim, bilgi ve sorumluluktan mahrum kalacaktır. Cehalet de bilgelik gibi katman katman açılır ve derinleşir. Virüsten kurtulma yöntemi olarak aşı yerine dezenfektan içmeyi akla daha yatkın bulanın atası, “dünya yuvarlak olsaydı düşerdik, düz ki duruyoruz” diyebilen bir alt katman sakini olabilir pekâlâ. Bu seviyede oksijen çok azaldı, nefessiz kaldık değil mi?

♦♦♦

Madencilik faaliyetleri için ormana kıyılan Kazdağları’nda, dönüşsüz zarara uğratılan ekosistemin “Ne var yani, kestiğimiz ağaçların yerine yenilerini dikeriz” denilerek düzelebileceğine inananlara gelelim şimdi de. On iki bin yıllık Dipsiz Göl’e, içinde hazine olduğu gerekçesiyle ve ‘yasal izinle’ suyunun boşaltılıp yeniden doldurulabilecek havuz muamelesi yapabilmenin cehalet seviyesini hatırlayalım. Dere yataklarına ev yapılmasına izin verildiği için, yağmur yağdı diye cenaze kaldıran Karadeniz illerine çevirelim başımızı. Nehrin denizle kavuştuğu yerlere asfalt döküp çift şeritli yol yapmanın halka hizmet diye pazarlandığı büyük projelerden, Marmara Denizi’nden Karadeniz’e doğru yeni bir kanal açmaya hevesli çılgın projelere verelim dikkatimizi. At denize çöpü, alıp götürür nasıl olsa. Sal havaya zehri, esip gider nasıl olsa. Bas betonu toprağa, kazdıkça yenisi çıkar nasıl olsa.

♦♦♦

Cehalet, bilmediğini bilmemektir. Hatta insanın cezai ehliyetini elinden alıp, bir anlamda kendine ve çevresine dair sorumluluklardan azad ettiği için istenen, kabul gören bir durumdur. Fazla bilme, başın ağrır. “Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ben her zaman cahil halkın ferasetine güveniyorum.” Hatırladınız mı bu sözleri; bir ‘profesörün’ Barış için Akademisyenler hakkında yaptığı değerlendirmeden… Aynı konuşmadan devamla; “Dünyanın gidişatını göremeyenler okumuşlardır. Okuma oranı arttıkça Türkiye’de olayları tahlil kabiliyeti azalıyor. Erdoğan giderse tam bir felaketle karşı karşıya kalırız.” ‘Profesörün’, dünyanın gidişatını iyi okumamakla suçladığı Barış Akademisyenlerinden biri de KHK ile görevinden ihraç edilen Gıda Mühendisi Dr. Bülent Şık. Bizzat Sağlık Bakanlığı’nca yürütülen çalışma ile Kocaeli, Edirne ve Antalya’dan alınan gıda ve su örneklerinde tehlikeli seviyede pestisit, kurşun ve arsenik tespit edilmişti. Bakanlığın halktan gizlediği araştırma sonuçlarını duyuran Şık hakkında “göreve ilişkin sırrı ifşa” suçlamasıyla dava açılmış ve 15 ay hapis cezasıyla sonuçlanmıştı. İstinaf mahkemesinin verdiği beraat kararına savcılık itiraz etti.

♦♦♦

İktidarın akademisyeni cahilin ferasetine yaslana dursun, görevini yapmakla cezalandırılan Bülent Hoca bizi yaşamakta olduğumuz son ekolojik yıkımla ilgili uyarıyor; “Deniz salyası, mikroorganizmaların gelişmesi ve çoğalması için uygun bir besi ortamı işlevi görür. Bu tabaka içinde bulunan mikroorganizmalardan biri kolera hastalığına yol açan vibrio cholerae isimli bakteridir.” Bilim insanlarının uyarılarına rağmen, doğru ve yeterli atık arıtma sistemi kurmadan denizi foseptik çukuru gibi kullanmanın ağır bedeliyle karşı karşıyayız. Kendimizi cehaletin umarsız, sorumsuz kollarına bırakmış; nefessiz balıklar ve köksüz ağaçlarla birlikte bilimsizlikten ölüyoruz. Popülist siyasetle yıldızı parlayan cehalet, en sağlam tokatını doğanın elinden yiyecek. Hiçbir şeycikler olmazcıları kendine lider seçmenin, bilim insanlarını felaket tellalı ilan etmenin elbet olacak bedeli. Aç karnımızı doyurabilir de, deniz havası almaya gitmek istersek eğer, bir ceseti seyretmek gibi mesela.