Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Ocak ayından bu yana toplu iş sözleşmesi hakkını fiilen askıya almış durumda. Bakanlık altı aydır sendikaların toplu iş sözleşmesi yapmak için yaptıkları yetki başvurularına yanıt vermiyor. Böylece Ocak 2012’den bu yana Türkiye’de toplu iş sözleşmesi hakkı açıkça ihlal edilmektedir.

Bakanlığın bu tutumu anayasaya ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt yasası hükümlerine aykırıdır. Toplu sözleşme hakkı anayasal güvence altındadır ve idari bir işlemle bu hakkın kullanımının engellenmesi anayasa ihlalidir. Bakanlık tam da bunu yapmakta ve 6 aydır anayasanın 53. maddesini ihlal etmektedir. Bakanlığın bu tutumu 2822 sayılı yasaya da aykırıdır. Yasanın 13. maddesine göre bakanlık ilgili sendikanın yetki başvurusu üzerine 6 işgünü içinde sendikanın ilgili işyeri veya işletmede çoğunluğa sahip olup olmadığını bildirmek zorundadır. Bakanlık 6 işgününü yanlış anlamış olmalı. 6 aydır sendikaların yetki taleplerine yanıt vermiyor!

Oysa idare keyfi işlem tesis edemez veya anayasanın ve yasanın bağlayıcı hükümlerinin gereğini yapmaktan kaçınamaz. Anayasa ihlali ve görevi ihmalle karşı karşıyayız. Yüzbinlerce işçinin toplu sözleşmesi ciddi gecikmeler ile yüz yüzedir.

Bakanlığın toplu sözleşme hakkını fiilen askıya almasının gerekçesi olarak Toplu İş İlişkileri Kanunu (TİİK) tasarısının yasalaşmaması ve bu nedenle de sendikal istatistiklerin yayınlanamaması ileri sürülmektedir. Bu gerekçeler inandırıcı değil. Bakanlık 2009 Temmuz ayından bu yana üç yıldır sendikal istatistikleri yayınla(ya)mıyor. Sendikal istatistiklerin yayımının ertelenmesi için bir kaç kez özel düzenleme yapıldı. Şu anda ise bu konuda da bir keyfilik var. Bakanlık Ocak 2012 istatistiğini yasal bir dayanağı olmamasına karşın yayımlamadı. Oldu bitti yaptı. Oysa 2822 sayılı yasa Ocak ve Temmuz aylarında istatistik yayımlanmasını zorunlu kılıyor.

Yasaya göre istatistiklerin artık SGK (Sosyal Güvenlik Kurumu) verilerine uygun olarak açıklanması gerekiyor. Ancak çözülmesi gereken yaman bir çelişki var! Yüzde 10 barajı varken SGK kayıtlarına göre istatistik açıklamak birkaç sendika dışında tüm sendikaların yetkisiz kalması demek. Bu yüzden önce yüzde 10 işkolu barajının kaldırılması veya sembolik bir düzeye düşürülmesi gerekiyor. Ancak burada bir başka engel var. İşkolu barajlarının bir ölçüde düşmesini sağlayacak TİİK tasarısı işverenlerin direnci ve AKP’nin de bu dirence teslim olması nedeniyle yasalaşamıyor. Çalışma Bakanının bu direnci aşıp bakanlığınca hazırlanan tasarıyı yasalaştırmaya gücünün yetmediği ve hükümetin Çalışma Bakanını değil işveren örgütlerini dikkate aldığı anlaşılıyor. Bakanlık bu saçmalığın faturasını işçilere ve sendikalara kesiyor.

Hükümetin bu konudaki tutumu samimi değil, tam bir oyalamaca ve çifte standart uyguluyor. 10 yıldır sendikal yasaları demokratikleştirmeyen hükümet, 2009’dan bu yana yaşanan bu tıkanmayı aşmak için bir çözüm üretmiyor, topu taca atıyor. Komisyonlardan geçen tasarı işveren engellemeleri yüzünden genel kurula inmedi ve yasalaşamadı. Sonunda ortaya bugünkü tablo çıktı.

Oysa yapılacak iş basit. İşkolu barajını sıfırlarsınız ve istatistikleri de SGK verilerine göre açıklarsınız olur biter. Eğer niyetiniz sendikal yasaları demokratikleştirmek ise sosyal taraflar arasındaki pürüzlerin arkasına saklanmazsınız, hükümet olarak irade koyarsınız ILO sözleşmelerine uygun bir yasa yaparsınız. Ama işverenlerin hükümeti iseniz bunu yapamazsınız.

Türkiye’de 6 aydır toplu sözleşme hakkının askıya alınmasının arkasında hükümetin işverenlerin görüşleri doğrultusunda hareket etmesi yatmaktadır. Ancak bu bile bakanlığın basiretsizliğini ve keyfiliğini açıklamaya yetmez. Bakanlık hangi cüretle anayasal ve yasal bir zorunluluğu 6 aydır askıya alabiliyor? TİİK tasarısı yasalaşıncaya kadar, bakanlık eski işkolu istatistiklerini esas alarak sendikaların yetki taleplerini pekala yanıtlayabilir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı suç işlemekte ve görevi kötüye kullanmaktadır. Bir an önce bu tutumundan vazgeçerek sendikaların yetki taleplerini yanıtlamalıdır.