Kaç Bize Gel Platformu’ndan Topal, “Evden çalışma düzeni mevcut haliyle sürdürülürse ve kalıcı hale gelirse, çalışma hayatı bir ev hapsine dönüşecek, sömürü ve yalnızlaşma artacak” diyor.

Çalışma hayatı ev hapsine dönüşecek

HAZIRLAYAN: Sevgim Denizaltı

Evden çalışan emekçiler neler yaşıyor? Bu sistem kalıcı hale gelir mi? Gelirse ne olur? Peki, ne yapmalı?

Plaza ve ofis işçilerinin dayanışma platformu Kaç Bize Gel’den Hikmet Topal ile konuştuk…


► Araştırmalara bakılırsa pandemiyle yaygınlaşan evden çalışma, pandemi sonrasında da hayatımızdan çıkmayacak. Sizin öngörünüz nedir?
Evet, bizce de evden/uzaktan çalışmanın kalıcı bir çalışma biçimi olarak hayatımıza girme ihtimali yüksek. Ancak bu durumu sadece koronavirüs salgınına bağlamak, bizce meselenin altında yatan ekonomi-politik gerçekleri gölgeler. Zaten dünya ekonomisi 2008 yılından bu yana büyük küresel bir kriz yaşamaktaydı. Kârlar hızla düşmekte; bunun karşısında sosyal ve ekonomik haklar hızlıca budanmaya ve daha düşük üretim maliyeti içeren taşeronlaşma, uzaktan çalışma, çağrı üzerine çalışma gibi esnek çalışma rejimleri yaygınlaştırmak istiyorlardı. Bu kriz devam ederken koronavirüs tam bir “altın vuruş” etkisi yaratarak mevcut krizi, uzun sürecek ve sonuçları derin olacak büyük bir buhrana dönüştürdü. Bu süreçte üretim çarklarının dönmesi için ofis ve plaza çalışanlarının birçoğu da evden çalışma rejimine tabi tutuldu.

► İşverenler evden çalışma modelini neden bu kadar sevdi sizce?
Çünkü pandemide bir yılı doldururken ve hâlâ tünelin ucu gözükmüyorken, sadece Türkiye’de değil tüm dünyada patronlar, evden çalışma rejiminin onlar için büyük avantajlar sağladığını gördüler. İşverenler ofiste gerçekleştirebilen her türlü üretimin gelişen iletişim teknolojileri sayesinde evde çalışma rejimi ile daha düşük maliyetlerle yapılabildiğini deneyimlediler. Hem yüksek ofis kiraları, elektrik, ısınma, yemek, servis, işyerinde alınması gereken işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri ve benzeri giderlerden kurtuldular hem de evden çalışma sistemi ile mesai sürelerini uzattılar. Başka bir ifadeyle daha düşük maliyetlerle daha uzun mesai saatleri elde ettiler. Bu çalışma biçimini kalıcı hale getirmek istiyorlar; çünkü daha düşük maliyetle daha yüksek artı değer elde edebiliyorlar.

İŞ, BİZZAT HAYATIN KENDİSİ OLUYOR

► Peki, evden çalışmak sizin için nasıl bir deneyim?
Hayat bir şekilde akıyor. Yaklaşık 1 yıldır evdeyiz. Önümüz çok belirsiz. Gelecek kaygısı yoğun şekilde hissediliyor. Psikolojik olarak çok yorulmuş durumdayız. Biz beyaz yakalı işçiler, evden çalışmayla birlikte daha da yalnızlaştık. Zira pandemiden önce ofisler, plazalar aynı zamanda biz çalışanların sosyalleştikleri alanlardı. Bu sosyalleşme sayesinde işyerlerinde yaşanan günlük sorunlara, mobbing, cinsel ayrımcılık gibi sömürü düzeninin somut sonuçlarına karşı çay ve sigara molaları, güzel havalarda çıkılan öğlen yemekleri ve mesai çıkışlarında içilen bir kahve ile başlayan arkadaşlıklar sayesinde bir dayanışma geliştirme şansımız olabiliyordu. Evden çalışma rejimi, işçilerin birbirleriyle zaten sınırlı olan iletişimini, sosyal dayanışmayı ciddi şekilde azalttı.
Evden çalışma esnek çalışmanın en belirgin biçimi. Zira bu rejimde hem zaman hem de mekân esnek kullanılıyor. Çalışmanın esnekleşmesiyle doğru orantılı olarak sömürü ve güvencesizlik de artıyor. Pozitif hukuk bakımından güvencesizlik kavramı “toplu iş sözleşmesine tabi olmama” durumu olarak açıklansa da bizce güvencesizlik daha geniş bir yorumla, ‘çalışma hayatının fiziksel ve ruhsal tüm yıkıcı etkileri ve gelecek kaygısı karşısında hukuki güvenceden yoksunluk ve derin bir yalnızlık hali’ olarak tarif edilmeli. Bu bağlamda evden çalışan işçinin, iş hayatının tüm stresini tek başına kapalı alanda göğüslemek zorunda kalması, kendisini daha güvencesiz ve çaresiz hissetmesine yol açıyor; iş ve yaşam dengesi bozuluyor. Evden çalışma, işi ev yaşamının merkezine taşıyarak işi bizzat hayatın kendisi haline getiriyor.

► Kadınların işi daha da zor...
Kesinlikle. Evden çalışma düzeni, ev içi kadın emeği sömürüsünü artırıyor; çünkü pek çok kadın, işverenler için çalışırken aynı zamanda ev işlerini yapmak, çocuklarına bakmak zorunda kalıyor. Bununla birlikte asıl mesele, evde çalışmanın, dünyada esen muhafazakârlık rüzgârlarının da etkisiyle kadının toplumsal hayattan uzaklaştırılması eğilimini güçlendirmesi ihtimali. Evden çalışan kadınlar hem kapitalist üretimin bir parçası olabilecek hem de kalın perdelerin arkasında, ev içi sömürü sisteminin sınırları içinde tutulabilecekler. Bu çalışma biçimiyle kadın emeği sömürüsünün, kadına yönelik şiddetin ve her türlü cinsel ayrımcılığın görünürlüğünün azalacağını düşünüyoruz.


ÖZGÜRLÜK DEĞİL TECRİT

► Öte yandan çalışanların önemli bir bölümü, tüm bu olumsuz yönlerine karşın evden çalışmanın devam etmesini istiyor. Neden?
Birçok farklı bakış var. Bazı sektörlerde çalışanlar evden çalışmaya çok soğuk bakmıyorlar. Belki ilk bakışta her sabah erken kalkmamak, trafik çilesi çekmemek, eşofmanlarla iş yapabilmek bir özgürlük alanı olarak görülebilir. Ancak salgının etkisi geçtikten sonra bile uzun süre yoğun tempoda çalışarak evde kalmanın, özgürlük hissi yerine tecrit edilmişlik duygusunu getireceği aşikâr. Örneğin evde, eşofmanlar üzerimizde yoğun bir çalışmanın ardından, trafiğin en kritik saatlerinde dışarıya çıkarak bir arkadaşla kahve içmek için bile gerekli enerjiyi bulup bulamayacağımız şüpheli. Bu nedenle uzun süreli ve sürekli evden çalışmanın psikolojik etkileri üzerine de bilimsel araştırmalar yapılmalı.

Diğer yandan birçok çalışan ücretsiz izne gönderilmemek, ‘Kod 29’ ile tazminatsız kovulmamak, pandemi koşullarında işe gidip hastalanmamak, hastalığı sevdiklerine bulaştırmamak ve ölmemek için evden çalışma sistemini tercih ediyor gibi görünüyor. Kesinlikle haksız değiller. Zaten kapitalizmin en büyük marifetlerinden biri de biz emekçileri ölmemek için sıtmaya razı etmesi değil mi? Virüsün yeni varyantları ortaya çıkmışken ve süreç belirsizliğini korurken, ekonomik bir krizin tam ortasında “Evden çalışma düzeni bir esnek çalışma rejimidir, bu nedenle kesinlikle bunu kabul etmeyin, talep etmeyin” demek çok gerçekçi değil.

► Peki ya pandemiden sonra? Bu yönde bir çağrı gerçekçi olur mu?
Biz öncelikle bir esnek çalışma rejimi olduğu için, evden çalışmanın kalıcı olmasına karşı sonuna kadar mücadele etmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Ancak sınıf mücadelesinin yönünü, sınıf örgütlerinin gücünün ve toplumsal gerçekliklerin belirlediğini de biliyoruz. Bu konuda dürüst olmamız gerekirse, bugünkü koşullarda evden çalışma rejimin kalıcı bir çalışma düzeni olmasını engellemek için tabandan güçlü ve organize bir itirazın yükselmesini büyük bir olasılık olarak öngörmüyoruz. Bu yüzden evden çalışma rejimi kalıcı bir çalışma düzeni olacaksa, mutlaka işçiler lehine yasal düzenlemeler yapılmalı. Bunun çok önemli olduğunu ve gelecekte ofis çalışanlarının mevcut haklarını korumaya devam edebilmeleri için zorunlu olduğunu düşünüyoruz.

► Ne gibi düzenlemeler yapılmalı, talepleriniz neler?
Öncelikle pandemi bittikten sonra evden çalışma, çalışanın yazılı talebine bağlı olmalı. Çalışan bunu talep etmiş olsa bile evden çalışma süresi mutlaka sınırlandırılmalı; örneğin işçi haftalık veya aylık çalışma süresinin üçte biri kadar süreyle evden çalışabilmeli. Mesai saatleri ve ara dinlenme süreleri kesin kurallara bağlanmalı. Mesai saatleri dışında ve ara dinlenme sürelerinde işçinin ulaşılmama hakkı olmalı. Evden çalışanların gece çalışması yasaklanmalı. Fazla çalışma yapılmadığına ilişkin ispat yükü işverene ait olmalı. İş için kullanılan tüm iletişim teknolojileri şirket tarafından sağlanmalı. Evden çalışma sırasında yaşanan her türlü kaza iş kazası sayılmalı. İşveren, işçinin ev koşullarını işçi sağlığı ve iş güvenliğine uygun hale getirmek zorunda olmalı. Evden çalışma sırasında yapılan doğalgaz, elektrik, internet, su ve mutfak harcamaları işveren tarafından ödenmeli. Evden çalışma düzeninde denkleştirme ve telafi çalışması olmamalı.

Bu saydıklarımız gibi işçilerin lehine yasal düzenlemeler yapılırsa, evden çalışma pandemiden sonra işçiler için kabul edilebilir bir çalışma rejimi haline gelebilir. Ancak evden çalışma düzeni mevcut haliyle sürdürülürse ve kalıcı hale gelirse, çalışma hayatı bir ev hapsine dönüşecek, sömürü ve yalnızlaşma artacaktır.

calisma-hayati-ev-hapsine-donusecek-844210-1.

***

Bir şeyleri eksik yaptığımızı kabul edelim

► Ofis ve plaza çalışanlarının çoğu sendikasız. Evden çalışmanın kalıcılaşması, bu tabloyu daha da kötüleştirir mi? Sendikalar ne yapmalı bu konuda?
Soruya sadece sendikalar üzerinden cevap vermek tek başına yeterli olmayacak. Meseleye daha geniş bakmak lazım. İşçiler sosyolojik ve psikolojik olarak dönüşüyor, pandemi ve ekonomik kriz ile üretim ilişkileri yeniden düzenleniyor, kısacası her şey hızla değişiyor. Ancak tüm emek örgütleri, siyasi partiler, sendikalar dün yaptıklarını yapmaya devam ederken farklı sonuçlar alabileceklerini umuyor, bakış açılarını hâlâ değiştirmiyor. Bu kesinlikle klasik Marksist yöntemi eleştirmek veya terk etmek olarak algılanmamalı. Sadece bazı şeyleri eksik yaptığımızı kabul etmeli ve klasik Marksist yöntemi yeni toplumsal gerçekliğe uyarlamak için daha cesur, daha yaratıcı adımlar atmalıyız. Bu adımlar nedir diye sorarsanız size verebileceğimiz hazır cevaplarımız yok, hayat ve mücadele bunları bize öğretecek, yeter ki bir şeyleri eksik yaptığımızı kabul edelim.

► Siz Kaç Bize Gel olarak neler yapıyorsunuz, yapmayı planlıyorsunuz?
KBG olarak yapabileceklerimizin çok sınırlı olduğunu biliyoruz. Bu nedenle küçük ama anlamlı adımlar atmaya çalışıyoruz. Öncelikle yalnızlık duygusuyla mücadele ediyoruz. Dostlarımızı ekonomik kriz ve pandemi karşısında yalnız bırakmamaya, onlarla daha güçlü iletişim kurmaya ve bunun üzerinden dayanışma örmeye gayret ediyoruz. Diğer yandan politik ve ekonomik taleplerimizi gerçekleştirebilmek için dört ve beş maddelik sınıfsal bir program etrafında ofis ve palaza çalışanlarının birleşik mücadelesini inşa etmeyi hedefliyoruz. Bu bağlamda, başta ‘Kent Emekçileri Dayanışması’ olmak üzere tüm birleşik mücadele çalışmalarına omuz vermeye çalışıyoruz.