Melek Şen “Sabah aynada kendimi görmemle çığlığı basmam bir oldu. Kirpiklerimin, kaşlarımın, dudaklarımın yerinde uçları kopmak üzere sallanan deri parçaları vardı yalnızca. O çılgınca kaşıntı hissi gitmişti. Sallanan derileri yavaşça çekip kopardım. Kopan derilerin altında pul pul bir tabaka vardı. Tırnağımın ucuyla hafifçe kazıdım. Kepek gibi dökülen pulların altından çıkan kaygan ve taze bir sürüngen […]

Cam bir fanusun içinde  debelenen insanlara

Melek Şen

“Sabah aynada kendimi görmemle çığlığı basmam bir oldu. Kirpiklerimin, kaşlarımın, dudaklarımın yerinde uçları kopmak üzere sallanan deri parçaları vardı yalnızca. O çılgınca kaşıntı hissi gitmişti. Sallanan derileri yavaşça çekip kopardım. Kopan derilerin altında pul pul bir tabaka vardı. Tırnağımın ucuyla hafifçe kazıdım. Kepek gibi dökülen pulların altından çıkan kaygan ve taze bir sürüngen derisiydi! Aynada gördüğüm kadın ben değildim artık. Kitaba adını veren öyküden alıntıladığım paragraf, bir yolsuzluk işinde istemediği halde kurye olarak kullanılan kahramanın dönüştüğü hali anlatıyor. Gregor Samsa’nın bir sabah uyandığında kendini bir böcek olarak bulması gibi, Şenay da yılanlaşıyor. Gerçek yüzünü yitiriyor, tüm bedenini bir yılan derisi kaplıyor, bu durumdan sonra da hayatı ürkütücü bir biçimde değişiyor. Çünkü o -Yüzsüzler operasyonu- kapanan bir dosyanın son tanığı.”

Yirmi iki öyküden oluşan Şenay’ın Tuhaf Hikâyesi’nde, bir ilk kitap olmasına rağmen temalar, anlatım biçimi, olay örgüleri birbirinden farklı ve tekrarlardan uzak. Günümüz dünyasını, insan ilişkilerini, içinde bulunduğumuz dünya düzeninin yarattığı açmazları, bu açmazların neden olduğu sorunlu insanlık hallerini eksene alıyor, her birini ince ince, özenle örüyor Elif Türa.

‘Boş Bir Bebek Arabası’nda -öykü, Kemal Aslan’ın, Beyoğlu’ndaki bombalama olayının hemen sonrasında çektiği boş bebek arabası ile iki ölü güvercinin olduğu fotoğrafla da görsel olarak destekleniyor- tüm dünyayı çepeçevre saran, hepimizi kıstıran, yaşamı yeryüzü cehennemine çeviren şiddet ve terör sarsıcı bir biçimde anlatılıyor.

“Mahallenin şarapçısını düşündü. ‘Abla, altı lira yirmi beş kuruşum eksik şarap alabilmek için. Yoksa canın sağ olsun’ demişti, sağ elini kalbinin üstüne koyarak. Zeynep, cüzdanında kalan son yirmi lirasından ona istediği parayı vermişti. En son birkaç gün önce, yine aynı duvarın dibindeki çöp tenekelerini karıştırırken görmüştü onu. Eldivenleri paramparçaydı. Bu soğukta ne yapacaktı sahi?”

‘Umut Aküsü’nde yeni yılı kutlama hazırlıkları yapan Zeynep’i şarapçı için aldığı şarapları ve yün eldivenleri, otuz bir aralık akşamı ona hediye etme planları yaparken görüyoruz. Rüyasına giren Noel Baba’nın bir umut aküsü uzattığı Zeynep’ten biraz daha fazla insanlaşma çabasını, umutla direnme isteğini okuyoruz bu sıcacık öyküde.
Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan, “İstanbul deyince aklıma kuleler gelir / ne zaman birinin resmini yapsam öteki kıskanır / ama şu Kız Kulesi’nin aklı olsa / Galata Kulesi’ne varır” dizeleriyle de anlamı yoğunlaştıran ‘Bir Varmış Bir Yokmuş’, anlatıcının Kız Kulesi olduğu buram buram İstanbul kokan, İstanbul’un güzelim ruhunu yansıtan bir öykü.
Elif Türa’nın öykülere sinen duyarlılığı, acıyı sömürmeden, melodrama dönüştürmeden anlatması, dil özenci, gözlem gücü, konuyu derinlemesine işleyişiyle Şenay’ın Tuhaf Hikâyesi etkileyici bir ilk kitap olarak çıkıyor karşımıza. Hayatın karmaşasıyla baş etmeye çalışan diri karakterler bu nedenle ilgiyle okunuyor, okurda birlikte yolculuk etmek isteği uyandırıyorlar.