Anneannemlerin evi hâlâ, bayatlayan bütün keklerin ayçöreği yapıldığı bir evdir

Anneannemlerin evi hâlâ, bayatlayan bütün keklerin ayçöreği yapıldığı bir evdir. Satın alınan, ev içinde tedavüle giren yahut doğada bulunan her şey, ilk kullanımından sonra değerlendirilerek başka bir hale getirilir.

Naylon poşetleri atmayıp bakkala geri verirler, ocağın üstündeki tencereyi içi su dolu tepsiyle kapatır ki, su da ısınsın. Eski kazakları sökerek ipiyle patik örer. Emekli olduktan sonra geri gittikleri Erzincan’daki köylerindeki bedava oduna bile kıyamayıp leğenlerle dama koyup güneşte ısıttıkları suyla çamaşır yakarlar, su bedava olduğu halde, yağmur sularını kovalarda biriktirir, öyle yıkanırlar… Çoğu zaman bize külfet- cimrilik gibi gelen bu yöntemlerin hepsine de bir fayda belirtirler. “Yağmur suyu saça iyi gelir” “Soba güneşin yerini tutmaz, güneş ışığında vitamin var” Anneannem yediği meyvelerin kabuğunu yüzüne cilt bakım ürünü olarak tatbik eder. Ayrıca: “Cevizin yaprağı dişleri beyazlatır, kaynatılır harici tatbik edilirse romatizmaya iyi gelir, yeşil kabuğu ezilip kınaya katılırsa rengini güzelleştirir.”

Anneannemlerde miadı dolmuş eşyayı atmak söz konusu değil. Dibi delinmiş tencereler, çiviyle muntazaman delinip kevgir yapılır, boş kutular saksı…

Eşyalar, eskiyince işlevsel olmasalar da görsel olarak değerlendirilirdi. Anneannemin eline değme güncel sanatçı su dökemez. Gazoz şişelerinin etrafına renkli orlon ipten kılıf örüp düğmeden göz dikip kuyruk yerine ponpon takıp köpek bibloları yapardı. Anneannemin, dedem emekli olduğu gün, bütün kravatlarını yan yana ince kısımları içe kalın kısımları dışa gelecek şekilde dikip yuvarlak bir paspas imal ederek dedemin 30 yıllık memuriyetini ayaklar altına aldığı çalışma, henüz bir bienalde sergilenmediyse, küratörlerin daha araştırmacı olmasının zamanı gelmiş de geçiyor demektir.

Anneannem ve dedem, her sayfasında büyük manzara resimleri ve bir ayın zaman çizelgesi olan kuşe kağıttan büyük duvar takvimlerinden de azami faydalanırlardı. İlkokula başladığımda dedem, takvim yaprağı yerine hazır defter kabı kullanmamızı garip karşılayıp, “Hem resimlere bakar oyalanır hem a’yı b’yi öğrenir… Hazır kap iki güne yırtılır takvim yaprağı öylemi?” diye annemi ikna etmeye uğraştıysa da nafile. Annem gözden çıkardığı birkaç defteri dedemin gönlü olsun diye “bunları takvim yaprağıyla kaplayalım mı baba kap yetmedi” deyip uzattığında, dedem beğenmez bir suratla “Yarısı hava bunların” deyip uhuyu itti. Unu suya katıp hamuru yapıştırıcı niyetine kullanarak defterleri kapladı. Takvim yaprağıyla kapladığı defterlerle hazır kapla kapanmış defterleri bana uzatarak sordu: “Hangisi daha güzel, bak doğru söyle” Ertesi sabah uyandığımda beni başka bir sürpriz bekliyordu. Yarısı takvimle yarısı hazır kapla kaplanmış defterlerim bir de şeffaf jelatinle kaplanmış. Üzerinde bilmem ne gömlekleri yazıyor. Hiçbir giysinin jelatinini atmayıp bu kara günler için saklayan dedem, defter kaplarım eskimesin diye bir de jelatinle kaplayarak, ilk reklamımı almama sebep olmuştu.

Köydeki evde, yemek masasının tam karşısında takvimden kesilip çerçevelenmiş bir manzara… Teldolabın ahşabı takvim yaprağıyla kaplanarak mutfağa ayrı bir hava katılmış. Kurum dökülüp evi kirletmesin diye baca deliğinin üstüne bir takvim yaprağı asılı, yemyeşil bir Karadeniz… Pilav demlenmiş mi diye kapağını bir kaldırıyorsunuz, karşınıza coşkun dereler! Pilavın buharını alsın diye bahar aylarından bir takvim yaprağı konmuş.

Takvim yaprakları sayesinde yanımız yöremiz, yeşermiş ağaçlar, karlı dağbaşları, coşkun dereler, sarı sarı tarlalarla dolardı. Doğa manzarasından gına gelmişti. Zaten herkes yazlığa giderken biz köye gidiyorduk. Birbirinin içinde çoğalan ayna görüntüsü gibi bir de köy evinde dağ tepe fotoğrafı görmesek de olurdu…

Meğer anneannemle dedem, ‘sürdürülebilir kalkınma’ prensiplerine göre yaşıyormuş. Azaltma, yeniden kullanma ve geri dönüşüm ilkelerini bire bir uygulamakla kalmayıp sonraki kuşaklara da aktarmaya çalışıyormuş. Bizim o zaman “Bedava suya, oduna bile kıyıp kullanmıyorlar” dediğimiz şey, meğer doğal kaynakları bilinçli kullanma düsturuymuş. Tekrar kullanılan yünler, şişeden köpekler, takvim yaprağından bir hayat, kravattan paspas, geri dönüştürülebilir malzeme kullanımı örnekleriymiş… Bunları planlayarak yapmıyorlar, içselleştirmişler.

Gezi’de çanak anten benzeri bir kaba yerleştirilmiş tencerede ateşsiz pilav pişirenleri görünce, aklıma ilk gelen anneannemin çatıda su ısıttığı leğenler oldu.

Takvim yapraklarındaki manzaraların çoğu, HES’lere, yollara, hava alanlarına, köprülere; ranta kurban edilmek isteniyor. O yaştaki ninelerimiz torunları faydalansın diye ceviz ağacı dikiyor hâlâ, first lady Kuzey Ormanları imara açılsın diye buyurmuşlar! Bir kadını kocasıyla değerlendirmekten ar ederim ama sizin titri sayesinde ormanlara kıyma pervasızlığını gösterebildiğiniz kocanızın kravatlarından paspas yapmak istiyoruz lady!