Silivri Cezaevi’nde 18 yıl hapisle tutulan Can Atalay’ın babası Mustafa Atalay, “Hak hukuk adalet arayışından vazgeçmeyin, baskılardan korkmayın” diyor. Annesi Şükran Atalay ise “İnsan canına, doğaya, adalete sahip çıktılar ve dik duruyorlar” ifadelerini kullanıyor.

Can Atalay'ın ailesi Gezi’yi ve oğullarını anlattı: "Onlar dik duruyorlar"
Fotoğraf: BirGün

Dilan ESEN

Gezi davasında kapsamında 25 Nisan’dan bu yana Avukat Can Atalay, Mücella Yapıcı, Osman Kavala, Hakan Altınay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater cezaevinde tutuluyor. 18 yıl hapis cezası verilen ve Silivri Cezaevi’nde evinde tutulan Can Atalay’ın annesi Şükran Atalay ve babası Mustafa Atalay ile konuştuk. Şükran ve Mustafa Atalay, aradan geçen 80 günü, dayanışmayı, Gezi’yi ve oğulları Can Atalay’ı anlattı.

İçeridekilerin durumu nasıl? 25 Nisan’dan bu yana neler yaşadınız, büyük bir dayanışma örneği de görüyoruz…

Mustafa Atalay: Karar akşamı, 25 Nisan akşamı çok sarsıldık ama 1 saat geçmeden evimiz doldu taştı. Önce komşular zilimizi çalmaya başladı. 89 yaşında eski sendikacı ve TİP’li ağabeyimiz Bekir Yenigün geldi. Amasyalı arkadaşlarımız kalktı, geldi. Komşularımız geldi. Sonra da Çağlayan’daki avukatlar, Sosyal Haklar Derneği’nden gelenler oldu. Her avukat gidip gördüklerini, iyi olduklarını söylediler. CHP’li milletvekilleri hiç yalnız bırakmadılar. Ziyarete gitmeden de aradılar, çıkınca da bilgilendirdiler. Biz böyle bir sarıp sarmalandık. Biz zaten Tayfun’u ve Can’ın mesleki işbirlikleri vesilesiyle Meriç’i tanıdık. Silivri’de görülen ve beraatla neticelenen duruşmalara sürekli gittik. Meriç hamileydi. Sonra Vera doğdu, o da mahkemelere geldi. Duruşmalar esnasında Vera’ya baro odasında sırayla baktılar. Beraat kararı alındığında Vera kundaktaydı. Ceza çıkan duruşmalarda Vera yine adliyenin önündeydi.

Sağlık sebeplerinden dolayı ayda bir kere açık görüşe gidebiliyorum. Görüşme odasına girdiklerinde çok dik, sağlıklı ve moralli görünüyorlar. Yine Can’ın söylediği bir şey var, “Dışarıdaki dayanışma bize güç veriyor” diyor. Arkadaş görüşleri güvenlik gerekçesi gösterilerek erteleniyor. Mesela Esin Köymen var, Mücella’nın görüşmesi sağlandı ama Can ile görüştürülmüyor güvenlik soruşturması denilerek.

Öncelikle TMMOB’nin tutuklama kararından sonra aldıkları karar var. Gezi tutukluları ve Taksim Dayanışması ile dayanışma kararı var. Bu ağırlıklı olarak İstanbul İzmir Ankara’da yapılıyor, Adalet Nöbeti adı altında. Bir de Maltepe’de perşembe günleri hem adalet nöbeti hem de toplantı oluyor. Bu toplantılar için TMMOB’ye ve bağlı odalara teşekkür ederiz. Dayanışmaya sivil toplum örgütleri ve dernekler katılıyor ama ziyaretler çok önemlidir. Verdiği güç, sürekliliği çok önemlidir. Herkesi adalet nöbetlerine katılarak dayanışmaya güç vermeye davet ediyoruz. Hak hukuk adalet arayışından vazgeçmeyin, baskılardan korkmayın, üzerine üzerine gidin, Kurtuluş Savaşı’nda Antep’teki Karayılan örnek olsun. Nazım Hikmet, Karayılan’ın cesaretlenmesini böyle anlatıyor:

“Siperi bir gül fidanıydı onun,

gül fidanı dibinde yatıyordu ki yüzükoyun

ak bir taşın ardından

kara bir yılan

çıkardı kafasını.

Derisi ışıl ışıl,

gözleri ateşten al,

dili çataldı.

Birden bir kurşun gelip

kafasını aldı.

Hayvan devrildi kaldı.

Karayılan

Karayılan olmazdan önce

kara yılanın encamını görünce

haykırdı avaz avaz

ömrünün ilk düşüncesini:

"Ibret al, deli gönlüm,

demir sandıkta saklansan bulur seni,

ak taş ardında kara yılanı bulan ölüm. "

Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp

bir tarla sıçanı kadar korkak olan,

fırlayıp atılınca ileri

bir dehşet aldı Anteplileri,

seğirttiler peşince.

Düşmanı tepelerde yediler.

Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp

bir tarla sıçanı kadar korkak olana:

KARAYILAN dediler.”

Şükran Atalay: Hakan’ın bir lafı var “Can’a her şeyi öğretmişsiniz ama kendisi için bir şey istemeyi öğretememişsiniz” dedi. Ben de kapalı görüşe gidiyorum, 2 genç kadın ve iki ile 3 yaşındaki harika iki çocukla. Meriç bizi alıyor ve aynı arabayla gidiyoruz. Büyük bir moralle gidiyoruz. Çocuklar da babalarıyla nasıl konuşabileceklerini bir derece öğrendiler. Olmayan doğum günlerini kutluyoruz. Herkes birbirleriyle konuşuyor ve yine alkışlarla bitiyor.

DAYANIŞMANIN MAYASI GEZİ

Bu dayanışma sizce Gezi’nin bugüne taşıdıklarının bir örneği mi?

M.A: Bu dayanışmanın mayası Gezi tabii. Bir araya gelip itirazımızı toplu olarak söyleyince itirazını söyledi, kitleler. Kendi itirazıyla gelen kişiler şimdi de hukuksuzluk ve keyfi yargılamanın olduğu zaman yine tepkilerini gösteriyorlar. Yanımızdakiler bizi onure etmek için “bunlar canın anne ve babası diyor” ve biz insanların gözlerindeki ışıltıyı görüyoruz. Bunlar gezideki toplu itirazın neticesidir.

Kamuoyunu çok etkileyen anne ve baba olarak bizi hem gururlandıran hem de hüzünlendiren şey Can’ın adliye salonundaki konuşması ve dik duruşudur. Bu kamuoyunu çok etkiledi. Teslim olmadıklarını gösterdi. Can yanımıza gelenlerle birlikte gönderdiği ilk not, ertesi gün babasını doktora götürecekti: “Sakın doktor planını ertelemesinler ve tatilden vazgeçmesinler” oldu.

Ş.A: Biz Gezi döneminde Gümüşsuyu’nda oturuyorduk. İnsanlar orada yan yana gelebileceğini dayanışabileceğini ve birbirlerinin ellerini tutabileceğini gördüler. O kadar birbirlerine güvendiler ki bunda bir kirlilik olmadığını iyi bir şey olduğunu gördüler. Dayanışma buradan geliyor.

Mustafa ve Şükran AtalayMustafa ve Şükran Atalay

BİZİM KALBİMİZ HEP SICAK

Aladağ, Soma, Hendek, Çorlu burada adalet mücadelesi veren aileler avukatlarını istiyor. Onların adalet mücadelesine bir de bu eklendi…

M.A: Bunlar Can özelinde içerideki arkadaşlarımıza güç veriyor. Mesela ben açık görüşe gittiğimizde görüyorum ki, bizim dışarıda haberdar olmadığımız şeylerden Can haberdar. Bu bilgi akışı onlara moral veriyor. Canlara yollanan mesajlara göre Soma’da, Aladağ’da hendekte kadınlar önde. Kadınlar çok cesaretliler. Dayanışma gösterenlere çok teşekkür ederiz ama anne, ablalar ve kız kardeşlere daha çok teşekkür ederiz.

Adı geçen davalarda, mağdur yakınları Can’ı bulmadı. Can gidip onları buldu. Böyle bir kanal açtı. Can’a karşı tepki olmasının sebebi budur. Parmak salladı egemen güçler. Tayfun şehir plancılığı üzerine çok çaba gösterdi, ona da parmak salladılar. Mücella için de böyle yaptılar. En son Hendek’teki fabrikanın avukatı Canlar tutuklandıktan birkaç gün sonra “Silivri soğuktur” diye tweet atmış. Bu da bunların sevinç çığlıklarıdır. 3’ü de mesaj göndermiş, “Silivri soğuk olur ama bizim kalbimizin sıcaklığı hiçbir zaman geçmeyecektir.”

AKP iktidarı belli yerlerdeki çoğu okulları imam hatibe çevirme gayreti oldu. Sosyal Haklar Derneği bunlara da karşı durdular. Çok davalar açıldı ama Feriköy ve Göztepe’deki bir okulu hatırlıyorum. Orada da öğrenci aileleriyle dayanışma gösterdiler. Validebağ, Çengelköy’deki bostan, İnci Pastanesi’nin yıkılması, AKM’nin yıkılması, Tarlabaşı’nın yıkılma, Sulukule… Kanal İstanbul’un etrafında boşaltılacak köylere gidip kalabalık toplantılar yaptılar. Daha cezadan 15 gün önce yaptılar bunu. Tutukluluğun altında bunlar yatar.

Bu ayrı geçireceğiniz ikinci bayram olacak…

M.A: Can çocukluğundan bu yana çok ketum biridir. Çok coşkulu paylaşır her şeyi ama belli sırları vardır söylemez.

Ş.A: ‘Bir bayramda anne birinci gün gelsem sonra gelmesen üzülür müsün?’ dedi ‘yok oğlum’ dedim. Ben tatile gidecek sandım Aladağ’dan çıktı. Sonra basından gördük Aladağ’da.

Bu haksız tutukluluk nedeniyle ne yazık ki siz evladınızdan, Can Bey de anne ve babasından mahrum kalıyor. Mahrum bırakılmak konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

M.A: Görüşten önceki akşam bir çocuğun okula başlaması gibi ertesi günün heyecanıyla uyuyamıyoruz. Görüşmemiz ne kadar sürüyor bilmiyoruz ama Şükran'a bir hafta bana bir ay güç veriyor. Bir de haftada bir gün 10 dakika telefon konuşması var. Günlerimiz bunları bekleyerek basını takip ederek geçiyor. Can da biz de çok iyi dostlar biriktirmişiz. Bu da bize bir nebze güç veriyor. Biz belli bir yaşa geldik mahrumuz fakat diğer tarafta da biri 2 biri 3 yaşında iki çocuk babalarından mahrum. Babalarını cam arkasından görüyorlar. Tayfun ve Hakan için Vera ve Ege neyse Can da bizim için o. Birbirlerinin nefeslerinden mahrum bırakıyorlar.

Ş.A: Biz birbirimize çok düşkün bir aileyiz. Özel günlerde bir araya gelmekten çok hoşlanırız. Birbirimize dokunmaktan sarılmaktan konuşmaktan mahrum ediyorlar. Biz artık belli bir yaşa gelmiş insanlarız bir gün bile çok değerli.

Can ilkokulu, ortaokulu ve üniversiteyi Kadıköy’de okudu, gerçek bir Kadıköylü yani. İlkokulda çok başarılıydı. Ortaokul ve liseyi başarısından dolayı burslu okudu. Hukuku kendi çabasıyla bir eğitim danışmanlık kurumuna giderek neye eğilimi olduklarını test edip seçtiler. Ve hukuku seçti. Tiyatro özel merakıydı. Can’ın ilk itirazı ortaokulda. Cemil Çiçek “Flört fahişeliktir” demişti. Arkadaşlarıyla toplanıp gazete kupürünü kesip panoya yapıştırıyorlar ve “Bizim arkadaşlarımız fahişe değildir” yazmışlar, 13 veya 14 yaşındaydılar. Çok hassas duyarlı coşkulu, sürekli empati yaparak düşünen bir çocuktu. Adaleti kendisine lazım olmadan da istedi, herkes için istedi.

Onlar insan canına, eğitime doğaya, adalete ve güzelliğe sahip çıktılar ve devam ediyorlar, dik duruyorlar. Yıllardır Denizlerden başlayıp hükümeti devirmeye çalışıyorlar diyorsunuz ama biz ve bizim gibi düşünenler dövülüyor, yakılıyor, öldürülüyor, cezaevlerine konuluyor. Daha usanmadınız mı?